Uzun zamandır yazmak istediğim ancak sürekli ertelediğim bir konu vardı. Geçenlerde İzlediğim bir belgesel-aslında bu konuyla uzaktan yakından alakası olmamasına rağmen- beni, bu yazıyı yazmaya itti. "25 Litre" isimli bu belgesel, adından da anlaşılacağı üzere, sudan ve onun ne denli tüketildiğinden bilhassa israf edildiğinden bahsediyor. Belgeselin ele aldığı konunun yalnızca bu olmasına karşın, benim birkaç çıkarımım daha olmuştu. Bu belgeseli izledikten sonra, istemsizce şunu düşündüm: Şu an hemen herkesin ulaşabildiği ve değerli dahi görülmeyen bu madde, şu ankinden çok daha az-sınırlı-olsaydı ne gibi problemler açığa çıkardı? Toplumsal açıdan ortaya çıkacak onlarca sorun şöyle dursun, bu önemsiz görülen madde uğurunda savaşlar dahi başlardı. Kısacası çabucak ulaştığımız için "önemsiz" farz ettiğimiz şeylerin değerini, belki de ancak onları kaybedince anlıyoruzdur.
"Kaybetmek" ve "Değer vermek" demişken konuyla bağlantılı olacak, şu soruyu sormak istiyorum: Acaba biz mi, bazı şeylerin değerini kaybedince anlıyoruz; yoksa zaten değersiz olan şeyler, onları kaybettiğimizde bize değerliymiş gibi mi geliyor? Az önceki örneğe bakarsak, değerini kaybedince anladığımızı söyleyebiliriz. Lakin tam tersi durumlarla karşılaşamaz mıyız? Yani bazı şeyler, kaybettiğimiz için gözümüze değerli gelmeye başlayabilir mi? Eminim ki birçok kişinin kendince bu duruma vereceği bir örnek vardır. Ben de daha kitlesel bir örnek olması açısından, bir şeker markasının yaptığı reklam çalışmasını anlatacağım. 
Tatları tamamen aynı olmasına rağmen çeşit çeşit renkte üretilen şekerleri, gelişigüzel yani renklerin dağılışını gözetmeksizin paketleyen ve satan, dünya çapında bir şeker firması; günün birinde şirketin gelirlerinin çok düştüğünü ve şirketin bazı kısıtlamalara gittiğini duyurmuş. Bu kısıtlamalar neticesinde boyanın maliyetinin çok olduğu düşünülüp artık mavi şeker üretilmeyeceği söylenmiş. Normalde, bu şekerleri yerken rengine dahi bakmayan insanlar; son mavi şekerli paketleri almak için sıraya girmişler... Şirketin zekice hazırlanmış bu reklamı hakkında konuşmayı çok isterdim, lakin konudan sapmamak amacıyla bu kısmı es geçiyorum. Değinmek istediğim asıl konuysa değersiz olan şeylerin, azalınca nasıl da değere bindiği. 
Şahsen bana göre insanlar, ellerindekini kaybettikleri zaman ona daha fazla değer vermeye başlarlar. Kimi zaman, kaybettikleri şeye gerçek değerini verirlerken kimi zaman da gereğinden fazlasını verirler. Bu nedenle asıl önemli olan elimizdekinin ne kadar olduğu falan değil, ne olduğudur.