Adamın biri, gece rüyasında  bahçesinden deste deste kağıt para toplayıp, ateş basınca, soyunup atmış kendini berideki çaya!  Olacak ya, ulu ağaçlar arasından sökün eden atlı eşkıyalar hem para çuvallarını hem de giysilerini alıp kaçmış! Zavallı acı ve şaşkınlıkla saçlarını yola yola basmış feryadı:   
"Bir buldum bir kaybettim, kıymetini bilemedim, bilemediiim" diye haykırışından hoplamış yataktan. Avradı dürtüklemiş adamı.;
- Ula, ocağı yanasıca daha yeni mi anladın  kıymetimi, saçımı süpürge ettim yıllardır, bir gün yüzü göstermedin bana. Bilemedin ya bilemedin kıymetimi, kalk hadi.
Adam giyinip kuşanmış koşmuş kasabanın rüya tabircisi sofu Şaban'a. Kapı ağzında don gömlek uykulu gözlerini ovalayarak adam;
- Gün çuvala mı girdi ula, nedir derdin sabahın şu alaca karanlığında?
- Ula Şaban, böyleyken böyle, ne bu rüyanın tabiri sence?
- Şer mi bela mısın sabah sabah, git sonra gel.
- Gidemem, etme hele bir söyleyiver bana!
Israr edince, tezden savmak için Şaban;
- Tövbe tövbe, şöyle ki, bulduğun kağıt değil de madeni para olsaydı eğer "düş" der geçerdik. Emme bir hikmet var senin bu düşünde ; (Asık zayıf yüzünde  keçilerinkini andıran bir tutam kırçıl sakalı bir süre karıştırıp düşündükten sonra)
- Yakında yılbaşı ya, sana piyangodan yüklü para vuracak elleham! Ammaaa, sulak bir yerden al  bileti ha. Mesela  İstanbul’dan.
Abidin: Ne ula, sulaktan bağ, bahçe  tarla satın alınır benim bildiğim biletin suyla ilgisi ne?
Şaban: Dedin ya oğlum, sulu-selli senin rüyan; Derede çimmişsin atlılar görmüşsün. Su ve de at ne demektir? MURAT… Muradına ereceksin işte.
Ömrü darlık çile içinde geçen Abidin, eve dönerken bir anda zengin olmanın hayali, umuduyla başlamış kendi kendine konuşmaya.
- Kimi haram der kimi helal piyangoya, iyisi mi bilet almadan varıp bir kasabanın Sarı İmamına  danışayım.
- Kutlu bir rüya gördüm Hocam. Tabirci Şaban, "sana piyangodan para çıkacak " dedi. Alsam mı sence çıkar mı ki?
İmam: Muhterem, eğer ki helal bir mesele için gelseydin bana, git bu akşam yatmadan evvel abdest al, namaz kıl, ayet oku ve de kimseyle tek bir dünya kelamı etmeden, "düşündüğüm olacak mı olmayacak mı" diye istiareye yat derdim  Lakin olmaz. Birileri aydın imam desinler diye karaya ‘ak’ diyemem.
Saf Abidin, hocanın söylediklerinden işine geleni almış, o gece okuyup yatmış. Derin uykuda bir zuhurat ki aman da aman, Sazlı sözlü ve de süslü hatunlarla yeyip içmeler, diyar diyar gezmeler. Harcadıkça çoğalan para mal, mülkler.
Sabah, "Tamam öyleyse", deyip, damdaki tek ineği kasaba pazarında satmış. Ertesi gün varmış İstanbul Eminönü'ndeki Meşhur Nimet Abla Milli Piyango Gişesi'ne... Bir ineklik bilet almış, geride sadece kasabaya dönecek kadar paracığı kalmış.
Olacak ya üç gün sonra yılbaşı çekilişinde piyangonun ikinci büyük ikramiyesi Abidin'e, çıkmış Bir zaman gizlese de herkesten, duyulunca  bilinen bilinmeyen nice dost akraba komşu  kuyruk olmuş kapısına!
Biri;
- Ben seni dünya yüzüne çıkaran Azeri Ebenin balasıyam. Türkiye'ye gelmişem ki iş kuram. Kazanınca ödemek üzre  senden sermaye istirem.
Öteki
- Ben biricik Döndü halanın oğluyum. Kredi kartı mağduruyum Borç yüzbini aşmış ver ki dayı oğlu hapisten kurtulam.
Yahu babamın dediğine göre benim tek bir halam varmış, o da 15’ine  basmadan bekar ölmüş sen nasıl hala oğlu olursun?
- Dayımdan korktuğundan gizlice  kumarbaz Hamdi'ye kaçmış anam. Onlardan da ben olmuşum.
- Haydi haydi yaylan.
Kimi şöyle kimi böyle bir sürü, ver  verci.
Sonunda varmış paraları teslim almaya Abidin. Kağıt gıcır banknotlar üç adam boyu dizilince annacında, "Bunların hepsi benim mi benim mi diye tırlatmış kafayı bizimki! Para bankaya Abidin, Mazhar Osman'a. Eşi çocuklarının yakın alakasıyla düzelince zamanla, almış milyonları Abidin. İşçiyken iş adamı olmuş fakirken jet sosyete tüm aile! Gözü açık ortaklarla anlamadığı işlere kalkışmış. Şirket , holding, patron süslü hatunlar derken erimiş onca para çok geçmeden Şimdilerde geri döndüğü kasabada at alıp eşek satarmış. 
Şu zamanda at, eşek kaldı mı ki köyde kentte, bu nice hikayedir? Demeyin dostlar.. Okuduğunuz  trajikomik bu hadise, yıllar sonra karşılaştığım bir asker arkadaşının (madem ki yazarsın al sana yaşanmış bir macera, yaz da okuyan ibret ala) diye bana naklettiğidir.
Eeee, Alın teri göz nuru bir de emek - bir şer bir seraptır gerisi. 
Öyle mi?