Peygamberimiz; "Çocuklara sevgi ve şefkatle davranmayanlar, büyüklere saygı göstermeyenler bizden değildir."?(Mecmuat'ul Verram, c.1, s.34), Buyurmuştur. Peygamberimiz, Akra Bin Habis'i bir bölgeye Vali tayin eder. Yazısının yazıldığı esnada ise bir şehidin çocuğu, Peygamberimizin yanına gelir. Peygamberimiz de onu kucağına alarak öpüp sever. Bunun üzerine de; Akra Bin Habis, "Benim on çocuğum var daha onlardan hiçbirini öpmüş değilim" Bunun üzerine; Peygamberimiz kendi çocuklarına sevgi ve merhameti olmayanın başkalarına da merhameti olmaz diyerek valilik işlemini iptal ettirmiştir.     
Son yüzyılımızda batı kaynaklı olarak aile yapısını dejenere eden bir takım cereyanlar ortaya çıkmıştır. Sanayileşme süreci ile hayat müşterektir, kadın da çalışmalıdır anlayışıyla çok ağır iş şartları altında kadınlarımızın da çalışmaya yönlendirilmeleri aile yapısını sarsmıştır. Çocuklarla ilgilenme zamanını kısıtlamış, çocukların anne şefkatinden uzak büyümeleri ise çocukların kimyalarını bozmuştur. Kalkınma ve sanayi toplumu olma süreci manevi değerlerimizden kopmadan ve taviz vermeden gerçekleştirilir ve modernlik adı altında batılıların kültür ve medeniyetlerini taklit etmeden, İslam'dan gelen edep ve terbiyemizi koruyabilirsek yarınlarımıza daha bir güvenle bakar, gençlerimizden beklentilerimizde de hayal kırıklığına uğramayız. Bugün batı gençliği büyük oranda zıvanadan çıkmış, aileden ve ahlaki değerlerden kopmuş durumdadır. Maalesef bizim gençliğimizde onlara özendirilmeye çalışılıyor. Batılılaşacağız diye terbiye sistemimizi Avrupalılardan aldığımız günden belli dînî ve ahlaki değerlerde devamlı olarak erozyon ve geriye doğru bir gidiş yaşanmaktadır. Üzülerek ifade edeyim ki son yapılan anketler de bilhassa genç nesillerimiz de daha yaygın olmak üzere Deist ve Ateistlerin oranlarının % 15 lerde olduğu görülmüştür. Bunun on yıl, yirmi yıl, elli yıl sonrasını düşündüğümüz zaman durumların ne kadar vahim olacağını görmemek mümkün olabilir mi? Sorumluluk sahibi kimseler devamlı ileriye doğru bakmak ve ona göre de tedbirler almak zorundadırlar. Bir kültürün mensupları kendilerini karşıdakilerden daha aşağı görerek onların kültürlerine özendikleri müddetçe kendi öz değerlerini ve benliklerini korumaları mümkün olabilir mi? Peygamberimiz; "Öyle bir zaman gelecek ki siz sizden öncekilere tabi olacaksınız. Karış karış, adım adım. Hatta onlar kertenkele deliklerine girseler sizlerde oraya girmeye çalışacaksınız" Sahabeden birisi soruyor; 'Onlar kimler Ey Allah'ın Resulü', Peygamberimiz "Onlar Yahudi ve Hristiyanlar" yine sahabeden birisi soruyor; 'O dediğiniz zaman geldiğinde müslümanlar az Yahudi ve Hıristiyanlar çok olacaklar ondan dolayımı?' Peygamberimiz; "Bilakis müslümanlar çok olacaklar ama selin önündeki süprüntüler gibi olacaklar (yani iradeleri ve kimlikleri olmayacak)" (Buhari, Enbiya 50; Müslim, İlim 6) Batı hayranlığından ve o tarz düşünce yapılarından soyutlanarak, islâmî kimliğimizi