Marmara depreminde bir annenin kolu tonlarca ağırlıktaki beton yıkıntısı arasında kelepçelenmişti. Anne yıkıntılar altındaki çocuğunun çığlıklarını duyuyordu. Kurtarıcılar geldiğinde önce anneyi gördüler ve onu kurtarmaya çalıştılar. Anne,  kendinden önce çocuğunu kurtarmaları için görevlilere yalvarıyordu. Anneyi dinlemediler anlamadılar. Kurtarıcıların kendisiyle ilgilenmesi zaman kaybettirecek ve belki de bu arada biricik yavrusunu kaybedecekti. İşte o eli öpülesi fedakâr kadın, 'sorun varsa çözüm de vardır' hesabı güneşi hayran bırakan parlak ruhuyla, bez parçasını yırtar gibi kolunu çekip koparmış ve kurtarıcıların kendisini kurtarmaya çalışarak zaman kaybetmelerine annelik merhameti, şefkati razı olmamıştır. Bu hareketiyle yavrusunun kurtarılmasını sağlamıştır. Şimdi ikisi de yaşamaktadırlar.
*
Marmara depreminde bir baba yavrusuyla beraber enkazın altında kalmıştır. Yanındaki yavrusunun feryadı kendi acısını unutturmuştur. Aradan birkaç saat zaman geçtikten sonra kurtarma ekipleri gelmiştir. Kurtarma ekipleri enkazın içerisinde önce babayı gördüler. Onu en kısa sürede ve güvenli bir şekilde nasıl kurtarabileceklerini kendi aralarında konuşmaya başlarlar. Babanın bacağı kolonun altında kalmıştır. Görevlilerin önce kendisini kurtarmaya çalışacaklarını duyan baba ağlayarak; 'memur bey, ne olur önce evladımı, ciğer paremi kurtarın. Onun feryadına, acısına dayanamıyorum. Onun babacığım, canım çok yanıyor ne olur beni kurtar diye feryadını duyunca, kendi acımı hissetmiyorum' der. Kurtarma ekip görevlisi amca seni kurtarmadan çocuğunu kurtaramayız. Senin bacağın çocuğunun kurtarılmasına engel teşkil ediyor' deyince, o fedakâr baba gözünü kırpmadan ''Ne olur bacağımı kesin ama önce yavrumu kurtarın'' diye kurtarıcılara yalvarmıştır…
*
Geçmiş yıllarda Bingöl ilinde orta şiddette bir deprem meydana gelmişti. Depremin etkisiyle Yatılı İlköğretim Okulu çökmüş ve birçok öğrenci hayatını kaybetmişti. Çocuğu bu okulda yatılı olarak okuyan bir baba; depremde okulun çöktüğünü ve öğrencilerin enkazın altında kaldığını, bir kısmının cesetlerinin çıkarıldığını televizyondan duyunca o anki ruh haliyle ayağına ayakkabısını bile giymeden 20 km uzaklıkta olan köyünden koşa koşa depremde yıkılan Yatılı İlköğretim Okulunun enkazına gelmiştir.
Sivil savunma ekipleri enkazda kurtarma çalışmalarına devam ederken, çocuğu enkazın altında kalan acılı baba bir köşede için için ağlayarak beklemektedir. Kurtarma çalışmalarına giden arkadaşımız babanın ayaklarının kanlar içerisinde olduğunu görünce, 'amca ne oldu ayağına, yoksa senide mi enkazdan çıkardılar?' diye sorar. O acılı baba, ayaklarının kanlar içerisinde olduğunu ve onun verdiği acıyı  arkadaşımız sorduktan sonra hissetmeye başlar ve yukarı da anlatmaya çalıştığım olayı; 'Ahh.. Evladım televizyonda duyunca içim yandı. Aklıma hiç bir şey gelmedi. Sadece bir an önce yavruma kavuşmak istedim. Onun için ne ayakkabı giymeyi düşündüm, ne yoruldum, ne de ayağıma batan taşların, dikenlerin acısını hissettim. Allah kimseye evlat acısı vermesin' diyerek gözyaşları içinde anlatır.
*
Özetin özeti: 'Yaşlı tavşan tazıları atlatmasını bilir ama geride yavruları kalmışsa neylesin tecrübesini…' der büyüklerimiz. Bu bağlamda; annelerin babaların çocukları için doğal afetlerde veya günlük yaşamda gözünü kırpmadan, bir menfaat beklemeden canlarını feda ettiklerini veya  'yavru acısı bu acı / ki yüreğine işledi / koşup katil apartmanın / taşını toprağını dişledi' hesabı bu ruhu her zaman taşıdıklarını görürüz. 
Keşke, 'Ya öl de bilem kıymeti / Ya gitte bilem kıymeti' demeden önce, hayattayken annelerimizin, babalarımızın, dostlarımızın, arkadaşlarımızın kadri kıymetini bilebilsek. Menfaat beklemeden, gönülden, sizi SİZ olduğunuz için seviyoruz deyiversek acaba onlara neler kazandırır, bizler neler kazanırız…  Çünkü Gezen görür / Yaşayan ölür / Eden bulur…
*
'Oh ne güzel, / Yine kar yağıyor toprağın kara bağrına / Alıp götürüyor, kir pas adına ne varsa /
Ah ne güzel olur, / Birde zalimlerin üzerine merhamet yağsa / Çocuklar ölmese, analar ağlamasa'
*
GÖZYAŞI
Bazen sevinçten,
Bazen üzüntüden gelir.
Gözünden yaş gelmeyen;
Acıyı, mutluluğu, sevinci
Nasıl dışarı verir.
Çünkü gözyaşı hikmet,
Gözyaşı bereket,
Gözyaşı rahmet,
Gözyaşı merhamettir.
Ağlamak gülmek kadar güzel,
Yeter ki sevinçten ağla,
Acıları bir torbaya doldurup,
Ağzı bir güzel bağla.
Bir daha çıkmasın dünya yüzüne,
Görülmesin kimsenin gözüne,
Böylece kimsecikler üzülmesin,
Bırakın insanları, hayvanlar dahi ölmesin!
Savaşların yerini barış alsın,
Silahlanmaya giden para,
Çocuklara aş olsun,
Gençlere iş olsun,
Bekârlara eş olsun
Netice mi?
Dünya da ,
Ülkemde
Vatandaşın
Gönlü
Hoş 
Olsun!