Savaşta ve afetlerde halkın can ve mal kaybını en aza indirme amacını taşıyan ve topyekün savunmanın en önemli unsurlarından biri olan sivil savunma;
- Savaş zamanı halkın can ve mal kaybının en aza indirilmesi;
- Afetlerde can ve mal kurtarılması;
- Büyük yangınlarda can ve mal kaybının azaltılması;
- Yok olmaları veya çalışamaz hale gelmeleri durumunda yaşamı büyük ölçüde etkileyecek olan kamu ve özel kurum ve kuruluşların korunması ile bunların acil onarımlarının yapılması;
- Savaş zamanı her türlü savunma faaliyetlerinin sivil halk tarafından desteklenmesi;
- Cephe gerisinde halkın moralinin kuvvetlendirilmesi; konularını kapsayan SİLAHSIZ, KORUYUCU, KURTARICI önlem ve faaliyetler bütünüdür.

Bu bağlamda, olağanüstü durumlarda cephe gerisinde, halkın moralinin kuvvetlendirilmesi, ümidini yitirmemesi, daima birlik ve beraberlik içerisinde azim ve kararlığının topyekün olarak devam etmesi,  başarıya ulaşma yolunda önem arz etmektedir. Çanakkale Savaşı zamanında eksik futbolcuyla oynamasına rağmen, İdman Yurdu'nu 11 - 1 gibi tarihinin en farklı skoruyla yenen Fenerbahçe'nin başarısında azmin ve kararlılığın nasıl başarıya götürdüğünü hep beraber görelim…
''Mülazım-ı Evvel Arif,
Trak… Trak… Trak… Harb-i Umumi'den silah sesleri geliyordu… Mülazım-ı Evvel Arif, biraz geç kalmış insanların aceleciliği içinde, atının eğerini son kez gözden geçiriyordu. Yolu uzundu…
Bir ara, cepheden gelen top seslerine kulak verdi, sonra çevresindekilere 'Selametle kalın' diyerek atına mahmuz vurdu. Mülazım-ı Evvel Arif Çanakkale'de vatanını, İstanbul'da ise Fenerbahçe'yi müdafaa ediyordu. Sarılacivetli kulübün sağbekiydi.
Fenerbahçe olmadan Arif, Arif olmadan Fenerbahçe olmazdı. Savaş çıkıp cepheye gönderilince, takımından ayrı kalmaya gönlü razı olmamıştı. Cepheye koşan tüm askerler için parola 'Önce Vatan'dı, ama Arif için 'sonra Fenerbahçe' vardı bir de. Takımını yalnız bırakmak istemiyordu. Bu yüzden de kendisi ya da kulüp yöneticileri, kumandanından izin alıyorlar ve Arif cepheden cuma ligine koşuyordu. Burada Çanakkale geçilmez… Orada, yani İstanbul'da da Arif geçilmezdi. Fenerbahçe, 1919-1920 sezonunun ilk maçı olan İdman Yurdu mücadelesi için Papazın Bağı'nda Arif'i bekliyordu. O gelmeliydi, gelecekti, gelirdi. Fakat onun yerine kara haber geldi.
'Arif, tam kalbine yediği bir kurşunla şehit oldu.'
Olmaz… Olamaz… Olmamalı…
Fenerbahçeliler bir anda mateme boğuldu. Herkes birbirine sarılıp ağlıyor, Türk futbolunun yetiştirdiği gerçek kahramanının kaybına kahroluyordu. Hüzün, dalga dalga İstanbul'a yayılmıştı. Ancak maç yapılmalıydı. Fenerbahçeli yöneticiler, santra çizgisinin başladığı yerde, sahanın kenarına bir sandalye koydular ve üzerine Arif'in 2 numaralı formasını astılar. Takım sahaya 10 kişi çıkmıştı… Ama Fenerbahçe eksik değildi. Saha kenarındaki sandalyede asılı duran forma, Arif'i sahaya sürmüş gibiydi. Sanki rakibin ataklarını, hala o durduruyordu. Fenerbahçe, kahramanının huzur içinde yatması için o denli coşkulu oynadı ki, rakibi İdman Yurdu'nu tarihin en farklı skoru ile yendi: 11 - 1''
İnsan bir şeyde gerçekten başarılı olmak istiyorsa, bu öğrencilikte olur, ticarette olur, sanatta olur, spor da olur olur da olur, onu öncelikle zihninde başarmalıdır. Tabiri caizse onunla yatıp onunla kalkmalıdır. Gerisi kesinlikle bir şekilde gelecektir. Bunun örneklerini tarih de okuruz, yaşamımızda çevremizde zaman zaman görürüz. Çünkü ''Hiçbir başarı tesadüf değildir'' 
*  
''Düşmanla dost olmak için, belinde silahın, yanında cephanen, başın dik, gözlerin daima düşmanın üzerinde ve karşıya bakar vaziyette olup; düşmana merhaba, merhaba deyip geçeceksin… Çünkü düşmanın dostluğu olmaz. Dostluğu menfaati kadardır. Televizyonlarda haberleri dinlerken akşam dost görünüp daha sabaha kalmadan düşmanlık yapanları aşıkane görüyoruz.''