Köylerden kentlere doğru göçün başlaması ve akabinde apartmanların daha çok hayatımıza girmesiyle toplum olarak hızlı bir değişime uğradık. Bu değişim hayatımızın her alanında olduğu gibi, çocuklarımız üzerinde de etkisini gösterdi. Tabi bu değişim sürecinde artılar eksiler meydana gelmektedir. Özellikle yaşlı kesim çocuklarımız üzerindeki değişimi kabullenmekte zorlanmaktadır. Bunu düğünlerde bayramlarda köylere gittiğimizde veya onlar evladı iyaline misafir olduklarında (anne- baba için evladının evinde misafir olmak kelimesini kullanmak pek doğru gelmiyor. Çünkü onlar evlatlarını, evine gelince misafir olarak görmez. Hane sahibi olarak görür. Hatta yemek yerken biraz az yese fırça atar. Misafir misin der!) ''Biz annemizin, babamızın karşında el pençe durardık. Su isteyeceği zaman gözümüze bakması yeterdi'' türü örnekleri saymaya bir başlarlarsa sonu gelmez… Bu serzeniş karşısında; her ne kadar bizim çocuklarda eski çocuklar değil ki, şu sınav, bu sınav anası ağlar. Benim halimden şikâyetim yok, kalkar çayımı doldururum, suyumu alırım, sabah gider pidemi yaptırırım. Şükür elim ayağım tutuyor, minnet etmem diye cevap versek te, bazen keşke yapamasa da, yapma gayreti içinde olsa diye içimizden geçiririz.
Görev yaptığım köyde bir Hüsnü amcamız vardı. Oğulları traktörle şehirden, tarladan gelir, iner avlu kapısını açar traktörü içeri koyarlardı. Bunu gören Hüsnü amcamız, bana dönüp ''Oğlum bak, benim gençliğimde teyzen evin önünde traktörün sesini duymayı bırak, merkeple dağdan odun getirirken geleceğim saatte evin camından yolumu gözlerdi ve uzaktan gördüğünde kapının önünde beklerdi… Ya şimdikiler… Bunlar… diye devam ederdi.''
Efendim zaman zaman çoğumuz çocuklarımızdan, gençlerimizden tatlı şikâyet ederiz. Kızım evde yemek yaparken annesine yardım etmiyor. Oğlum bilgisayarın başında oturuyor pazara gitmiyor. Üniversiteyi bitirdi. İşi gücü yok. Hafta sonu öğlene kadar yatıyor. Kaldırıp ta bir pide yaptırmaya gönderemiyoruz. Bu yaşta ben gidiyorum. Üstelik birde sofraya geliver diye adeta yalvarıyoruz.
Tabi bunun, çocuklarımızdan, bizden, zamandan vs. kaynaklanan birçok sebepleri var. Bir yönetici arkadaştan dinlediğim, yaşanmış bir pide yaptırma olayını şiir diliyle paylaşmak istedim. 
Ümit ederim gülerken, nerelerde hata yapıyoruz diye düşünürüz.
*
Bugün pazar bey, bak çocuklar da evde
Güzel bir pide yaptıralım mı? Ne dersin?
Olabilir hanım, çoktan yemedik bilirsin
Ben içini hazırlarken, sende hazırlan istersen
Kalabalık olur, sıra beklemezsin erken gidersen
Hanım çocukları uyandırıp ta tepsiyi bi göstersen
Onlar çocuktur, gençtir uyusunlar dokunma hele
Sen ayaktasın bi çırpı gidip te yaptırıver  be..!
Anladıkta birde biz onların gününü görsek
Hiç olmazsa ayda yılda bir pidelerini yesek
Duymadın mı eski kanıyı koca öküzler çeker
Çok konuşuyon bey, hadi gidip te yaptırıver
Tamam tamam ver tepsiyi, gidiyorum a…!
Ne olacaksa bu gidişle memleketin sonu
Bunlar bu kadar olursa, onların ki ne olu?
Allah aşkına bizim hiç mi canımız yoktu?
Gençlikte babamızın pidesini yaptırdık,
Yaşlılıkta bebemizin pidesini yaptırıyoruz
Birde sofraya geliver diye yalvarıyoruz!
O da olmadı odasına özel servis veriyoruz
Bu nasıl bir gençliktir böyle, bilmiyoruz
Eskinin hizmetini mumla arıyoruz
Acaba;
Yetiştirirken nerede hata ediyoruz?
 Bir türlü anlamıyoruz!