Günümüzde artık hayatın her alanı, her anı sınavlarla örülmüş bir duruma gelmiştir. Hedeflenen bir yerlere gelebilmek için bazen birçok sınavı atlatmak gerekmektedir. En küçük yaşlarda başlayan bu süreç özellikle çocuklar üzerinde önemli bir stres kaynağı olabilmektedir. Sınavlar birçok öğrenci için belirsizlik içermekte ve psikolojik gerginlik yaşanmasına sağlamaktadır. Özellikle düşük öz güveni olan ve başarısızlığa tahammülü az olan bir birey sınavı daha fazla tehdit edici olarak algılamaktadır.

Bu hafta sonu yapılacak sınav da bu konuda önemli bir kaygı kaynağıdır. Ancak sanıldığının tersine hafif derecede kaygı başarıyı daha çok arttırır. Bu yüzden hiç kaygı duyulmaması sınavı olumsuz etkiler. Hiç kaygı duymadığını söyleyen birisinde bazen tersine kaygı o kadar şiddetlidir ki bir çeşit baş etme yolu olarak kaygısız görünmeyi seçmiş olabilir. Kimi zaman ise kişi ne geleceğini, ne başkalarını önemsemediği için kaygısızdır.
Bütün anne babalar çocuğunun mutlu olmasını, başarılı olmasını ve ileride iyi bir meslek sahibi olmasını ister. Bu durum doğal olarak bir taraftan da önemli bir stres kaynağı olabilir. Diğer yanda ise kendi kimliğini bulma, özerkleşme ve kendisini ilgilendiren konularda kendisi karar vermek isteyen bir genç vardır. Gencin bu özellikleri zorlayıcı ve belirleyici anne baba isteklerine karşı tepki doğurur. Çoğu anne babada özünde iyi niyet olmasına rağmen ne yazık ki bu iyi niyetin her zaman başarıya ulaşmadığı çok sık görülür. Anne ve babaların bu süreçte çocuğun doğal gereksinimlerini ihmal ettiğine sıklıkla rastlanır.
Sınav kaygısı yüksek bir öğrenci sık sık sınavın sonuçlarını düşünür ve endişesi yükselir. Kendi durumunu başkalarının yeteneğiyle karşılaştırma eğilimindedir. Sınava yeteri kadar hazırlanmamış olduğu düşüncesi tekrar tekrar zihnine gelir. Olumlu duygu durumuna sahip bir kişi belirsiz olan durumları olumlu yönde değerlendirirken, olumsuz duygu durumuna sahip bir kişi ise belirsizliği olumsuz tarafta değerlendirir. Bu yüzden sınav haftasında adayların kendisini olumlu hissettirecek durumlara yönelmesi yararlı olur. Eğer ebeveynin kaygısı çok yoğunsa özellikle sınav günü çocukla daha az duygusal ilişki kurulması yararlı olabilir.
Sanki hiç önemsemiyormuş gibi görünse bile çocuk için başarı ya da başarısızlıktan çok anne ve babaya ne diyeceği önemlidir. Başarısız olursam anneme ve babama ne gibi bir açıklama yapacağım, arkadaşlarımın yüzüne nasıl bakacağım şeklindeki düşünceler kaygının belki de en temel sebebidir.
Çocuk için gerekli olan maddi olanakların sağlanması başarı için yeterli koşul değildir. Hatta birçok anne babanın kendi zamanlarında ne zor koşullarda yetiştiğini söyleyip durması çocuğun enerjisini boşu boşuna tüketir.
Öğrencinin kendine olan güveni sınav kaygısını etkileyen en önemli etkenlerden birisidir. Bu güven duygusunun en büyük sebebi ise ailenin kendine ne kadar güvendiği ile ilişkilidir. Çocuğun kendine olan güveni doğumdan itibaren anne ve babası tarafından onun kişiliğine yüklenir. Özgüveni düşük bir çocuğun yeniden özgüven kazanması kolayca sağlanamaz. Bunu yapabilmek için öncelikle anne ve babanın gerçek anlamda bir özgüvene sahip olması gereklidir. Birçok aile çocuğa tekrar tekrar yaptığı nasihatlarla bu konuyu çözmeye çalışır. Ancak her seferinde de başarısız olunur. Çünkü güven duygusu karşılıklı iletişim ile kazanılır ya da kaybedilir. Nasihat ise bu süreci daha da bozar.
Ailenin çocuğun sınırlarını ve kapasitesini iyi değerlendirememesi kaygıya neden olur. Çocuğun kapasitesinin üzerinde başarı beklemek veya onu sevmediği bir meslek için zorlamak bu sıkıntıyı artırır. Aslında çoğu zaman bu noktada işin içine anne ve babanın kendi bireysel özlemleri karışmaktadır. Zamanında kendisinin yapamadığını, başka bir deyişle içlerinde kalanı çocuğuyla telafi etmeye çalışır. Sanki çocuk, onların geçmişte yapamadıklarını yapması gereken bir robot gibidir. Burada uyum göstermeyen çocuklar "beceriksiz ve uyumsuz" olarak nitelendirilir. "Şu üniversiteye giremezsen ancak şuna girebilir ve şu olabilirsin" tarzı bir yaklaşım, girmek zorunda olduğu üniversiteyi ve mesleğini sevmesini engeller. Zaten anne ve babaların görevi yalnızca çocuklarının iyi bir eğitim almasını sağlamak değildir. Esas olarak yaşamı sevdirmek, yaşama sevincini aşılamak ve kendine güvenen bir birey olmasını sağlamak olduğu unutulmamalıdır.
