Hikâye denilince ilk akla gelen isimdir belki de Ömer Seyfettin. Şiirler naif, duygusal, süslü olmasına mukabil hikâyeler kendi dünyasında mağrur, asil ve daha karakteristiktir. Bu yazımda Türk hikâyeciliği denilince ilk akla gelen, hikâyelere kısacık ömrünün uzunca hasılasını akçeden Ömer Seyfettin'e yer vermek istedim.

Tanzimat'tan sonra doğan modern Türk edebiyatının kurucularından, yaratıcılarındandır Ömer Seyfettin. Belki de çoğu romancı, çoğu hikâyeci gibi o da edebiyat hayatına şiirle başlamıştır. Ortaokul yıllarından itibaren milli heyecanı yansıtan şiirleri o devrin çeşitli dergi ve mecmualarında yayınlanmıştır. Edebiyat tutkusu ve sevgisi o kadar işlemiştir ki kendisine, askerlikten ayrılmış ve hayatına sadece edebiyat yolunda devam etmiştir. Çok sevdiği, çocukluktan beri hayallerini kurduğu askerlik mesleğini edebiyat ile değiştirmiştir. Edebiyat merakı onu askerlik mesleğinden sonra "Genç Kalemler" dergisine itmiştir. Bu dergide hikâyelerinin ilk örneklerini görebiliriz.

Ömer Seyfettin için yazmak; sadece şahsi ilham ve zevk ile sınırlı değildir. Bunların ötesinde toplumsal bir misyon, milli bir fedakârlık örneğidir. Neden öyle dedim? Çünkü Ömer Seyfettin yazı dilini, edebiyat dilini sadeleştirmiş; ağdalı ifadelerden, Arapça-Farsça tamlamalardan arındırmıştır. Sadece dilimizi sadeleştirmek için değil, kalemini öğretmek için kullanmıştır. O yazana kadar Türk çocukları hikâyelerde sadece peri masalları var sanıyordu. O yazdıktan sonra Türk çocuğunun zihninde kahramanlar çoğalmıştır. Ait olduğu ve daima mensubu olmakla övündüğü Türk milletinin yaratıcılığını şekillendirmeyi kendine misyon kılmıştır. Ömer Seyfettin hikâyelerinde Türk çocuğunun hayal dünyasını sonsuz bir umman misali ötelere, ötelere taşımıştır.

Ömer Seyfettin eserlerindeki unsurların çoğu, kendine toplumsal misyon yüklemesinden olacaktır ki o milli hassasiyet ve tema ile örtüşmektedir. Olay ve kahramanları kuyumcu titizliğiyle işleyerek bu amacına her daim hizmet etmektedir. Kaşağı hikâyesinde vicdan temasını ele alarak çocukların vicdan ve merhamet damarlarını geliştirmiştir. Tüm evrensel, kabul görülen değerleri Türk hikâyeciliğinde ilmik ilmik işlemiştir. Bu değerlerin içerisinden en çok yer verdiği unsurlar ise "vatan sevgisi" ve "Türklük bilinci"dir.

Milli bilinç ve hassasiyete dair tüm değerleri hikâyelerle vermeye gayret gösteren Ömer Seyfettin, olay hikâyeciliğinin edebiyatımızdaki kurucusu ve en önemli temsilcisidir. Olayları; kahramanları nezdinde yoğurarak topyekûn milli değerlere hizmet ettirmeye adamış olan Ömer Seyfettin; en çok hikâyeleri ile bilinmesine karşın; fıkra, makale, çeviri, mektup, günlük ve şiir türlerinde de eserler ortaya koymuş bir Türk edebiyatçısı daha geniş ifade ile Türk aydınıdır.

Ömer Seyfettin'i yaşadığı çağın diğer yazarlarından ayıran pek çok özelliği vardır. O devrinin diğer yazarlarının aksine Batıya ve özellikle Fransız edebiyatına yönelmemiş, halkın dili Türkçe 'ye ve halk ögelerine, halk edebiyatına yönelmiştir. Özellikle halkın konuştuğu dilin sanat dili olması mücadelesini tüm ömrü boyunca vermiştir. Ona göre nasıl ki konuşurken, ağlarken, gülerken, sevinirken Türkçe varsa yazarken de bu Türkçe olmalıydı. Ona göre Osmanlıca, Arapça ve Farsça tanımlamalarından ve kurallarından oluşmuş suni bir dildir. Halk bu dili anlamamaktadır. Bu düşüncelerini akademik ve lisani temellerle Ali Canip Yöntem ve Ziya Gökalp ile beraber Yeni Lisan'da devamlı dillendirmiş ve deklarasyon yayınlamıştır.

Ömer Seyfettin'in dil, konu, tema dışında, başka yazarlardan ayıran nokta ise üslubudur. Süssüz, sade, yalın, tasvir ve tamamlamalara boğulmayan bir dil ve edebiyat yapmak arzusunu kısa hayatı boyunca taşımıştır. Çünkü o Yeni Lisan dergisinin bir sayısında bu görüşlerini savunduğunu şu cümlesi ile dile getirecektir: "Edebiyatsız edebiyat yapacağım." Edebiyatta sadece sanata inanmanın edebiyatı küçük görmek ile eş olduğunu savunur.

Siyasi ve toplumsal açıdan büyük dönüşümlerin, değişimlerin yaşandığı; dilin, üslubun, tarzın tahlillerinin yapıldığı süreçte Ömer Seyfettin Türkçü cephede yerini almıştır. Demek isterim ki; o ne bir hikâyeci, ne bir edebiyatçı ne fikir adamı ne de yazardır. O kısa hayatı boyunca, ülküsü ve fikirlerinden zerre taviz vermeyen, bu mücadelesini her alanda sürdüren bir liderdir, idealisttir.

Ziya Gökalp onun için şu cümleyi sarf eder: "Ömer Seyfettin bugünkü Türkçemizin Kristof Kolomb'udur." Hakikaten de öyledir. Türk dilinin, Türk kültürünün, Türk edebiyatının en önemli kıymetlilerindendir. Hayata 36 yaşında veda eden Ömer Seyfettin; bana göre, kısacık ömürlü dev adamdır.

Bu yazım vesilesi ile Ömer Seyfettin'in biyografik romanını yazan çok sevgili arkadaşım Salim Nizam'ın Ötüken Yayınevi tarafından basılan "Ben Gönen'de doğdum" adlı eserini tüm Ömer Seyfettin hayranlarına, edebiyat severlere tavsiye ederim. Kısa bir ömrün uzun hikâyesi sloganıyla yazılan bu eseri 2022 yılının ilkbaharında okumuş ve çok beğenmiştim. Bu eserin yazarı Salim Nizam'ın arka kapağındaki şu sözlerle yazıma son veriyorum:

"Milli dil ile milli edebiyatın, milli edebiyatla milletin doğuşunu hazırladı. Yazdıklarıyla Türk milletini eleştirdi, uyardı, besledi, en önemlisi ışığı çağlar ötesine uzanan bir ufuk oldu."