bulamadan, omurgalı bir kişiliğe sahip olunmadan, benliğimizi koruyabilmemiz nasıl mümkün olabilir? Batının her şeyi iyidir, güzeldir oradan ne gelirse gelsin almalıyız veyahut ta batılılar gibi düşünenlere değer verirsek itibar kazanırız gibi anlayışlar son derece yanlış, tehlikeli ve bizim değerlerimiz ile taban tabana zıttır. Aşağılık komplekslerinden başka bir şeyde değildir. Bir milleti millet yapan o toplumun milli, manevi, kültürel değerleri ve hayata tatbikidir. Bizim milli kimliğimiz ve manevi değerlerimiz ile uyuşmayan hiçbir şey bizlere fayda getirmediği gibi hedeflenen amaca da ulaştırmaz. Gençlerimizi yıkıcı ve tahrip edici kültür akımlarının tehlikelerinden koruyabilmek için de yeni alternatif çözüm yolları üretmek gerekir. Bunun en kolay ve etkili yollarından biri eğitim sistemimizi ve müfredat programlarımızı milli ve manevi değerlerimiz ile mücehhez ve uyumlu hale getirmektir. Diğer bir yolu ise milli benliğimizi ve manevi değerlerimizi, gerçek manada yansıtan diziler hazırlatarak televizyonlarda yayınlamak sureti ile yıkıcı kültürel baskılarından ve hayranlığından koruyarak kurtarabiliriz. En büyük eksikliğimiz ise gençlerimizi manevi değerlerimiz ile buluşturamamamız, âfâkî işlerle günü gün yapmaya çalışmamız ve de bu alanda alternatif bir gayretimizin olmamasıdır. Özellikle içimizden bazıları birilerinin yıkıcı yönlendirmeleri ile ısrarla bizim kendi medeniyetimizin öncülüğünde bize düşman olan batı medeniyetinin yıkıcı kültürünü bizlere dayatmaya çalışıyorlar. Her halde geçmişini ve atalarını kötüleyen bizden başka bir millet daha yoktur. Dolayısı ile de bizim dînî, ahlaki ve milli değerlerimiz ile örtüşmemesine rağmen körü körüne, kör bir taassup içerisinde, islâmî düşünceye sahip olmayan kişilere karşı bir hayranlığımız devam edip gidiyor. Bizlere düşen ise on dört asırlık değerler mirasımızı göz önünde tutarak yaşanan tüm tahribatlara rağmen geçmişimiz ile geleceğimizi yoğurarak gelecek nesillerimizi milli ve manevi değerlerimiz ile donanımlı bir şekilde inşa edebilmektir. Unutmamak gerekir ki her şeyimizde birinci önceliğimiz Allah'ın rızası olursa, hem dünyada işlerimiz rast gider hem de ahiretteki hesabımız kolay olur. 
Rahmetli Âşık Murat Çobanoğlu'nun dediği gibi; Yirminci asırın sonuna kaldık, Kızı ana-oğlu baba bilmiyor, Meyhaneler doldu cami boşaldı, Hafız namaz-hoca dua bilmiyor, Parmakları oje dudaklar boya, 
Kadınlar atlıdır erkekler yaya, Mini etek çıktı kalmadı hayâ, İğne iplik gömlek yama bilmiyor, Söz çok olur inmeyelim derine, Kadın var ki kan kusturur erine, İslam'ın şartını sorsan birine, Dudak durur dili sayabilmiyor, Çobanoğlu bundan sonra ne diye, Saklayana sözüm kalsın hediye, Bismillah 'sız el atıyor ekmeğe, Sofrası boş karnı doya bilmiyor… 
Bizler eğer üzerimize düşen sorumluluklarımızı yerine getirebilsek, imanın verdiği aydınlığı, ibadetlerin vereceği hazzı gölgede bırakabilecek hiçbir fikir, ideoloji ve kültürel yapı olamaz.