Demokrat Parti iktidarda, Menderes başbakan. 1950'li yılların ortalarında Çorum'a görkemli bir çimento fabrikası temeli atılıyor. Çorum en büyük devlet olanağına kavuşuyor. Büyük bir fabrikada çalışmak üzere yüzlerce işçi alınıyor. Kuşsaray Köyü Çimento fabrikasının kurulduğu yere yakın. Kuşsaray'da askerliğini yapmış, işsiz-güçsüz, evli-bekar ne kadar erkek var ise hepsi fabrikada çalışmak üzere yazılıyor.


Bir süre sonra devasa iş makinaları, kocaman borular, makinalar getiriliyor şantiye alanına. Kısa sürede fabrikanın ana gövdesi gözükmeye başlıyor. Peyderpey işçi yazılan gençler işe çağrılıyor. Çorum'un her yanından, fabrikada çalışmak üzere gençler geliyor. Kuşsaray köyünden yazılan gençleri de çağırıyorlar işe. Ali, Sadık, Hüseyin, İbrahim diğerleri hepsini de çağırıyorlar. Hepsi işe başlıyor. Kalifiye eleman değil hiç birisi. Daha çok şantiyede getir götür işlerinde ve kaba güçle malzeme taşıyorlar. Ustalar ne derse yapıyorlar. Bir iki yıl içinde fabrika bitiriliyor ve bakanların eşliğinde ilk deneme üretimi törenle yapılıyor ve çimento fabrikası artık hizmete açılıyor. Üretim başlıyor. Önce kadrosuz işe başlatılan, ara işlerde çalışan gençlerin hepsi kadroya geçiriliyor ve sendikalı işçi yapılıyor. İyice rahatlayan işçiler yetenekleri konusunda çeşitli birimlere dağıtılıyor. Mesleği olmayan vasıfsız işçiler ise birimlere hizmetli olarak dağıtılıyor. Ali de vasıfsız işçilerden birisi. Santral bölümünde sorumlu müdürün odacısı oluyor. Ali artık kadrolu bir işçi. Köyde bayram havası esiyor. Gençler sevinçli, aileler bayram ediyor. Fikriye, Ali işe girdi diye çok seviniyor. Artık iş için Kırıkkale yollarına düşmeyecek. Yokluk yoksulluk çekmeyecekler. Sendikalı işçi olarak ilk aylığını alıyor. Bayağı yüklü bir maaşı var. O kadar zahmet çektiği Kırıkkale'de yaptığı ağır işlerle birkaç ayda aldığını fabrikada bir ayda kazanıyor.
Çok sevinçli. İlk aylığını gidip Fikriye'ye gösteriyor. Fikriye gözlerine inanamıyor. Ali biriktirmesi için paraları Fikriye'ye veriyor. Her aylığını aldığında hiç harcamadan getirip karısı Fikriye'ye veriyor. Arada bir ekstra ikramiye de veriyorlar. İkramiyeyi burada öğreniyor. 
Sendikayı, sendikanın önemini işçilikte daha iyi kavrıyor. Oturup birlikte ileriye dönük planlar yapıyorlar.
Bir süre köyden işe gidip geliyor. Kimi zaman sabah erkenden yürüyerek, kimi zamansa ürünlerini Çorum'da satmak üzere erkenden yola düşen at arabalı köylülerle fabrikaya gidip geliyorlar. Bazen de Ankara-Samsun karayolunda Ankara'ya giden arabalara binip Çorum girişindeki çimento fabrikasında inip işe gidiyorlar. Günler haftaları, haftalar ayları, aylar yılları kovalıyor. Artık köyden işe gelmek zor geliyor. Çorum'a taşınmak, oradan fabrikanın servisi ile işe gitmek daha mantıklı görünüyor. Oturup hesap kitap yapıp Çorum'a taşınmaya karar veriyorlar.
Önce aynı köylü ve aynı fabrikada çalıştığı İbrahim Özkan ile karısı Kara Zeynepler'in evi yanından küçük bir ev tutuyorlar. İşe yarar eşyalarını getirip, olmayanların bir kısmını komşulardan, bir kısmını da satın alıp evlerini kuruyorlar.
Fikriye Çorum'a taşınmaktan mutlu. Artık çocukları hastalandığında hastaneye götürebilecek. Para dertleri olmayacak. Devlet hasta karnesi verecek, çocuklarını bedava tedavi ettirecek. Ali üzerindeki pısırıklığı atıp kendine öz güveni gelmiş sendikalı bir işçi artık. Akşamları komşuları ile birlikte bahçede çay içip sohbet ediyorlar. Kocaları sabah işe giden kadınlarsa, ev işlerini bitirince toplaşıp avluda el işi yapıp beylerini bekliyor, çocuklarına bakıyorlar.
