DER-BEYÂN-I İBTİDÂ REVNÂK 
EFZÂ HİLYE-İ ŞERÎF 
SALL ALLAHU 'ALEYHİ ve SELLEM
1. Mübarek levni ezherdi Habîb'in
Cihanın fahri her derde tabibin
2. Koyu idi dahi hem yüzü ağı
Hakikat âleminin şeb-i çerağı
3. O reng-i rûyi gül ile beraber
Dahi kırmızıya mâildi yekser
4. Beşaşetten hele ol nûr-i mebrûr
Görenler derdi hâzâ sûre-i nûr
5. Güzellik âna mushaftı bil, Ey cân!
Güzel ruhsâr hattı sanki Kur'an
6. Utanıp gün yüzünden âb-ı hayvan
Kaçıb zulmet içinde oldı pinhân
7. Dahi vechindeki humret muhakkak
Ânı galib idi der ehl-i revnâk
8. O şem'-i nûr-ı ruhsarı dahi hem
İki kandil idi arş üzere her dem

PEYGAMBER (SAV)'İN DAİMA 
AYDINLIK ve PARLAK OLAN 
HİLYE-İ ŞERİFİ'NİN AÇIKLAMALARI
1. Cihanın kendisiyle şeref duyduğu her derdin tabibi Allah sevgilisinin mübarek yüz rengi (benzi) hem güzel ve ak hem de berrak idi. 
2. Hakikat âlemi olan Hz. Muhammed (sav)'in geceyi aydınlatan yüzünün aklığı çok belirgindi.
Şemail-i şeriflere göre Hz. Peygamber (sav)'in yüzü pembeyle karışık nurani bir beyazlıkta idi. Hem halk hem de divan edebiyatında O'nun yeryüzündeki en güzel insan olduğu her vesileyle anlatılır.
3. Onun yüzü daima gül renkli kırmızıyı andırırdı.
Hz. Muhammed (sav)'in yüzü üzerindeki edebi teşbihler gül veya gül bahçesi benzetmeleridir. Edebiyatımızda yüz için en çok kullanılan benzetme unsuru gül, benzerlik yönü de rengidir. Hz. Peygamber'in yüzü ile gül bezerliğinin konu edildiği şaheser bir örnek Fuzulî (1483-1556)'nin "Su Kasîdesi"ndedir:
"Suya virsün bâğban gülzârı zahmet çekmesün
Bir gül açılmaz yüzün tek virse bin gül zâre su"
Fuzûlî'nin dehasına ve sehl-i mümtenî sanatına misal olan bu beyitte "bahçıvan gül bahçesini suya versin, boşuna zahmet çekmesin. Zira bin gül bahçesine su verse dahi senin yüzün gibi bir gül açılmaz" denilirken Hz. Peygamber'in hem fiziki hem de manevi yönüne dikkat çeker. 
4. Onun muhteşem aydınlık saçan güler yüzünü görenler "işte bu Nûr Sûresi'dir." Derler idi. 
Edebiyatımızda Hz. Peygamberimiz (sav)'in yüzünün eşsiz güzelliği birçok ayette de ele alındığı gibi Nûr Sûresinde de ele alınır. Kur'ân-ı Kerîm'in yirmi dördüncü Sûresi olan Nur Sûresinin otuz beşinci ayeti şöyledir: "Allah göklerin ve yerin nûrudur. Onun nûru, içinde kandil bulunan bir oyuk(tan yayılan ışığa) benzer. O kandil ki sırça fanus içindedir. O fanus ki inci (gibi parıldayan) bir yıldızdır sanki! Ve o kandilin yakıtı ne doğuda ne batıda eşine rastlanmayan mübarek bir zeytin ağacından alınmaktadır. Ve o ağacın yağı (öyle arı duru öyle parlak ki) neredeyse ateş değmeden de ışık verecek: Nur üstüne nur! Allah erişmek isteyeni nûruna eriştirir. İşte bunun içindir ki Allah insanlara örnekler vermektedir. Çünkü her şeyi bütün boyutlarıyla ancak Allah bilir."
