Fikriye şaşkın ve utangaç...
Ali'nin askerde evlendiğini duyan bütün akrabalar kendi aralarında çeşitli yorumlar yaparak konuşuyorlardı.
Duymuşlar önceden Ali Bayburt'tan yabancı bir kız getirecek diye, meraklarının esas nedeni bu. Yabancı kız demek sünni bir kız demek. Kuşsaray alevi bir köy. O nedenle köye sünni bir gelin gelmesi hepsini heyecanlandırmış.
Köyün genç kızları ve kadınları, inceden inceye göz ucuyla Fikriye'ye süzüyorlar.
Kendi aralarında, "bu yabancı kız da, pek güzelmiş, boyu poşu yerinde, terbiyeli bir kıza benziyor." diyorlar.
Ali Teyze kızı, Fidan, Akrabaları Karazakik'i Fikriye ile tanıştırıyor.
Hep birlikte, köyün alt kısmında Sağmaca yol üzerindeki mezarlığa yakın derme çatma bir evleri var. Oraya gidip, evi temizleyip, var olan eşyalarla oraya yerleşiyorlar. 
Ev tek oda girişte küçük bir hol var. Girişe yakın olan duvar kısmına tahtalar ile terek yapıp, tabakları dizip mutfak yapıyorlar. Oda ise hem oturma odası, hem yatak odası olarak kullanıyor. Ev ciddi bir tadilat istiyor. Yağmurda çatıdan sular akıyor. Akan her yere kap- kacak koyup eşyalara zarar vermesini engellemeye çalışıyorlar. Ali boş zamanlarında evi ve çatıyı tamir ediyor.
Köylüler Fikriye'ye, Fikriye'de köylülere alışıyor. Ali'nin akrabaları çok yardımcı oluyorlar. Eksiklerini tamamlayıp ev işlerine yardımcı oluyorlar. Günler günleri, aylar ayları kovalıyor. Ali, zaman zaman düğünlerde klarnet çalıp para kazanmaya çalışıyor. Bazen ise, at arabaları ile taa Kırıkkale'ye gidip günlerce çalışıyor.
Yaklaşık 180 km yolu günlerce yürüyerek gidip, aylarca çalışıp geri dönüyorlar. Bu uzun günleri Fikriye evde tek başına geçiriyor. Ev mezarlığa yakın olduğu için mezarlıktan çok korkuyor. O nedenle geceleri bazen akraba çocuklarını yanına alıp onlarla birlikte kalıyor. Ali Kırıkkale'den dönüyor. Kazandığı para ile eve eksik eşyalar alıyor. Tekrar gideceği zaman, döneceği zamana kadar yetecek yiyecekler alıp bir kenara depoluyor. 
Fikriye yorgun, ateş basıyor her yanını. Mide bulantısı baş dönmeleri başlıyor. Köy eskileri, yaşlı kadınlar durumuna bakıp kız sen hamilesin diyorlar. Fikriye utanıyor. İçinde bir canlının olması tedirginlik veriyor. Ama bir yandan da hoş, anlam veremediği duygulara kapılıyor. Kocasına akrabaları ve Fikriye hamile olduğunu söyleyince, Ali'nin içini bir sevinç kaplıyor. Vay be demek baba olacağım diye seviniyor. İnşallah oğlan olur, diye düşünüyor. Ne de olsa erkek adamın erkek çocuğu olur saçma geleneği ile büyümüş. Aynı zamanda erkek çocuk aileye güç katar, tarla tapan işlerine yardımcı olmada erkek çocuğun önemi çok büyüktür. Fikriye'nin doğum günleri yaklaşıyor. Karnı burnunda, fakat her işe yine o koşuyor.
Yemek, bulaşık, köy işleri hepsini o yapıyor. Sancıları yoğunlaşıyor ve doğum başlıyor. Bir koşu Ali gidip köyün kocakarı ebesini ve akrabalarını getiriyor. Bir süre sonra Fikriye'nin iniltileri kesiliyor ve bir çocuk çığlığı duyuluyor. 