Fikriye'ye dur durak yok. Yine hamile bu kez doğumunu Doğum Hastanesi'nde gerçek doktor ve ebeler eşliğinde yapıyor. Bir kız daha dünyaya getiriyor. Kıza ölen Nebahat'ın adını koyuyorlar.
Bu kez evden taşınıp Askerlik Şubesi'nin arkasında kardeşlerinin yanına yakın bir eve taşınıyor
Ali ve Fikriye. Artık iki kız çocukları var Sultan altı, Nebahat ise üç yaşlarında.
Ali evden eve taşınıp durmaktan sıkılıyor. Fabrikada arkadaşları kooperatiften, ev yapmaktan bahsedince heyecanlanıyor. Fabrika işçilerine Bahabey Caddesi üzerinde bulunan arsalardan aylık taksitler şeklinde ödemek üzere üye yapılıp ev sahibi olacakları anlatılınca çok heyecanlanıyor. Eve gelir gelmez duyduklarını, heyecanını Fikriye ile paylaşıyor. Fikriye hemen kooperatife girip evimiz olsun diyor. Bahabey Caddesi çimento evlerine yazılmak istiyor, fakat parası denk gelmiyor. Köyde neyi var ise satıp savıyor fazla bir şey tutmuyor, biriktirdiklerini de ekliyor. Ancak ödeme konusunda sıkıntı yaşayacaklarını düşünerek Fikriye'nin bütün ısrarlarına rağmen kooperatife girmekten vazgeçiyor.
Sultan ilkokula başlıyor. Artık okula giden kızı ile ilgilenmeye başlıyor Fikriye. Nebahat ise ablası Sultan'a özeniyor okul defterlerini karalıyor, yırtıyor kendine de defter ve kalem istiyor. Bu arada Fikriye'nin karnı yeniden büyümeye başlıyor. Bir çocuk daha dünyaya getiriyor. Bu kez bir oğulları oluyor. Ali, fabrikada birlikte çalıştığı çok samimi olduğu asker arkadaşının da aynı günlerde doğan çocuklarına ikisi de askerde çok sevdikleri komutanlarının adını koyuyorlar.
İkisi de çocuklarına İmdat ismini veriyor. İmdat'tan sonra iki oğlan daha dünyaya getiriyor Fikriye. Birine Nihat, diğerine ise Ahmet ismini koyuyorlar. En son doğan kızına ise annesinin ismi olan Hanım Pullu adını koyuyor Fikriye. Hanım Pullu arkadaşlarının isminden dolayı dalga geçmesi üzerine lise son sınıfta reşit olur olmaz, babası hakim olan bir arkadaşının da yardımı ile adını kendi başına değiştiriyor. Pullu ismini değiştireceğini, arkadaşlarının sürekli dalga geçtiğini söylüyor ama kimse ihtimal vermiyor bu durumu mahkeme ile sonuçlandıracağına. Bir gün elinde nüfus cüzdanı ve isim değişikliğini gösterir mahkeme kararını gösterene kadar hiç kimse ciddiye almaz Pullu'yu. Nüfus cüzdanını inceleyince görülür ki, bizim Hanım Pullu olmuş Özgen...Fikriye annesinin isminin değiştirilmesine kızsa da, kızının arkadaşları arasında mahcubiyet yaşamaması için zoraki kabullenir yeni durumu ve yeni ismi. Aile efradı zamanla Hanım Pullu'nun tek başına kendi işini halletmesini, medeni cesaretini takdir eder.
***
Gecenin ayaza çektiği çok soğuk bir zemheri ayında "Mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır" sözüne uygun olarak soğuk bir kış gecesi 13 Mart'ta doğmuştu Nihat. Ailenin dördüncü çocuğu olması sevincin yanında hüznü de beraberinde getirmişti. İşçi olan babasının ekonomik durumu pek iyi değildi. Bu nedenle dördüncü çocuğa sevinecek bir durumu yoktu. Annesi ise hiç istemeden kendi iradesi dışında yüklenmişti bu çocuğu. Acılar içerisinde dünyaya getirdiği yeni canı, düşürebilmek için, hamileliğini anladığı ilk bir kaç ay sonra karnında ileri geri hareket ettirerek, bir top haline getirip ölsün istiyordu. İçinde istenmeyen bu canı. Yeni bir düş kırıklığı ve yoksul yaşama bir ortak daha olmasın diye düşürmek istemişti. Çocuğunu düşürebilmek için yüksek yerlerden sertçe yere atlıyor, "belki bu şekilde düşer bende kurtulurum" diye düşünüyordu. Ne yaptıysa bu inatçı çocuğun yaşama azmini kıramamış, çocuk inadına yaşayacağım diye direnmeye devam etmişti.
(DEVAM EDECEK)