Bazı öğrenci ve ailesi mükemmelliyetçi, titiz ve detaycıdır. En doğrusunu, en iyisini kendilerinin bilebileceğini düşündükleri için başkalarının bu kurallara tam uymasını beklerler. Bu insanlar bütün bu durumları hayatın her alanına yansıtmak isterler. Bazı anne baba çocuğunun nasıl çalışacağını, ne çalışacağını, ne zaman çalışacağını kendisi belirlemek ister. Ondan sürekli olarak mükemmel davranış göstermesini bekler. Özetle çocuğun yaşam kontrolünü elinde tutarak kaygıyı artırır.
Sınav Kaygısı İçin Ne Yapılabilir?
1- Sınavda başarılı olacağına dair olan içsel inancı hem çocuk hem de aile hissetmelidir. Özellikle ailede başarılı olamayacağı inancı varsa çocuk da bir süre sonra bu fikre inanacaktır. Sonuçta anne ve babanın hissedemediği bir duyguyu çocuk da hissedemez. Ailenin sınav kaygısı bir süre sonra çocuğa da bulaşacağı için bu konuda içgörü sahibi olunmalıdır.
2-Aile çocuğu ve kendisini motive edebilmelidir. Eğer çocuğun başarılı olması için onun ihtiyaç duyduğu zamanlar olumlu mesajlar verilir. İhtiyaç duymadığı zamanlar ise rahat bırakılmalıdır. Sen bunu yapamazsın, sen beceremezsin, aklın ermez gibi olumsuz mesajlar yerine sen bu işi yapabilirsin, bunu anlayabilirsin, bu işin üstesinden gelebilirsin mesajları vermek uygundur. Ancak eğer çocuk bu mesajları istemiyorsa veya ihtiyaç duymuyorsa, o zaman da bunların söylenmesi kaygıya sebep olur.
3-Çocuk ihtiyaç duyuyorsa öğretmeniyle iletişim kurulabilir. Öğretmen ile geliştirilecek sıcak ilişkiler ve samimi bir bağ çocuğun başarısını arttıracaktır. Ancak çoğu öğrenci bu ilişkiden nefret eder. Bu gibi durumlarda bunun yapılmasına gerek yoktur. Hatta kaygı yönünden zararlı olabilir.
4- Çocuğunuz zaman zaman gelip anne baba ile sohbet etmek ister. O dönemde onun istediği ilgiyi ve sevgiyi vermek, birlikte kaliteli zaman geçirmek önemlidir. Bu iletişimde ev işleri, televizyon, bilgisayar veya başka şeylerle ilgilenmek sürece zarar verir.
5- Çocuğun ilgi ve sevgi istemediği zamanlar ise buna saygı göstermek uygundur. Sevginin de fazlası kişi için zararlı olabilmektedir. Çünkü yoğun sevgi kişide işgal ve boğulma duygularına neden olmaktadır. Odasından çıkmayan çocuğu zorlamak bu anlamda zararlı etki yaratır.
6-Çocuğun yanında tartışmak ve kavga etmek onun duygu durumunu bozar. Yanında kavga edilmeyen ve huzurlu bir çocuğun tüm dikkatini öğrenmeye yoğunlaştırması daha kolaydır. Aksi durumda çocuk derse ve öğrenmeye karşı bir ilgisizlik yaşayacaktır. Özellikle bu durumlarda çocuğu hakem yapmak onun sıkıntısını artırmaktan başka bir işe yaramaz.
7-Çocukta zaman zaman motivasyon düşüklüğü ve sınava karşı ilgisizlik olabilir. Bu durumda sabırla beklemeniz gerekmektedir. Süre çok uzarsa ve çocuk da bunu talep ederse bir uzmandan yardım almak yararlı olur.
8- Çocuğunuza ulaşılmaz hedefler göstermek kaygıya yol açar. İsteksizliğe, yorgunluğa ve başarısızlığa neden olabilir. Bu yüzden hedefleri öncelikle çocuk belirlemelidir.
9- Çocuğu başka öğrencilerle kıyaslamak enerjisini çok fazla düşürür. Anne baba bazen çocuğu aracılığı ile farkında olmadan tanıdığı birileriyle yarışır. Örneğin kendi çocuğu, kardeşinin çocuğundan çok daha başarılı olmalıdır. At yarışına sokulan çocuklar açık ya da gizli şekilde isyan eder. Bu yüzden çevredeki öğrencilerin çözdüğü soru sayısı ve başarısı araştırılmamalıdır.
10- bu konuları biliyor olmak kişinin bunları her zaman başarabileceği anlamına gelmez. Eğer bu konularda zorlanılıyorsa bir uzmandan yardım alınması gereklidir. Burada alınacak destek hem çocuğa hem de aileye olmalıdır. Aşırı düzeyde sınav stresi yaşayan anne ve babaların, öncelikle kendi iç dünyalarını gözden geçirmeleri çok önemlidir. Beklentilerine kendi istek, özlem ve ideallerinin karıştırmadan çocuklarının kapasitelerini yeniden değerlendirmeleri, bu süreçteki en yararlı yaklaşım olacaktır.