Bize göre hak dinden olmayanlar ile ahlaksız olanları ikiye ayırmak gerekiyor:
Bir kısmı inancına, görüşüne, ahlak tercihine… göre yaşar da herkesin kendisi gibi olması için çalışmaz; böyle bir derdi yoktur.
Bir kısmı ise farklılığa tahammül edemez, herkesin kendisi gibi inanması, düşünmesi ve yaşamasını amaç edinir, bunun için elinden geleni geri koymaz.
Çok zaman geçmedi, bir ara “yaratılış mı” “evrim mi” konusunu ele aldılar, birkaç yıl insanları bu saçma tartışma ile meşgul ettiler. Okullara, kitaplara, görüntülü görüntüsüz yayınlara el atarak evrim teorisini bir bilimsel veri gibi takdim, telkin ve hatta icbar etmeye çalıştılar.
Son birkaç yıldan beri de bütün dinlerin ve adına uygun ahlak sistemlerinin kabul etmesi mümkün olmayan, insanın yaratılıştan, varoluştan gelen (fıtrî olan) en temel özelliğini yok sayan “cinsiyesizlik” sapmasına daldılar. Bu yazıda iki alıntı ile işin hangi boyutlara vardığına dikkat çekmek istiyorum ve inanıyorum ki, başta Milli Eğitim ve Aile… bakanlıklarımız olmak üzere ilgili bakanlıklar ve cihetler her şeyin farkındadırlar, gerekli tedbirleri almaktadırlar. Tedbirler konusunda ara sıra kamuoyunu aydınlatmanın faydalı olacağını da eklemek isterim.
Birinci alıntı:
“ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, bakanlık personeline sözde ‘cinsiyetçi’ dil kullanmayı yasakladı. Blinken’ın yasakladığı ifadeler arasında ‘anne ve baba’ bile bulunuyor. Bakan Blinken’ın, LGBT dayatmasıyla personeline yasakladığı kelimeler; “Erkek iş gücü, siz adamlar, bayanlar ve baylar, anne/baba, oğul/kız, koca/eş.”
İkinci alıntı:
“UNICEF Epstein Pedofili Ağı, Cinsiyet Eşitliği ve Okul Öncesi Eğitim”
“…UNİCEF’i bilmeyen yoktur sanırım. Nedir, ne iş yapar sorularına bu yazıda biraz cevap var. Fakat daha geniş cevap bulmak isteyenler Türkçe internet sitesine başvurabilir. Dediklerine göre UNICEF, dünya çocuk hakları merkezli, çocukları koruma, geliştirme, yetiştirme ile ilgili uluslararası yasal bir kuruluş. Türkiye de bu kuruluşa üye. Sözleşmeleri imzalamış ülkeler başta olmak üzere bu kuruluş temsilcilikleri vasıtasıyla raporlar hazırlıyor hatta denetlemeler de yapıyor. Bağışlar dâhil devlet gibi bütçesi var.
“Türkiye ölçeğinde bakarsak (Türkçe internet sitesinden özetliyorum) UNICEF; çalışmalarını çok sayıda bakanlık ve hükümet kuruluşu ile birlikte sürdürmektedir. Bunların arasında Milli Eğitim Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD), Gençlik ve Spor Bakanlığı ve GAP İdaresi ile birlikte Belediyeler, Kızılay gibi sivil toplum kuruluşları, UNICEF Türkiye Milli Komitesi ve diğer ulusal ve uluslararası STK’lar yer alıyor. Ne iş yapıyor? Şunları:
“UNICEF, Türkiye’de çocuk koruma sistemlerinin güçlendirilmesine ve tüm çocuklar için toplumsal cinsiyet eşitliğini teşvik etmeye odaklanmaktadır. Dayanağı da şu cümle: “Türkiye’de, başta savunmasız durumdaki gruplara mensup kız çocukları olmak üzere pek çok çocuk, geleneksel toplumsal cinsiyet rollerini yerine getirmeleri konusunda baskı altındadır. Buna özellikle çocuk yaşta evlilikler olmak üzere toplumsal cinsiyete dayalı şiddet de dâhildir. Yasal çerçeveye rağmen, sosyal normlar kadınların ve kız çocuklarının toplumdaki rollerini ve güçlenmelerini kısıtlamaktadır…”
Bunlara şunu demek isterim:
Bizim insanımız vesayete ve güdülmeye muhtaç cahil, aklı ermez, sözde uygar toplulukların rehberliği olmadan doğru yolu bulmaları mümkün olmayan bir insan çeşidi değildir. Evet, milletine ve milli değerlerine yabancılaşmış inanlarımız da vardır ama büyük kitleye göre bunlar marjinaldir, ne uzar ne kısalırlar. Ama hemen eklemeliyim: Gafil olursak uzarlar, aklımızı başımıza devşirir gerekli tedbirleri zamanında alırsak daha da kısalırlar; zorla değil, yolları çıkmaz olduğu için kısalırlar!
Yeri gelmişken bir hususa daha işaret etmek istiyorum:
Evet, henüz evlenme çağına gelmemiş, maddi (biyolojik) ve manevî (akıl) bakımından evlenecek yaşta ve başta olmayan “küçük” kızları zorla veya akılları ermediğinden evlendirmek asla tasvip edilemez, böyle bir evlilik ve aile “ilk ve en önemli İslam okulu” olamaz. Ama ortada bir problem daha var ve küçüklerin evlendirilmesi konusunda hassas olanlar bu meseleye ilgi duymuyorlar:
Mesele, giderek artan evlenme yaşı ve tek çocukla yetinme olayı.
İslam, ailenin oluşması ve amacına ulaşması, nüfusun sağlıklı bir nicelik ve nitelikte olması için hem otuz-kırk yaşına kadar evlenmemek hem de tek çocukla yetinmek sakıncalıdır. Önemli bir mazereti olmadan bunu yapanlar, dinî bakımdan da sorumlu olurlar.