Hep dert yanarız, hep şikâyet ederiz. Hayatımızın büyük bir bölümü de şikâyet etmekle geçer. Çözüm nedir diye sorsanız büyük bir ihtimalle cevap dahi ver(e)meyiz. Çünkü şikâyet etmek işin kolay tarafıdır. Velhasıl kolaycılığı seven bir milletiz.
Sürekli zam yapan esnafı şikâyet ederiz, sözünde durmayan arkadaşlarımızı şikâyet ederiz. Bazı kişilerin ahlaksızlığından şikâyet ederiz.
İşimiz gücümüz şikâyet.
Emanete ihanet edeni şikayet ederiz
İşini yapmayanı, işini aksatanı, ticaret yaptığımız adamı, arkadaşlarımızı, esnafımızı… şikayet ederiz.
Şikâyet varsa ortada bir suç ya da kabahat de vardır. Ortada bir suç ya da kabahat var ise bunun bir cezası olmalıdır. Bu suçun niteliğine göre adli makamlarca verilecek ceza olabileceği gibi toplumsal bir ceza da olmalıdır.
Özellikle son yıllarda toplumsal cezalar noktasında ciddi davranış eksiklerimiz olduğunu düşünmekteyim. Toplumsal cezadan kastım, suçu işleyen ya da kusuru olanı dışlamak, ötekileştirmek, selamı sabahı kesmek vb olduğunu da söyleyeyim. Hatta zihin dünyamızdan silmeyi de buna dahi edebiliriz.
Şimdi sormak lazım. Sürekli zam yapan ve işine hile karıştırdığını düşündüğünüz kaç esnafla ilişkinizi tamamen kopardınız? Bir kere kandırıldığınızı anladıktan sonra artık o esnaftan alışveriş yapmamaya başladınız mı?
Ağızdan salyalı küfürler çıkan kaç tane arkadaşınızı arkadaşlığınızdan çıkardınız?
Söz verdiği halde sözünde durmayan kaç arkadaşınızı arkadaşlıktan çıkardınız? Bir arkadaşınıza karşı yapılan haksızlık karşısında siz ne yaptınız? Haksızlık yapan arkadaşınız dahi olsa siz ne tepki verdiniz?
Milli şairimiz M. Akif, sözünde durmayı ilke edinmiştir. M. Akif, bir arkadaşı ile onun evinde buluşup sohbet etmek üzere anlaştı. Ancak M. Akif'in geleceği gün şiddetli bir yağmur ve fırtına başladı. Gemiler bile çalışamıyordu. Arkadaşı, Akif bu havada gelemez herhalde diyerek şemsiyesini alıp komşusuna gidiyor. Biraz sonra tekrar evine geldiğinde, Akif'in eve gelip kendisini sorduğunu ve dönüp gittiğini öğreniyor. Ertesi gün arkadaşı kendisine gidip özür diliyor. Ama Akif bu özürü kabul etmiyor ve "İnsanlar sözleriyle bağlanır. Biz sözleşmiştik, fakat sen sözünde durmadın, artık sana güvenemem" diyor ve aylarca arkadaşı ile konuşmuyor.
Şimdi söyler misin bu tepkiyi hangi birimiz veriyoruz. Vermediğimiz için de aynı tavırlarla karşılaşmaya devam ediyoruz.
Küçük çocukların yaptıkları her hareket büyüklerin yüzlerinde tebessüm bırakır. Olumsuz hareket yaptıklarında da çocuktur diyerek normalleştiririz. Oysa pedagojik açıdan da doğru değildir.
Çocuk olumsuz bir davranış gösterdiğinde çocuktur yapar der ve üzerine bir de gülerseniz, bunun çocuktaki karşılığı: "Demek ki ben iyi bir şey yapıyorum ki annem babam gülüyor ya da alkışlıyor" demektir.
Hayatımız da tam da bu örnekte olduğu gibi olmaya başladı. Ahlaksızlık yapana ahlaksızsın demiyoruz, yalan söyleyene yalancısın demiyoruz, ağzından salya küfür düşmeyenlerle arkadaşlığımızı kesmiyoruz.
Ama hep şikâyetçiyiz. Haydi, bir kampanya başlatalım bugünden itibaren aşırı fiyatla mal satan esnaftan alışveriş yapmayalım, küfürlü konuşan, yalan söyleyen, emanete ihanet eden, verdiği sözünde durmayanlarla arkadaşlıklarımızı tekrar gözden geçirelim.
Sakın ha bu kampanyamızı İsrail mallarını boykot olayına çevirmeyelim. Aksi takdirde sadece slogan atar ama kola içmeye devam ederiz.
Var mısınız?
Bu arada biz bunu yaparsak hiç arkadaşımız kalmaz diyenleri de duyar gibiyim. O zaman işimiz daha da kötü ve zor. 
O zaman "Eğitim Kampanyamıza" davet edelim. 
Sevgiyle kalın, sevgide kalın…