Yaşayışta Örnek Olmak:
Şeyh Hacı Mustafa Efendi, irşadın söz ile değil, örnek yaşayışla olacağına inananlardandır. Bir başka ifadeyle irşat, kâl ile değil, hal iledir. Onun tasavvuf terbiyesinde sükut/sessizlik hali, çok önemlidir. Zira sükut, deruni tefekkürdür. Bir kişinin hali, bin kişinin sözünden daha tesirlidir. Hem günlük ferdi zikirde, hem de hatme-i hacegan denilen toplu zikirde bunu titizlikle uygular.
Bir gün Mustafa Efendi’nin tekkesine medrese tahsili görmüş bir kişi geldi. Şeyhin halkasına oturdu. Şeyh Efendi, sükut halindeydi. Beklemekten sıkıldı.
-Efendi, böyle sükut etmek yerine burada toplanan insanlara sohbet etseniz ve onlara islamdan bir şeyler öğretseniz daha iyi olmaz mı?
Mustafa Efendi, hiç cevap vermedi. Adam çıkıp gitti. Olayı izleyen müritlerinden biri:
-Efendim, adam sizi azarlar gibi konuºtu. Niye cevap vermediniz? deyince Mustafa Efendi:
-Sükutumuzu anlamayan, sözümüzü hiç anlamaz, diyerek sükut halini kavramanın önemine işaret etmiştir.
Hattata Saygı:
Şiranlı Şeyh Efendi, maneviyatı gülcü bir insandı. Allah aşkı ve peygamber sevgisiyle birlikte Kur’an-ı Kerim’e büyük bir saygısı vardı. Onu okuyan ve yazana da elbette hürmet ederdi. Kazancızade Hacı Osman Efendi, iyi bir hattattı. Geçimini Kur’an-ı Kerim yazarak sağlardı. Yazdığı Kur’an-ı Kerim sayısı kırkı geçmişti. 1877 Osmanlı-Rus Savaşı, diğer adıyla 93 harbi sırasında memlekette kıtlık hüküm sürüyordu. Osman Efendi de ailece üç gün aç kalmışlardı.
Osman Efendi, bir sabah Kellegöz Cami’inde namazı kılıp aceleyle evine yönelir. Yazmakta olduğu Kur’an-ı Kerim’in kalan iki cüzünü tamamlamak niyetindedir. Onu yazıp teslim edecek ve ailesinin geçimini temin için üç beş kuruş alacaktır. Fakat ardından kendisine seslenildiğini duyar. Dönüp bakar ki Şiranlı Şeyh Efendi’dir. Eliyle gelmesini işaret eder. Gitmese olmaz. İçinden “Be mübarek, senin yanına gelinceye kadar ben iki sayfa daha yazardım.”diye geçirir. Şeyh Efendi, ısrarla içeri girmesini ister. Osman Efendi de aynı şeyleri içinden geçirmeye devam eder. Şeyh Efendi “Hoca, bırak şu iki sayfa derdini. Sen bunun şevkiyle iki Kur’an daha yazacaksın.” derken kapının arkasındaki un çuvalını gösterir. Onu alıp götürmesini, afiyetle yemelerini söyler. Hattat Hacı Osman Efendi, ömrü boyunca o iyiliği unutmaz.
Mesnevi Sohbetleri:
Şiranlı Şeyh Hacı Mustafa Efendi, tekkesinde manevi ağırlıklı sohbetlerine devam ederdi. Zaman zaman Mevlana Celalettin Rumi’nin Mesnevi şerifini okutur ve açıklamalarda bulunurdu. Bu sayede ilim erbabından bazı kişiler de sohbetlere katılırdı.
O günlere Çorum’a yeni gelmiş ve talebe okutmaya başlamış olan Kürt Hacı Mustafa Efendi de bunu öğrenmişti. Şeyhin ilmi seviyesini tespit etmek amacıyla bir akşam tekkeye gitmişti. O anda Mesnevi’den Miraç bahsi okunuyordu. Şeyh Efendi, dinleyenlere yönelerek “Keşke aramızda ilim erbabından bir zat bulunsa da bize bu konuyu açıklasa.” dedi. Herkes, Kürt Hoca’yı işaret ettiler. Şeyh Efendi de “Evladım, şöyle buyur, bize Miraç-ı Nebi’yi anlat dedi.
Ünlü âlim Kürt Hacı Mustafa Efendi, sohbet meclisinin manevi ağırlığından olacak ki konuyu bir türlü toparlayıp anlatamaz. Hazırlıklı olmadığını beyan ederek süre ister. Şeyh Efendi de ona yirmi günlük süre verir. Hoca Efendi, çalışır, hazırlanır ancak bir türlü anlatacak cesareti kendinde bulamaz. Bir süre tekkeye gitmeyerek konuyu geçiştirmek ve unutturmak ister. Fakat rüyasında birkaç defa ihtar edilir. Sonunda tekkeye gitmeye karar verir. Şeyh Efendi, onu görünce hürmet edip yer gösterir. Konuyu sunmasını bekler. Ama Kürt Hoca, bir türlü konuya başlayamaz. Aslında miraç, onun çabukça hazırlanabileceği ve çok iyi anlatabileceği bir konudur. Oradaki manevi ortamda bunu bir türlü toparlayıp anlatamaz. Özür dileyerek “Efendim, buyurun, siz anlatın, biz dinleyelim.” demek zorunda kalır.
Şeyh Efendi, konuyu ayrıntılarıyla anlatır, bir takım manevi işaretlere temas eder. Bu esnada Kürt Hoca, baygınlık geçirir. Sohbetin bitiminde ayıldığı esnada yanında sadece Şeyh Efendi vardır. Elini yüzünü yıkattırır. Şöyle bir dolaşalım, diye dışarı çıkarlar. Geze geze Hıdırlık mezarlığına gelirler. Kürt Hoca’nın bileğinden tutar. “Evladım, zaman zaman ibret almak için buraya gelmek istiyorum. Ama buradaki mevtaya zahmet verdiğim için utanıyorum.”der.
Kürt Hacı Mustafa Efendi, bu ziyareti şöyle anlatır: “Şeyh Efendi bileğimden tuttuğu zaman gözümün perdesi sıyrıldı. Baktım ki kabristanda ne kadar cenaze varsa dimdik ayakta, Şeyh Efendi’ye karşı el pençe divan durmuşlardı. Bileğimi bıraktığı zaman perde kapandı. Mezar taşlarından başka bir şey göremez oldum.”
Aslında Şiranlı şeyh Efendi, Kürt Hoca’yı mahcup etmek niyetinde değildir. Onun ilimden kaynaklanan gururunu kırarak “ben” duygusundan sıyrılmasını sağlamaktı. Bu olaylar zinciri, hedefine ulaştı. İleride Kürt Hoca, Şeyh Efendi’nin damadı oldu.