Ey oğul;
Eği­tim­ci­nin bi­rin­ci gö­re­vi öğ­ren­ci­si­ni tam ola­rak ta­nı­mak ol­ma­lı­dır. Çün­kü her öğ­ren­ci­nin öğ­ren­me­si­ne ar­tı ek­si sağ­la­yan (mad­di ma­ne­vi iç ale­mi) ay­rı bir dün­ya­sı var­dır. Se­nin bil­me­den ver­di­ğin bir ör­nek ba­zen o ö öğ­ren­ci­yi de­rin­den ya­ra­la­ya­bi­lir oğul.
*
Ey oğul;
Her ka­vuş­ma bir ay­rı­lı­ğa aday­dır. La­kin her ay­rı­lık ka­vuş­ma­ya aday de­ğil­dir oğul.
*
Ey oğul;
Eşin, dost­tun, ak­ra­ban ne­şe­si ye­rin­de iken de­ğil hep ca­nı sık­kın iken arı­yor­sa iki nok­ta üst üs­te ko­ya­bi­lir­sin oğul.
*
Ey oğul;
Unut­ma, ye­di kat ya­ban­cı ba­şa­rı­nı önem­se­me­se de en azın­dan kıs­kan­maz ama bir kat öte­ki hem önem­se­mez hem de kıs­kanç­lık­tan için içi­ni yi­ye­bi­lir. Sen al­dır­ma yo­lu­na de­vem et oğul.
*
Ey oğul;
Ba­zen in­san şu iş ol­sun di­ye ara­cı arar­ken, ara­cı­dan ön­ce ken­di­li­ğin­den ol­ma­sı­nın mut­lu­lu­ğu­nu ya­şar in­san. Böy­le du­rum­da Ya­ra­dan'a bir kat da­ha faz­la şük­ret­mek la­zım­dır oğul.
*
Ey oğul;
Ne ka­dar şek­va et­sek te en alt ka­de­me­den en üst ka­de­me­ye ka­dar işi­ni en iyi ya­pa­nın top­lum­da bir şe­kil­de de­ğer gör­dü­ğü­nü gö­rü­rüz. Onun için işi­ni en iyi ya­pa­bil­me­nin gay­re­ti için­de ol oğul.
*
Ey oğul;
Ba­zen kırk yıl­da dol­ma­yan hey­be kırk gün­de do­lar. Ni­ye mi? Çün­kü her şey gü­ne bağ­lı­dır oğul.
*
Ey oğul;
Dost­ça soh­bet edip te düş­man­ca laf ta­şı­yan in­sa­na ya­zık­lar ol­sun. Bu tür in­san­lar­dan uzak dur oğul.
*
Ey oğul;
Ön­yar­gı­sız eleş­ti­ri­le­re te­şek­kür ede­bi­len in­san ko­lay ko­lay ha­ta yap­maz. Sen sen ol, ge­rek­ti­ğin­de te­şek­kür et oğul
*
Ey oğul;
Baş sağ­da sol­da olup ta eli sa­na mer­ha­ba için uzan­mış­sa unut­ma o el­den pek ha­yır gel­mez. Çün­kü o re­sen olan bir mer­ha­ba­dır oğul.
*
Ey oğul;
ki­me ha­va atar­san at ama sa­kın ola me­sai ar­ka­da­şı­na-ak­ra­ba­na ha­va at­ma. Çün­kü bu du­rum ko­lay ko­lay unu­tul­maz oğul.
*
Ey oğul;
Unut­ma, ba­zen ak­ra­ba­yı ta­al­lu­ga­atın mey­ve­si ol­ma­sa da uzak­tan göl­ge­si ye­ter. O göl­ge­den her da­im is­ti­fa­de et­me­ye ça­lış oğul.
*
Ey oğul;
Müs­lü­ma­nın kar­ne­si yal­nız iken ya­şa­dı­ğı­dır. Yal­nız­ken kar­nen pe­ki ise se­vi­ne­bi­lir­sin oğul. 
*
Ey oğul;
Bah­tın açık ol­sun, sen gök­yü­zü­ne doğ­ru yük­sel ama ya­nın­da sa­de­ce bir avuç dal­la de­ğil. Di­ğer dal­la­rın da bü­yü­sün,  yap­rak­la­rın­da ye­şer­sin. On­la­rı kö­relt­me. On­lar sa­na ra­kip ol­maz, za­rar ver­mez. Bi­la­kis fır­tı­na­lı ha­va­da se­nin za­rar gör­me­me­ne ve­si­le olur. Çün­kü de­niz dal­ga­la­rıy­la de­niz, ağaç ağaç­la­rıy­la ağaç­tır oğul.
*
Ey oğul;
Gö­nül­ler­de taht kur­ma­nın en ko­lay yo­lu ce­na­ze­de ta­zi­ye, dü­ğün­ler­de teb­rik­tir. La­kin ço­ğu­muz ki­şi­den ki­şi­ye be­ri ey­le­dik öte­le­dik. Sen öte­le­me­me­ye özen gös­ter oğul
*
Ey oğul;
İşin­le prob­lem ya­şar­san ka­fa­ya tak­ma çö­zü­mü var ama eşin­le prob­lem ya­şar­san öm­rü bil­lah za­rar. Onun için işi­ni sev ama eşi­ni da­ha çok sev. Sev ki ha­ya­tın kış de­ğil hep ba­har ol­sun oğul.
*
Ey oğul;
Ön­ce­den yır­tık pan­to­lon­la­rı fa­kir ai­le­le­rin ço­cuk­la­rı gi­rer­di. Şim­di za­man ter­si­ne dön­dü. Mo­da olu­ver­di. Es­ki­ler me­zar­dan çık­sa ''vah ya­zık bun­lar biz­ler­den de fa­kir ol­muş'' der mi ki oğul?