Ali sevinç içinde içeri koşuyor. Akrabaları müjdeyi veriyorlar. Bir oğlun oldu Ali.
Dünyalar Ali'nin oluyor.
Ali, oğlan oldu diye çok seviniyor. Oğlunun ismini hiç göremediği, baba sevgisini tadamadığı babasının ismini koyuyor. Ahmet...
Artık köyde, arkadaşları arasında dolaşırken, yere sağlam basıyor, kendine özgüveni gelişiyor.
Ne de olsa oğlan babası. 
Artık işten eve daha erken dönmeye Ahmet ile ilgilenmeye başlıyor. Yine düğünlerde klarnet çalmaya tarla işleri ile ilgilenmeye rızkını oradan çıkarmaya çalışıyor.
Ahmet hızla büyümüş, üç dört yaşına gelmiş. Fikriye'nin karnı yine burnunda. İkinci doğumuna hazırlanıyor. Yine sancılar, yine koşuşturmacalar ve eni sonu ikinci bebeğini dünyaya getiriyor. Bu kez bir kızı oluyor. Yine sevinçliler ama ilk çocuk heyecanı bir başka o tadı vermiyor. Adını Sultan koyuyorlar.
Artık dört kişilik bir çekirdek aileler. Yokluk yoksulluk ailenin belini bükmeye başlıyor. Ali yetiremiyor. Yine Kırıkkale yollarına düşüyor. Aylarca orada kalıyor. Fikriye Ali olmayınca çok korkuyor. Evde iki çocuğu var ama yine de korkuyor. Evi mezarlığın dibinde. Çocukken mezarlıktan çok korkarmış. Mezardan çıkan hortlak hikâyeleri ile çocuk aklı karıştırılmış Bilinçaltına ölüler, hortlaklar takılı kalmış. 
Sanki şimdi mezarlarından kalkıp gelecekler ve bizi yiyecekler, diye düşünüyor. Korkulu günler ve bekleyişler sürekli devam edip gidiyor. Sultan bir yaşına gelmeden Ahmet ağır bir ateşe tutulmuş. Doktor yok. Köyün yaşlı bir kocakarı ebesi var. 
Ali bir koşu ebeye gitmiş. 
Yalvar yakar olmuş, acele ebeyi alıp gelmiş.
Ebe hastanelerde çalışmış bir ebe değil. Kocakarı ebelerden, köyde bu ve benzeri hastalıklarda akıl danışılan, bazen iğne de vuran bir kadın. Ahmet'i muayene etmiş, çok ateşli iğne gerekir demiş. İğne yi vurmuş. Tamam demiş sabaha bir şeyciği kalmaz deyip gitmiş. 
Fikriye ateşler içinde yatan Ahmet'in üzerini açması gerekirken, ebenin bilmiş tavsiyelerine uyarak sarıp sarmalayıp yatırmış. Ali sabah işe gitmek için erkenden yatıp uyumuş. Fikriye sabahlara kadar Ahmet'in başucunda beklemiş. Beklerken uyuyakalmış zavallı Fikriye. 
Sabah olmuş, Fikriye Ahmet'in iyileşip boynuna sarılacağını zannederken bir bakmış Ahmet mosmor olmuş. 
Bir anlam verememiş uyandırmaya çalışmış uyandıramamış. Gürültülere uyumakta olan Sultan uyanmış. Salya sümük ağlamaya başlamış. 
Korkup Ahmet'i uyandıramayan Fikriye hemen akrabalarını çağırmış Kadınlar gelip bakınca anlamışlar ki, Ahmet ölmüş. 
Ahmet'in mosmor olan bedeni soğumaya yüz tutmuş. Belli ki çok zaman olmuş Ahmet öleli. 
Mışıl mışıl uyuyor sanmış Fikriye. 
(Devam Edecek)