Âlemlere Rahmet olarak gönderildiği bildirilen Peygamberimiz (a.s) ın dünyaya teşrif etikleri gün olan Mevlit Kandilini, başta Fransa ve Almanya olmak üzere, sözde insan hakları evrensel beyannamesinin tellallığını yapan, sömürgeci batının, İslamofobi virüsünün saldırıları altında idrak ettik. 
4 Yıl rehine kaldığı Mali'de, İslamı seçerek, Meryem adını alan, Sophie Petronin Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'a hitaben yazdığı ilginç mektubundan bazı pasajları sizlerle paylaşmak istedim. "Sayın Macron; Hidayete tabi olanlara selam olsun… Temiz beyaz bir ırktan olan Katolik Hristiyan Fransız kadın Sophie Pétronin, 75 yaşından sonra Müslümanlarca 4 yıl esir edilmişken nasıl Müslüman olur' diyerek şaşkınlık içinde olduğunuzu öğrendim. Müsaade ederseniz size durumu izah edeyim… Evet, ben Müslümanların elinde esirdim. Ama onların bana asla bir kötülükleri dokunmadı. Bana karşı davranışları daima ölçülü ve saygılı bir çerçeve içinde idi. Bana yiyecek ve içecek sunuyorlardı. Kaynakları sınırlı olmasına rağmen kendilerine karşı bana öncelik veriyorlardı. Kişilik haklarıma saygı gösteriyorlardı. Hiçbir sözlü ya da fiziksel tacize maruz kalmadım. Ne dinime ne de Hz. İsa'ya ne de bakire Meryem'e, sizin Hz. Muhammet' e küfrettiğiniz gibi küfretmediler. Beni Müslüman olmaya zorlamadılar; ama ben İslam'ı, suyla temizlenen ve Rableri için günde beş defa namaz kılan, bir ay Ramazan orucu tutan insanların ahlaklarında gördüm. Mali'deki Müslümanlar fakirler, Ülkeleri de fakir; Eiffel kuleleri yok. Bizim Fransız parfümlerimizi de bilmezler... Ama onlar bizim bedenlerimizden ve kalplerimizden daha temizler. Onlar, atik arabalara sahip değiller; yüksek gökdelenlerde de oturmazlar, ama onların davası bulutların üzerinde; inançları da dağlardan daha köklüdür. Sayın Macron, Siz hiç hayatınızda Kur'an okunuşunu dinlediniz mi? Onlar gece-gündüz namazlarında Kur'an okurlar. Ne anlama geldiğini anlamasanız da o ne güzel bir okuyuştur! Onları dinlerken vücudunuz titrer, tüyleriniz ürperir. İşte o zaman bilinçaltınızla anlarsınız ki o bir beşer sözü değil aksine göklerden indirilen semavi bir sözdür. Ve İçinizde sabah akşam okudukları semavi okuyuşun ne anlama geldiğini anlamak için karşı konulmaz bir istek doğduğunu hissedersiniz. 
Sayın Macron, Kadınlarının derileri kömür gibi siyah; lakin kalpleri süt gibi beyaz. Basit elbiseler giyerler; lakin erkeklerinin gözünde güzellerin en güzelidirler… Müslümanlar bütün peygamberlere iman ederler; hatta İsa(a.s)ı, ve çok sevdikleri ve saygı gösterdikleri için kendime isim olarak da seçtiğim annesi Meryem'i bizden daha çok severler. Sonuç olarak… Baskı altında Müslüman oldu demesinler diye Mali'de Müslümanlığımı ilan etmedim. Fransız topraklarında hür bir şekilde, milyonlarca Fransız ve Avrupalıya, Hıristiyanlığın her iki yarısına ve bütün olarak ateizme Müslümanlığımı ilan etme kararı aldım. Sayın Macron, İşte gece gündüz savaş açtığınız bu İslam benim kalbimi titretti ve aklımı çeldi. Artık Fransa'nın büyüleyici güzelliklerini alçak gönüllü fakir Mali'den daha çekici bulmuyorum. Aksine oraya tekrar dönmeye karar verdim. Ancak ailemi ve sevdiklerimi İslam'a davet ettikten sonra… Zira kendinden başka ilah olmayan, Rahman ve Rahim olan Allah'a ibadetle benim tattığım hazzı onların da tatmasını istiyorum. Onlar için dünya ve ahiretin iyiliklerini istiyorum. Sizi de İslam'a davet ediyorum. Hz. Âdem'den başlayıp, Hz. İsa'yla devam eden ve beşeriyetin efendisi Muhammet (s.a.v) ile son bulan, bütün peygamberlerin ortak davası olan bu yüce dinle hesabınızı tekrar gözden geçirmeye davet ediyorum.
