Eskiden tanıdık olmayan birinin kızına dünürlüğe gidilince oğlan tarafından biri habersiz olarak önce tuvaletlerine gider bakardı. Sonra kızlarına talip oldukları ailenin temizlik hassasiyeti ölçülür ve bu durum dünürlükte ayrıca değerlendirildi. Onun için özellikle köy yerlerinde evde genç kız varsa temizlik için biraz daha hassasiyet gösterilir, dolaysıyla ''falanlar temiz bir aile'' diye olumlu reklam yapılmasına vesile olurdu. Teşbihte hata olmasın şehirlerinde bu kapsamda olumlu - olumsuz reklamı yapılır. Ben bu makaleyi kaleme alırken şube müdürü Hüseyin Ünlü Bey geldi. 'Dün Niğde'nin Altunhisar ilçesindeydim. Adamların caddeleri tertemiz. Umumi tuvaletlerine gidiyorsun yine aynı temizlik göze çarpıyor. Çok hoşuma gitti. Görevliyi çağırdım teşekkür ettim' diye anlatmıştı. Onun olumlu anlatması neticesinde ben de meraklandım ''yolum o yakınlardan geçecek olsa ilçeye uğramak isterim'' dedim. İşte size en ucuz yoldan memleket reklamı.
YAPMAK MI KOLAY, KORUMAK MI?
Maalesef bizim memlekette yapmak korumaktan daha kolay gibi geliyor. Çünkü güzel güzel eserler ortaya koyuyoruz ama kırkı çıkmadan bilinçli ya da bilinçsiz olarak zarar veriyoruz. Parklar, tuvaletler, çeşmeler, toplu ulaşım araçları, otobüs durakları, kamelyalar, sokak lambaları, ihata duvarları, trafik levhaları, trafolar, okullarda sıralar, apartmanlarda asansörler vb. bunlardan birkaç tanesidir. Peki, bunları kim yapıyor? Ben, sen veya çocuklarımız. Neden yapıyor? Bunun kamu malı olduğunu bilmiyor mu? Bu konunun enine boyuna incelenmesinde fayda var. Eğitim sistemi içerisinde matematik, fen, sosyal öğretirken acaba toplumsal sorumluluklarımızı tam öğretemiyor muyuz? Camilerimizde her hafta Cuma günleri yapılan vaazlarda bu konular eksik mi kalıyor, yoksa tesir mi etmiyor? Acaba telkinden çok temsile mi ihtiyacımız var?  Görülen o ki, bir yerlerde bir şeyler eksik. Çünkü bundan hepimiz mustaribiz. Hem milli servet hem de hepimizi ilgilendiriyor. Aslına bakılırsa çaresiz de değiliz. Bunun için:      
* Kamu mallarının doğru temiz kullanımı ve en önemlisi toplum tarafından muhafaza edilmesi anaokulundan değil ana kucağından itibaren gündemimizde olmalı. Devamında okulda bebelere, camilerde babalara, basın yoluyla da tüm topluma sürekli eğitim verilmeli. TV dizilerine girmeli. ''Ön tekerleği arka tekerlek takip eder'' misali etkililer yetkililer, ünlüler daha çok hassasiyet göstermeli. En basiti yolda seyahat ederken yanımızdaki çocuklarımız öndeki lüks arabanın camından sigara izmariti veya çikolata ambalajının atıldığını görmemeli. Bunun için köylerde - şehirlerde kampanyalar düzenlenmeli. Herkesin hizmet aldığı bu tür ortak alanlarda 85 milyon insanın hakkı olduğu ve dolaysıyla buraya verilecek bir zararın hepimize yansımasının olacağı bilincini çocuklarımıza vermek zorundayız. Dahası zarar verenlerinde mutlaka bedelini ödemesi lazımdır.
Size harika bir Japon örneği vereyim. Japonya da bir ara telefonlar ücretsiz olunca toplam konuşma süresinin % 33 düştüğü görülür. Sonuç araştırılınca görülür ki, Japon halkı, ''telefonlar paralı iken sorumluluk şahsımıza aitti ama ücretsiz olunca tüm Japonya'nın sorumluğunu taşıyoruz. Madem devletimiz bize bu imkânı sunmuş bizim de daha tasarruflu olmamız lazım'' diye düşünür. Adamların dini uymuyor, dili uymuyor, yazılı olmayan sosyal sözleşmeleri takdire şayandır. 
Aslına bakarsanız bizim ülkemizde yapmak korumaktan daha zor olmalı. Koruma problemi olmamalı. Niçin mi? Çünkü İnancımız gereği öyle bilinçli olmalıyız ki, kamu malı deyip temiz kullanımından muhafazasına kendi malımızdan daha çok hassasiyet göstermeliyiz. Hatta bu alanlarda bekçilere bile gerek kalmamalı… Hepimiz birer bekçi olabilmeliyiz… 
Sahi biz dünden bugüne hangi değerlerimizi niye kaybettik? Bizdeki beleş ile Japonya da ki beleş arasında ne fark var?  Sonuçlar neden çok farklı? Hadi biraz düşünelim…