Halk arasında çok sık kullanılan "Dostlar alışverişte görsün" deyimi, iş yapıyor gibi görünmek ve aslında iş yapmamak anlamında kullanılır. Dostlar alışverişte görsün deyiminde "mış" gibi, "miş" gibi bir durum var. İşin içinde kandırmaca da var diyebiliriz. 
Ülkemizde bu söz, genellikle çok iş yapıyormuş gibi yaygara yapıp aslında hiçbir iş yapmayan kişiler için de söylenir. Son yıllarda dostlar, bizi alışverişte çok görür oldu. Elbette ki sağlıklı bir durum değil.
Reklam kokan ama sonuçta hiçbir getirisi olmayan çalışmalar olduğu herkes tarafından bilinse de dostların kendilerini görmesinden herkes memnun. Yani alışverişe devam. Çünkü herkes bu alışverişten memnun (!)
Millet olarak gösterişi ve ön planda olmayı çok severiz. Ne de olsa reklamlar, algıyı yönetme de çok etkili. Kapitalist düşüncede algı her şeydir mantığı da önemli olduğuna göre bu fırsatı (!) değerlendirmek gerekir. 
Yaptığımız her işin başlangıcında en ince detayına kadar planlama yaparız ve açılışlarımız da mükemmel olur. En üst yöneticiler çağırılır. Onların katkıları istenir. İmkânlar ölçüsünde yerelde ya da ülke genelinde tanıtımlar yapılır. Ya sonrası? 
Bu memlekette hayata dair bir şeyleri özetlemek istesek bunlardan birisi de "yapıyor ….muş gibi görünmek faaliyeti". İşe başlarken havalı şaşalı renkli bir süreç; daha sonra biraz yorgun, biraz bıkkın, biraz nazlı devam eden dostlar alışverişte görsün pozları. Ya sonuç; aman boş ver ne yapalım elimizden geleni yaptık benim elimden bu geliyor gerisi beni ilgilendirmez anlayışı. Oysa sonuç almak için başlıyorsun ama ortada hiç bir şey yok. Hiç başlamasaydı daha mi iyi olurdu. En azından emek zaman ve maddi kayıp olmazdı atıl kalıp çürümezdi belki, diyemeden geçemiyoruz.
Ya sonrası çok takip edilmez. Ülkemizin en büyük eksikliklerinden bir tanesi izleme ve değerlendirme çalışmalarının yapılmaması ya da çok az yapılmasıdır. Zaten niyet, dostlar alış verişte görmekse izleme ve değerlendirmeye gerek de yoktur. Sonuçlar çok da önemli değildir. Zaten sonucunu sorgulayan anlayışımız da henüz olgunlaşmamıştır. Hesap sorabilirlik ve hesap verebilirlik kabiliyetimizi geliştirmediğimiz sürece de dostları alışverişte görmeye devam edeceğiz.
Çok basit bir örnek üzerinden güzel ülkemin her biriminde yaşanan dostlar alış verişte görsün alışkanlığını açıklamak isterim.
1980 yılında ortaokula başladım. Ortaokula başladığım ilk yıldan liseyi bitirdiğim yıla kadar her yıl genelde Mart ayında okul olarak bize gösterilen alana ağaç dikmek üzere götürülürdük. Kimi öğrencinin ellerinde kürekler, kimi öğrencilerin ellerinde kazmalarla fidan dikilecek yerde hazır olurduk. Görevli memurlar traktör kasalarında getirdikleri çam fidanlarını bizlere dağıtırlardı.
Çamların dikim işine başlamadan önce Kaymakam, tarım ile ilgili görevliler ve öğrencilerin okuduğu şiirlerle günün anlam ve önemine dair farkındalık etkinlikleri yapılırdı. Tabi resmi yazı ile katılımların istenmesinden dolayı katılımcı sayısı oldukça fazla olurdu. Ortaokul ve lise dâhil okuduğum altı yıl boyunca her yıl bu etkinlikler yapılmıştır. Ve bildiğim kadar ile bu etkinlikler aksamadan devam etmektedir.
Şu ana kadar anlattıklarım aslında olması gerekenler. Şahsımın ilk ağaç dikmeye başladığı o yıldan bu yıla 40 yılı geçmiş. Memleketime gittiğimde ağaç diktiğimiz alana gitmeye çalışırım. Geçen bu 40 yılda dikilen on binlerce fidanın şimdiye kadar ormana dönüşmesi lazımdı değil mi? Maalesef öyle değil. 
40 yılın ardından o alanda kalan paslanmış tabela. (FALANCA Kurum Hatıra Ormanı). Olması gereken ağaçlar kırk yıldır orada yok. Bırakın orada orman olmasını diktiğimiz fidanların yerinde yeller esiyor. Onca yıl, onca emek, onca masraf bunların her biri israf olarak değerlendirmek gerekmiyor mu?
Büyük bir heyecanla başlattığımız her çalışmanın sürecini takip etmiyoruz. Sonrası için yapılması gerekenleri yapmıyoruz? Uygulamaya koyduğumuz proje/programlarda başladığımızda nerede idik? Çalışmalar sonucunda nereye geldik? Sorusu zihinlerimizi pek meşgul etmiyor. Süreç içerisinde neler yapıldı ya da yapılmadı gibi değerlendirmeler yapmıyoruz.
Bu örnekten yola çıktığımızda birçok alanda benzer durumla karşı karşıya kaldığımızı maalesef görebiliriz. Büyük harcamalar yaparak tanıttığımız projelerin, büyük katılım sağlayarak farkındalık oluşturmaya çalıştığımız faaliyetlerin sonucuna bakma zamanımız geldi de geçiyor.  Maalesef dilimize de yerleşmiş olan "Türk gibi başlayıp….. bitirmek" sözünü yalanlamanın zamanı çoktan geçti diye düşünüyorum.
Türk gibi başlayıp bize yakışan sonucunu alacak şekilde tamamlamamız gerekiyor. İzlemesini ve değerlendirmesini yapmadığımız her proje/program israf olmaktadır. Bu israf sadece program /projelerin israfı ile de bitmemektedir. İnsan kaynağı, emeğin yanında mali olarak da israf olmaktadır.
Yazımızı Nasreddin Hoca'nın güzel ironi kokan fıkrası ile tamamlayalım. Nasreddin Hoca bir zamanlar yumurtacı esnaflığına soyunmuş. Ne var ki, on para saydığı yumurtayı dokuz paraya satıyormuş.
Bakmışlar, Hoca iflas edecek.
- Ne yapıyorsun Hocam, demişler, bu külliyen zarar; on paraya alıp dokuz paraya satıyorsun. Bu nasıl alışveriş?
Hoca:
- Dostlar, ben yaptığımı biliyorum; dostlar alışverişte görsün.
Ne dersiniz artık dostlar alışverişte görmeye devam etsin mi?
Sevgide kalın, sevgiyle kalın…