Çorum’da esir alınmış insanlar var desek umuyorum ki herkes büyük bir şaşkınlık ve endişe ile “Nasıl yani?” der. Hemen güvenlik güçlerinin seferber olup, esaret altına alınan kişiyi kurtarmasını, bu esarete cür’et edeni de yakalayıp cezalandırmasını ister. 
“Burası dağ başı mı? Kim kimi esir tutabilir?” babından sözlerle düşüncesini paylaşır. 
Esaret demek illaki birilerinin eline ayağına zincir vurmakla olmaz. Bu şehirde herkes kadar hür ve özgürce yaşamayı hakeden engellilerin yollarını kapatırsanız, onların çarşı pazarda rahatça hareket etme haklarını ellerinden alırsanız, bu onları esir almak değil de nedir?
Üstelik bunu yaparken de, onların bu çağrılarını duyduğumuz ve onların bu zorluklar karşısında bi-çare kaldığını bildiğimiz halde duyarsız davranıyorsak, bunun adı zorbalık olmaz mı?
Onların kapanan yollar, geçit vermeyen otomobil parkları, binalara giriş çıkışlarını neredeyse imkansız kılan mimari engeller karşısındaki intizarları, bu zorbalığı yapanlara beddua olarak dönmez mi sanıyorsunuz?
Etmeyin, eylemeyin. Yollarını kapatıp hayatlarını karartmayın. Kimseyi sırtına alıp dolaştırmamıza lüzum yok, sadece yollarını kapatmayalım yeter. İlle de kendimizin ya da ailemizden bir yakınımızın engelli olup bu zorlukları bizatihi yaşamasını ve o zaman farkına varmayı beklemeyelim. 
Empati yapalım, onların gözüyle bakalım hayata. “Ben olsam ne yapardım” deyip vicdan terazisinde kendimizi tartalım. Beddua alan olmak yerine, duanın tarafında olup, engelli kardeşlerimizin de bu şehirde herkes kadar hür ve özgür olarak yaşama hakkına saygı duyalım ve lütfen kimseyi esir edip hayatını karartmayalım.