EŞKEL-İ 'AYNEYN-İ ŞERÎF (SAV)
(Gözlerine na't)

54.    Esâsen mest-i aşk olmakla ey yâr
Biraz humret idi ol çeşm-i humâr
             
55.    Anı hem gayretinden a'yn-ı Rahmân
Bakıtmaz idi gayra eyle iz'an 
                     
56.    O sâkinân-ı gerdûn-ı felek hem
Bu âhû gözlerin meftûnu her dem     
            
57.    Halil'in 'kurretü'l a'ynıydı olşâh
Ana mirâs idi celb-i kulûb âh

58.    Cemalullâh'ı gördü oldu ma'mûr
'Sekâhum rabbuhum' hamrıyla mahmûr

59.    Mübârek dîdesindeki güzel al
Visâl-i fâm-ı câm olduğuna dâl
 
60.    Gözü aşkıyla hastaydı serâser
O kahramân-ı Rüstemle İskender

Gözlerine Na't:                       
ARŞIN KANDİLLERİ GÖZLER
54.    O'nun süzgün gözlerinde aşk tutkunluğuna bağlı olarak kırmızılıklar vardı.
Peygamberimiz (sav)'in gözlerinin akında bir miktar kırmızılık olduğu siyer, şemâil, hilye ve benzeri eserlerde yazılıdır. Şair bu kırmızılığı, peygamberimizin Cenâb-ı Hakk'a olan aşkına bağlmaktadır.
55.    Şunu iyi biliniz ki: Yüce Allah (cc) Muhammed Mustafâ (sav)'i Gayretullah'a dokunacak şeye baktırmazdı.
Gayretullah'a dokunacak şey, mukaddes sayılan ve üstün tutulup değer verilen bir şeye başkalarının tecavüz etmesi ve saldırısını görmek anlamına gelmektedir. Peygamberimiz Muhammed Mustafâ (sav) sebepsiz olarak etrafına bakmazdı. Belki daima gayb âlemi ile meşgul olduğu için ve ya vahiy beklentisi içinde bulunduğundan hep önüne nazar eder gibiydi Yeryüzüne bakışları gökyüzüne bakışlarından daha çoktu. Bu da tevazuundan ve Cenâb-ı Hakk (cc)'a karşı mahcubiyetinden ileri gelmekteydi.
56.    O, sakin sakin durmadan dönen felekler bu âhû gözlerin tutkunuydu. Yani bütün âlemler bu gözlerin sahibine âşıktı.
Âlemlerin yaratılmasındaki yegâne maksat nakış gibi işlenmiş kâinâtın vücûda getirilmesindeki tek sebep Hz. Peygamber (sav)'dir. Dolayısıyla Peygamberimiz (sav) Mi'rac'da kâinâtın bu güzelliğini görmüş ve ona bu gözle nazar etmiştir. İşte o bakıştan etkilenen felekler ona meftûn olup kalmışlardır. Felek gök cisimlerinin edebi metinlerde geçen genel adıdır. Dokuz felekten bahsedilir.
57.    Muhammed Mustafâ (sav), İbrahim Halîlullah (as)'ın göz aydınlığı idi. Kalpleri etkilemek ondan miras kalmıştı.
Hz. Peygamber (sav)'in ceddi olan Hz. İbrahim (as), Nemrut tarafından ateşe atıldığında ateşin bir gül bahçesine dönmesi kendi neslinden Hz. Muhammed Mustafâ (sav)'nın geleceği içindir. Peygamberimiz (sav) onun için göz aydınlığıdır68. Ateşin sönüp cennet misali gül bahçesi olması Hz. Peygamber (sav)'in nûru ve rahmeti vesîlesi iledir. Aynı zamanda Hz. İbrahim (as) Ka'be'yi inşa edendir. Nasıl ki Hz. İbrahim (as) harap olmuş olan Ka'be'yi yeniden inşa etmişse Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafâ (sav) da harap gönülleri mamur etmiştir. Ka'be gibi kutsal olan gönül, Cenâb-ı Hakk (cc)'ın nazargâhıdır. Bu bakımdan kalplerin inşası Ka'be'nin inşası gibi sayılmıştır. Allah (cc) sevgisinden başka hiçbir şey barındırmayan Allah (cc) dostlarının gönlü Ka'be gibi mukaddes sayılması da gönüldeki "süveydâ" adı verilen özel idrak merkezi olan nokta ile Ka'be'deki "Hacerü'l-Esved" arasında da bir benzerlik ve alaka kurulmaktadır. Göz aydınlığı, anlamına gelen "kurretü'l-a'yn" Kur'ânî bir terim  göz aydınlığı anlamına gelir69. 
58.    Muhammed Mustafâ (sav) Allah (cc)'ın (cc) cemâlini görmek şerefine erdi ve "Rabbi O'na en temiz içeceklerden ikram etti" bu ikramın etkisiyle Cemâlullah'ı seyre dalmıştır.
