Günümüz insanı, dost ve yakınlarından biteviye olumsuz davranış ve vefasızlıklar görüp alabora oldukça böyle feryat ediyor. Hele de orta ve ileri yaştaki bizler. Onlar ki dün ekserisi ilkokul mezunu bile olmayan sözde o cahiller dönemi insanlarından gördüğü sevgi saygı ve insaniyeti hatırlayıp "nerde o eski dostluk, arkadaşlıklar, sımsıcak komşu ve akrabalıklar, Cehenneme çevirdik dünyayı vallahi Cehenneme. Heeeey gidi hey! diye feryat u figan eyliyor…
Hayat aynı, dünya da öyle oysa. Değişen bozulan sadece bizleriz. Ne gariptir ki; fen, bilim ilerleyip ekonomik durumlarımız iyileştikçe onlarla ters orantılı olarak kötüleşiyoruz. Demek ki şu bilgi çağının bütün edinimleri, kültürü iyi insan yetiştirmeye yetmiyor. Kimi düşünürler bu olumsuzluğu, artan bencillik ve maddeciliğe karşı yeterli manevi eğitim alınmamasına bağlıyor, kimileri de bilim ve teknikte hızlı gelişim, şehirleşme artan ihtiyaç ve gereksinimlere ulaşma uğraşısı hayat mücadelesinden, diyor. 
İyi de bizim gençlik ve çocukluk devremizde yavan ekmeği bile zor buluyorduk, nüfusun ekserisi, mobilyayı bırak zaruri eşyalardan bile yoksun kerpiç hanelerde yaşıyordu. Ama konu komşu, arkadaş, akrabaya adam gibi adamdı onlar. Birbirinin borcuna kefil, derdine dertdaş, iç içe cancanaydılar. Eski yamalıydı çoğumuzun giysisi, ama yırtık pantolonla gezen yoktu hangi akla hizmetse! Öylelerine "vıyh amanin dellenmiş, zavallı denirdi... Ekmeğimiz yavan, öğünlerimiz ekser tek çeşitti emme, tutkunlukta kaynaklı, perçinli gibiydik vallahi. Analarımızı biraz üzsek, "rahat durun ulan, ben komşu canıyla yaşıyorum zati" diye kelam ederdi. 
-Ne demek komşu canıyla yaşamak, hadi söyleyin bugünün bayları bayanları?
Bakın işte, çoğunuz  iki bilinmeyenli denklemle karşılaşmışçasına bocalıyorsunuz!
-Gün boyu komşunun komşuya candan, vefalı, yardımcı,  paylaşmacı davranması, birlikte gülüp ağlaması demekti "komşu canıyla yaşamak". 
70’ini aşmış bir pir-i fani olarak dünlere göre günümüzde insanlıktan böylesine nasipsizleşmemizin sırrını düşünürüm zaman zaman: 
-NE, NİÇİN, NASIL NEDEN?
İşte aklıma ilk gelen:
"İnanıyorum Allah'a kitaplarına" diyen, imanda samimi, derin değil de ondan. İki alemde rahat olmak için Rabbin sunduğu mutluluk reçetesinden nasipsiziz bizler. Biz değil, ben, ben diyenlerdeniz. O bilge kişi ne güzel söylemiş;   
"Hayatta hakiki bir saadet vardır, o da başkaları için yaşamak." 
Sen şu insanlık kulluk, düsturuna bak hele. 
İnançlarımıza göre kullukta en yüce mertebe, vatan, millet, bayrak, ezan için ölmek yani şehitlik değil midir.         
Başkaları için yaşayan kendi dışındakilere ırak, tenezzülsüz, vefasız olabilir mi hiç          
Ne diyelim, Mevlana'nın dediğince; Yaratan bizleri -ölmeden ölmek-şuuruyla nasiplendire, gerçek kul eyleye...