5. Dostlar, şunu iyi bilin ki: Onun güzel yüzünün çizgileri sanki Kur'ân yazılı ayetler gibiydi. Onun yüzü güzelliğin kitabıydı.
Hz. Peygamber (sav)'in yüzünün Mushaf'a benzetilmesi en çok rahmet ayetlerini bulundurması sebebiyledir. Çünkü Hz. Peygamber (sav)'in Cenâb-ı Hakk (cc)'ın nûrunu taşıyan yüzü rahmet ayetlerinin bulunduğu yerdir. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Yüce Peygamber en son ve en mükemmel din olan İslâmiyet ile insanlara dünya saadetini, şefaatiyle de ahret saadetini bağışlamaktadır. Dolayısıyla Cenâb-ı Peygamber (sav)'in iki cihan saadetini taşıyan mübarek yüzü tamamen rahmet ayetlerinden müteşekkil bir Mushaf'tır. Yani iyiliğin ve güzelliğin kitabıdır. Kur'ân-ı Kerîm'in son derece güzel yazılması, tezyinât ve tezhîbine itina edilmesi hatırlatılarak Hz. Peygamber (sav)'in yüzünün de öyle güzel yazılmış "Mushaf"a benzetilmesi Türk şiirinde çokça rastlanan bir husustur: Esrar Dede,
" Sözün Kur'an yüzün âyet el Hak" derken Nesim'i,
"Ey sıfatün "kul hüvallah"ve'y cemâlün "fâtiha" 
İşte furkân işte Tevrat, işte İncîl ü Zebûr" der.
6. Âb-ı hayat denilen ölümsüzlük suyu Muhammed Mustafâ (sav)'nın güneş gibi aydınlık yüzünden utandığı için kaçıp karanlıklara gizlenmiştir.
Eski Edebiyatımızda efsaneler önemli bir yer tutar. Bir efsaneye göre âb-ı hayât kaynağı "zulumât" karanlıklar ülkesi demek olan ve meçhul bir diyarda bulunan bir sudur ki onun bir damlasını içen ebedî hayata erişir. Rivayete göre İskender-i Zülkarneyn âb-ı hayâtı bulmak için yanına Hızır ve İlyas (as)'ı da alarak zulumât içinde günlerce askeri ile yürümüş. Bir hayli gittikten sonra Hızır ve İlyas Peygamberler âb-ı hayâtı bulup içmiş ve ölümsüzlüğe kavuşmuşlar. İskender, zulumâta gittiği halde suyu bulamamış. Hızır ve İlyas(as)'ı kaybetmiş, yolunu şaşırarak geri dönmek zorunda kalmış19. İşte şair bu olaya telmih yaparak "âb-ı hayâtın" karanlıklar âlemine kaçıp saklanmasını Hz. Peygamber'in dünya ve ahret saadeti veren aydınlık yüzünü görüp ondan utanmasına bağlamaktadır.
7. Güzellikten anlayanlar Muhammed Mustafâ (sav)'nın yüzünde kırmızıya çalan gül renginin belirgin olduğunu söylerler. 
Çiçeklerin şâhı olan gül edebiyatımızda ve kültürümüzde Peygamberlik bağının gülü, Sultan-ı Enbiyâ Hz. Muhammed Mustafâ (sav)'nın remzidir.
8. Hz. Muhammed Mustafâ (sav)'nın yanaklarından yayılan aydınlık arş üzerine dikilmiş iki kandili aydınlatmaktaydı. 
Hz. Peygamber (sav)'in hidayetiyle insanlara doğru yolu göstermesi ve karanlık gönülleri aydınlatması sebebiyle mum, kandil, meşale gibi ışık vasıtalarına benzetilir. Hz. Peygamber'in yüzü ışık veren bir mum olarak ele alınınca bu mum ışığının Cenâb-ı Hakk (cc)'ın nûru olduğu anlatılmak istenir. Dolayısıyla arşı aydınlatan da onun nûrudur . 
..............................................................................
(19) A. T. Onay, a.g.e., sh. 65; ayrıca bkz. Â. S. Levend, a.g.e., sh. 175.
(20) E. Yeniterzi, a.g.e., sh.229, 321.