İmdat meslek sahibi olacak diye hepimiz de çok seviniyoruz. Bir hafta izin gelip geçiyor ve İmdat tekrar kurs için Ankara'ya geri dönüyor. Altı aylık kurs bitiyor ve İmdat sertifikasını alarak geri dönüyor. Artık bizim gözümüzde meslek sahibi olmuş bir insan o. Önce biraz hasret gideriyor. Sonra iş arıyor ve Arapdede İşhanı'nda bir radyo-TV tamircisinde işe başlıyor. Fakat birkaç ay sonra o iş yerinden sıkılıp işten çıkıyor. Başka yerlerde işe bakıyor. Girdiği her iş yerinde fazla tutunamadan geri çıkıyor. Babam bu duruma iyice kızmaya başlıyor. Bazen sürekli yaptığı üzere şiddete başvuruyor ve İmdat'ı dövüyor. Her dövme sonucunda İmdat düzelmek yerine daha da asabileşip, babama karşı gelmeye başlıyor. Babam dövüyor, evden atıyor İmdat daha da asabileşiyor ve iş tutmuyor.
Bazen babam İmdat'ın karşı gelişlerine evden kış günlerinde evden sokağa atarak cevap veriyor. İmdat böyle zamanlarda ya çatıya çıkıyor, çatıdaki kilimlere ve eski elbiselere sarınıp babamın öfkesinin geçmesini bekliyor. Ya da odunluğa saklanıp orada bekliyor. Öfkesi geçmez ise babam yatınca annem sessizce gidiyor İmdat'ı alıp geliyor karnını doyurup yatırıyor. Babam kış günü çocuğu dışarıda olmasına aldırmadan rahatça yatağına girip yatabiliyor. Ama annem asla İmdat'ı içeri alıp, karnını doyurup, yatağına yatırmadan yatmıyor. Belki de babam annemin İmdat'ı mutlaka alacağını bildiğinden uyumuş gibi yapıyor. Bazen İmdat direniyor, içeri girmek istemiyor annem yalvarıyor, yakarıyor ve mutlaka onu ikna edip eve getiriyor.
İmdat zayıf, çelimsiz olmasına ve sobanın somya ile arasına kırlent koyarak oturduğumuz o sıcacık yeri kimseye bırakmamasına rağmen, dirençle soğukla mücadele ediyor. Soba ile somya arasında bir adamın rahatça sırtını duvara dayayıp oturacağı yer kışın evin en güzel, en rahat yeri olurdu. Oranın tek ayrıcalıklı sahibi Nebahat ablamdı. O evde olduğunda oraya kimse oturmaz, oturamazdı. Ya da oturulduğunda Nebahat geldiğinde mutlaka oradan kalkılırdı. Aksi takdirde mutlaka kavga çıkardı. İmdat'ın her sokağa atılışı ve eve dönüşü soğuk kış günlerinde, saatleri buluyor ve bütün bunlara rağmen babama teslim olmamak için direnç gösteriyor, olan ise zemheri soğuğunda, babamla ve İmdat ile mücadele eden anneme oluyordu.
Ah annem!.. Ne kahırlar çekmişti. Terlemez'deki ahşap evimiz yeni yapılmış, babam evi ikiye bölerek yan tarafı iki artı bire çevirmiş ve biraz bütçeye katkı amacıyla kiraya vermişti. Biz sekiz nüfusuz, iki artı bir de bize kalmış. Sultuş ve Nebo bir odada, İmdat ve ben babamların odasında ayakuçlu-başuçlu yer yatağında, Ahmet salonda, Pullu ise babamların odasında tavana kurulan salıngaç yatakta yatıyor. İmdat ile ben ikimiz yer yatağında ayakuçlu-başuçlu yatıyoruz çünkü: ikimiz de yatağı ıslatıyoruz. Gece yatarken bazen birden fazla altımıza kaçırıyoruz.. Babam bunu bildiğinden her tuvalete kalkışında bizi dürterek tuvalete kaldırıyor. Bazen eli ile altımızı yoklayıp kaçırdığımızı anlayınca, uyku arasında o korkunç ses ile uyanıyoruz. "Gızzz Bayburt kalk, gene yatağı lorç etmişler" "bizi de kalkın lan" diye hafif tekme vurarak uyandırıyor. Uykudan uyanıyoruz İmdat üstten ben alttan bırakınca yatak göle dönmüş. Zavallı annem hemen bizi kaldırıyor. Yatağı ve üzerimizi değiştiriyor. Babam ise sabah işe gideceği için tatlı uykusuna devam ediyor. 
Annem bizi yatırıp yeniden yatağına dönüyor. Yatağı ıslatmamızın önüne bir türlü geçemiyoruz. Öyle ki artık annem döşek ile çarşaf arasına naylon seriyor. Her sabah bizim yatak ve yorgan havalandırılmak üzere duvara seriliyor. Utanıyoruz ama yapacak bir şey yok. Ahmet altını ıslatmıyor. Sokakta çocuklarla oyun oynarken Ahmet, İmdat ile bana kızdığında bizi hemen tehdit ediyor. "Başında 'S' sonunda 'Ü' olan sözü duyunca bütün isteklerine boyun eğiyoruz. Ahmet bir de bizim yatağı ıslatmamızın şarkısını yazıyor. O zamanlar 8-9 yaşlarındayız ama o abartıyor. "on beş yaşında drırırımm dırırımmm südüklü, südüklü…" sürekli bu sözü şarkı gibi uzatarak mırıldanıyor. Ağzını burnunu Çarşamba çanağına çevireceğiz (!) çevirmesine de, ya arkadaşlarla oyun oynarken söyler de sırrımızı ifşa ederse diye bir şey yapamıyoruz. Ahmet artık olur olmaz her yerde bize kızdığında "başında S sonunda Ü" diyor. Arkadaşlar Ahmet'e soruyor bu ne demek diye söylemiyor. Bize soruyorlar biz de saçmalıyor deyip konuyu hemen değiştiriyoruz.
***
Kılıç emmim Belçika'dan izine gelmiş ve Samsun'da Dilber yengenin kardeşinin düğününe bizi de davet etmişlerdi. Kılıç emmimin Opel marka arabası var. Bütün aile arabaya tıkış tıkış binip Samsun'a gitmiştik. Amcam Samsun'da bizi gezdirmiş ve akşam da düğüne gitmiştik. Düğünden sonra yatmak üzere bir yakınlarına misafir olduk. Annem sabaha kadar uyumamış bir eli İmdat'ta bir eli bende yer yatağında altımıza kaçırmamıza engel olmaya çalışmıştı. Yine de başaramamıştı. Sabaha karşı annem uyuklayınca ikimiz de kaçırmıştık. Annem elindeki sıcaklık ile uyanmış ve bizi de uyandırarak hemen tuvalete götürmüştü.
(DEVAM EDECEK)