Aralık ayı, kışın en şiddetli günlerinin başladığı aydır. Bu ayın 21’inden itibaren kara kışın başlangıcı sayılır. Tam 90 gün sürer. Sonra sayılı kış günleri başlar. Cemreler, Mart 9’u, Abril Beşi (Yani Nisan 5’i), Mayıs 7’si, Kırk İkindi Yağmurları ve yaz gelir.


Herkesin bir hatırası vardır. benim hatıralarım ise yazamayacağım kadar çok. Bu yazıya başlarken nereden başlayacağıma zor karar verdim. Çıraklık mı, okul hatıralarım mı, sinema günlerim mi, ciklet, traş bıçağı, nane şekeri satışları mı, yoksa rahmetli Mehmet Şahinci’den Kara Lütfi (Lütfi Tokgöz), Dişçi Halil’in babası, gazete sattığımız günler mi velhasıl bir yerden başlamaya karar verdim.


Okul günlerim acı ve tatlısı ile İstiklal İlkokulu’nda geçti. Bu okul şimdi El Yazma Müzesi olan Ulu Cami karşısı, taştan sarı bina. 5 dersliği bulunan, yer döşemesi ahşap, her sınıfın ortasında birer koca soba... Bina içindeki 1., 2., 3. sınıfların duvarlarında her mevsimi gösteren el yapımı tablo. Alt yazıları ayları gösteren bu tablolar sonbahardan başlar, sağ duvarda Eylül, Ekim, Kasım yer alır. Bahçeye bakan duvarda Aralık, Ocak, Şubat, sol duvarda Mart, Nisan, Mayıs ve öğretmenin oturduğu bize karşı olan duvarda Haziran, Temmuz, Ağustos... Bir de ayların yanında kaç gün olduğu yazılıydı.


Benim unutamadığım hatıralarla dolu seneler... Bu okulda okuyup hatıraları olanlar bir düşünün neler gelir aklınıza...
Öğretmenlerimiz, cennet mekan öğretmenlerimiz. Hüseyin Uzel, Kadir Uz, Ekrem Sakınmaz, Fatma öğretmenim. (Fikret Bilal’in kayınvalidesi) Erol Beyoğlu (Baş Öğretmen Adile Yanyolaç). Bu öğretmenlere ne kadar teşekkür etsem azdır. Sınıfımız 24 kişilik idi. Kimler yoktu ki... Aydın Delikara, Faruk Zahir, (Belediye Başkan Yardımcısı Alper Zahir’ın babası), Meral Battal (merhum Belediye Başkanı Turhan Kılıçcıoğlu’nun hanımı), Ayla Fındık (Prof. Dr. eski Rektör Nihat Bayşu’nun hanımı), Kadriye Seydim merhum Prof. Dr. Ahmet Samsunlu’nun hanımı Seydimli kardeşler. Türkan Bilal (merhum Hakkı Bilal’in kızı). Daha nice şahsiyetler şu an aklıma gelmiyor. Bu okulda okuyanlar o zamanlar Çorum’un belli başlı okulları arasında İstiklal İlkokulu anılmış okullar arasında idi. Bu okula yazık ettiler şimdi. Eski Yazma Eserler Müzesi olarak hizmet veriyor. Benim mahallem burada olduğundan önünden sıkça geçerim. Heyhat içeri ne giren var, ne giden. Burası okul olarak kalsa idi daha iyi olmaz mı idi? Fakat ne çare...


Yukarıda isimlerini saydıklarım beyler, hanımlar okul sıralarında idi. Şimdi de bey, hanım, tevazu, efendilik, alçak gönüllü, hatırşinas insanlar ve de o zamanlar sınıfın çalışkanları idi. Bu o zamanki eğitimin, öğretmenlerin kalite ve nüanslarından ileri geliyor. Ciddi öğretici, ayrım yapmaz, toleranslı ve de disiplinli öğretmenlerimizin yetişmemizde emeği büyüktü. O zamanki anlayışa göre çocuğunu okula yazdırırken anne-baba “hocam eti senin kemiği benim” der, teslim ederlerdi. Şimdi ise TV’lerde, gazetelerde okuyoruz, görüyoruz. Bir hışım, bir hırsla okul basmalar, öğretmen dövmeler, tehditler, küfürler... Ne oldu bize?


“Öğretmen benim çocuğumu dövemez, azarlayamaz.” Öyle mi, peki niye okula veriyoruz? Talim terbiye görsün, eğitim alsın adam olsun. Gaye bu değil mi.


İstiklal okulumuz eğitim, öğretim kalitesi yüksek bir camiaydı. Bizim orada aldığımız eğitim şimdiki lise ayarında idi.
O zamanlar 4 sınıftan 5’e geçmek için imtihan vardı. Aynı zamanda 5.’nci sınıfın sonunda diploma almak için de imtihan yapılırdı. Bu bile nasıl eğitim aldığımızı gösteriyordu. Bütün sene gördüğün derslerden imtihan olurken sınıfımıza ders için giren bütün öğretmenlerimiz soru sorarlardı.


O öğretmenlerimizin hakkı nasıl ödenir. Bizlere dini, imanı öğrettiler. Büyüğe saygıyı, küçüğe sevgiyi, utanmayı, edebi vs. Biz o yaşlarda bildik, öğrendik. Hepsinden Allah razı olsun, nur içinde yatsınlar.