Burada zikredilen içecekler, Kur'ân-ı Kerîm'deki: "Rableri onlara en temiz içeceklerden ikram edecek"70 âyetinde geçen ikramlar hem temiz hem de hiçbir leke bırakmayacak şekilde temizleyicidir. Kim ondan içerse Allah Teâlâ (cc) onun kalbinde düşmanlık ve hile bırakmaz, siler süpürür71 diye tefsir edilmiştir. Şair, Muhammed Mustafâ (sav)'nın insanların en faziletlisi, en mükemmeli ve mîzâcen en temizi olduğunu, nasıl ki ateşte soğuktan, suda kuruluktan eser olmadığı gibi O'nun yaratılışında da zerrece kötü bir şey bulunmadığını anlatmak için böyle bir telmihte bulunmuştur.
59.    Muhammed Mustafâ (sav)'nın mübarek gözündeki o güzel kızıllık, nazar-ı ilâhîye kavuştuğunun bir delilidir.
Divan edebiyatında "câm" kelimesi "kadeh, peymâne, piyâle, sâğar, ayak" kelimeleri ile aynı anlamda kullanılmıştır. Yapıldığı maddeyi ve rengini ifade etmek bakımından da "câm-ı zerrîn, câm-ı la'lin, câm-ı yakutî, câm-ı gül, câm-ı fâm" terkipleri içinde yer alır. Kanlı gözyaşları veya burada olduğu gibi gözdeki kızıllık şaraba teşbih edildiğinde ortaya çıkan âşığın gözlerinin kadeh olarak tahayyül edildiği görülür. Tasavvufî manada kullanıldığında kadehe konulan şarap ilâhî aşkı, kadeh de âşığın gönlünü veyahut da mürşidin tâlibe telkin ettiği İsmullah'ı ifade eder. Söz konusu Hz. Peygamber (sav) olunca Mi'rac'da Allah (cc) ile göz göze gelinen hali anlatır72.
60.    Muhammed Mustafâ (sav)'nın gözünün aşkına İskender, Rüstem ve Kahraman her zaman hastaydı.
İskender: İki İskender vardır. Biri Makedonya kralı Filip'in Milattan 356 yıl önce doğan oğludur. Çok zeki akıllı kuvvet ve kudret sahibiydi. Kendisini doğu ve batı edebiyatlarında akıl ve tedbirin timsali olarak anılan ve ilimleri ilk defa tasnif eden Aristo yetiştirmiştir. Yirmi yaşında hükümdar olmuş Yunanistan'dan sonra Türkiye, Suriye Mısır ve Hindistan'ı zapt etmiştir. Hindistan'dan Çin'e gittiği burada Âb-ı hayatı aradığı söylenir. İkinci İskender ise Yemen'de hüküm süren Arap hükümdarlarından birinin adı da Zülkarneyn olan zâttır. Çin Seddi'ni yapanın bu zat olduğu söylenir. Hızır ile âb-ı hayatı aramağa gitmesi ile bilinir. Kur'ân'da adı geçen bu zât olmalıdır.
Rüstem: Acemlerin destan kahramanlarındandır. Zal'ın oğludur. Sekiz yüz yıl ömür sürdüğü söylenen Acemlerin Şehnâme adlı destanlarında adı çokça geçen iri vücutlu bir pehlivandır.
Kahraman: Acem destan kahramanlarından katil lakabıyla anılır. Üç yaşında iken devler kendini kapıp Kaf dağına götürmüşler ve orada arslan sütüyle beslemişler, on dört yaşına girince öyle dehşetli bir yiğit olmuş ki devler yüzüne bakamaz olmuş. Devlerle güreşip onları saman çöpü gibi kaldırıp yere fırlatmış, "Gamgam" isminde elmastan bir kılıcı varmış ki karanlıkta mehtap gibi parlarmış. Bir gün kendi kendine ben bu devlere benzemiyorum nasıl olur da bunların arasında bulunurum diye düşünmüş ve devleri tehdit ederek üç yaşında kaçırılarak kendileri tarafından yetiştirildiğini öğrenmiş. Devler Kahramanı memleketine götürürken bir dağ başında bırakıp kaçmışlar. Kahraman uykuda imiş uyanınca bir gergedana kement atıp tutarak binmiş ve evcilleştirmiş. Birçok cenklere katılarak binlerce kişiyi kılıçtan geçirmiş. İşte bu üç efsane kahramanları ve bunlar gibi başka efsane kahramanları doğu edebiyatlarında şairler tarafından kahramanlık sembolü olarak anılagelmişlerdir73.
.......................................................................................
(68) Meryem Sûresi, 19/26; Furkan Sûresi, 25/74; Secde Sûresi, 32/17; Ahzab Sûresi, 33/51.
(69) Bu terim Süleymn Çelebi'nin Vesiletü!n Necat'ında: "Merhaba ey kurretü'l a'yn-ı Halil/Merhaba ey h^s-ı mahbub-ı celil" şeklinde geçer
(70) Kur'ân-ı Kerîm, İnsan Sûresi, 76/21.
(71) Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kuran Dili, C. VIII. sh. 5510.
(72) Cemal Kurnaz, DİA, C. VII, sh. 41.
(73) A. T. Onay, a.g.e., 76, 285, 298.