Hidayete tabi olanlara selam olsun… Meryem Pétronin
Yüce Rabbimizin " Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygamber'e itaat edin ve amellerinizi boşa çıkarmayın. (Muhammed sur. 33) (Resulüm!) De ki: Eğer Allah´ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahları-nızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir. (Al i İmran 31) İlahi emirleri gereğince Peygamberimizi çok severiz. Bundan dolayı da, Peygamberimize yaraşır bir şekilde etkinlikler yaparak, peygamberimizin güzel ahla-ki davranışları ve getirdiği ilkeleri en güzel bir şekilde yâd ederiz. İnsanların iyiye yönelerek, hakkı ve hakikati bula-bilmesi için öncelikle Yüce Yaratanımızı, Kuran'ı ve Peygamberimizi iyi tanımamız gerekir. Hz. peygamberi örnek almak onun öğütlerine uygun davranmaktır. Bu ise öncelikle onu iyi tanımak ve doğru anlamakla mümkündür. Ay-nı zamanda Allah'ın Kuran'da ki mesajını da doğru anlamış ve hayata geçirmiş oluruz.  Peygamberimizin hayatı, Kuran'da bildirildiği üzere güzel örneklerle doludur ve bizzat Yüce Allah tarafından koruma altına alınarak yetişti-rilmiştir. Saf sur. 6.  "Ey İsa biz seni senden önce gönderdiğimiz Tevrat'ı tasdik etmek ve senden sonra gönderece-ğimiz ismi Ahmet olan peygamberi müjdelemek üzere gönderdik …" buyrulur.    
Mekke de müşriklerin baskılarından bunalan Müslümanlar önce Habeşistan'a sonra da Medine'ye hicret etmek zo-runda kaldılar. Müslümanları Medine'de de rahat bırakmayarak üzerlerine seferler düzenlediler. Onlar bilmiyorlardı ki Allah nurunu tamamlayacaktır. Peygamberimiz ve ashabı büyük sıkıntılar çektiler ama yılmadan usanmadan mü-cadele ettiler. Nefsanî davranıp kin ve nefretle hareket etmediklerini, peygamberimizin rahmet yönünün öne çıkarak ağır bastığını görmekteyiz. Tebliğ için gittiği Taif şehrinde gördüğü muameleden sonra, "Rabbim kuvvetimin zaafa uğradığını, çaresiz kaldığımı yalnız sana arz ederim. Allah'ım onlara hidayet nasip eyle, onlar bilemediler, anlayama-dılar eğer bilse ve anlasalardı bunu yapmaları mümkün değildi. Bunlar bilemediler belki çocukları hidayete erer" di-ye dua etmiştir. Yine Uhud savaşında daralan ve bunalan Müslümanlar ey Allah'ın resulü bir beddua etseniz de şu müşrikler helak olup gitseler sözü üzerine "Ben lanetçi bir peygamber olarak değil rahmet peygamberi olarak gönde-rildim." demiştir.  Mekke'nin fethinde de peygamberimizin intikam duyguları ile değil onlara rahmet nazarı ile mu-amele ettiği bilinmektedir. Peygamberimiz her şeyi ile bizim için bir rahmet ve güzel bir örnektir. O dürüst, adaletli, hoşgörülü, mütevazı, açık sözlü, ahde vefalı idi. Haktan başkasını söylemez, konuşurken kişileri de hedef almazdı. Karşısındaki konuştuğu zaman ise onu sonuna kadar dinlerdi. İnsanları kırıcı değil gönüller yapan, insanları arkasın-dan çekiştirmeyen, dedikodu ve gıybet yapmayan, suizanda bulunmayan, yüzünde tebessüm, görüşlerinde isabet ve feraset olan, bütün yaratılanlara karşı şefkat ve merhametle muamele eden bir kişiliğe sahipti. Hz. Muhammed'de bizim gibi bir insandı. Yer, içer, uyur, sevinir, üzülür ve ağlardı. Kısacası bir insan olarak sahip olduğumuz tüm özelliklere sahipti. 
Bizzat Allah'ın Kuran'da övdüğü bir peygamber:   "Ey peygamber! Biz seni hakikaten bir şahit bir müjdeleyici olarak, Allah'ın izniyle bir davetçi ve nur saçan bir kandil olarak gönderdik." (Ahzab 45-46) Allah ve Resulünü inci-tenlere Allah, dünyada ve ahirette lanet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap hazırlamıştır." (Ahzab 57)