Yapılan iyiliği bilmek, onu yaymak, iyilik edeni iyiliğiyle övmek, minnettarlık anlamındaki şükür, terim olarak ise, Allah'tan veya insanlardan gelen, nimet ve iyilikten dolayı minnettarlığını ifade ederek söz ve fiille mukabelede bulunma, Allah'a itaat edip, günah işlemekten uzak durmak suretiyle nimetin gereğini yerine getirmektir. 
Kuşeyrî risalesinde şükrü, "Derin bir saygıyla nimet sahibinin iyiliğini anmak" diye tarif eder. Genelde Allah'a karşı minnettarlık için şükür, insanlara karşı minnettarlık için de teşekkür kelimeleri kullanılır. Şükür hamd (övgü) kavramına yakın bir anlam taşımakla beraber hamdin kapsamı daha geniştir. Nitekim bir kimse hem iyilikleri hem güzel nitelikleri ile övülür. Şükür veya teşekkür ise sadece iyiliklere karşı gösterilen minnettarlığı ifade eder. Hamd, nimeti vereni ve onun lütufları ile yüce vasıflarını dile getirerek sevgi ile birlikte tâzim ve saygı göstererek samimi bir şekilde yapılan övgüdür. Râgıb el-İsfahânî üç türlü şükürden bahseder. Nimeti hatırda tutmak kalple şükür, nimeti vereni övgüyle anmak dille şükür, nimet sahibine lâyık olduğu şekilde karşılık vermek, organlarla şükürdür. Şükür, aynı zamanda nimetlerin gerçek sahibinin, Allah olduğunun farkına varmaktır. 
Şükür kelimesi Kur'ân da 75 yerde geçmektedir. Bunların çoğunda Allah'ın nimetleri ve ihsanlarından söz edilmekte, dolayısıyla insanların Allah'a şükretmesi gerektiği bildirilerek şükredenlere verilecek mükâfatlar anlatılmaktadır. Hz. Süleyman'ın dilinden, "…Şükreden ancak kendi iyiliği için şükretmiş olur, nankörlük eden de bilsin ki Rabbimin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. O büyük kerem sahibidir" (Neml 40) Fahrettin Râzi'ye göre bu ayette şükrün Allah'a değil kula yönelik olduğu ifade edilmektedir. Zira kul şükrederek Allah'a olan minnet borcunu ödemiş olur, ayrıca şükrettiği için O'ndan daha çok nimet umabilir (Mefâtî?u'l-?ayb) "Hatırlayın ki, Rabbiniz size şöyle buyurmuştu: "Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artırırım, eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir." (İbrahim 7) Yine Râzi, bu ayet ile ilgili olarak, maddî ve manevi olmak üzere iki türlü nimetten bahsederek, Allah'ın nimetlerine nail olan kul sürekli O'nun lutufkârlığı ve nimetlerinin çeşitliliği üzerinde düşünür, bu sayede Allah'a olan sevgisi artar. Daha sonra nimetle ilgilenme düzeyini aşarak nimetin sahibine yükselir, ilgi ve sevgisini ona yöneltir. Böylece şükür mânevî nimetlerin çoğalmasını da sağlamış olur. 
"Siz, hiçbir şey bilmezken Allah, sizi analarınızın karnından çıkardı; şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi" (Nahl 78) "Size; işitme, görme ve düşünme özelliği veren o'dur. Ne kadar da az şükrediyorsunuz? (Mü'minun 78) "Yarattığı her şeyi güzel yaratan, insanı başlangıçta balcıktan, sonra onun soyunu, bayağı bir suyun özünden şekillendirip ruhundan ona üfleyen Allah'tır. Size kulaklar, gözler, kalpler verilmiştir. Öyleyken, ne kadarda az şükrediyorsunuz" (Secde 7.8.9) gibi birçok ayeti kerimede nimetler sayıldıktan sonra, "Belki şükredersiniz" ifadesiyle nimetin verilişinin insanlar için şükür konusunda bir sınama olduğuna vurgu yapılır. Nitekim bazı ayetlerde Yüce Rabbimizin lütuf ve ihsanları sayılarak, "Ne kadar az şükrediyorsunuz! Fakat insanların çoğu şükretmez; hâlâ şükretmeyecekler mi?" gibi ifadelerle bu görevi ihmal edenler uyarılmaktadır. "Doğrusu biz sizi yeryüzüne yerleştirdik ve orada size geçimlikler yarattık. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!                     (A'râf 10) (Ey Resulüm!) De ki: "Sizi yaratan ve size kulaklar, gözler ve kalpler veren O'dur. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!" )Mülk 23) "Aza şükretmeyen çoğa da şükretmez" Buyuran Peygamberimiz, şükrün insanlarda karakter haline gelmesi gerektiğine işaret eder. Belâlara sabretmenin de nimete şükretmenin de mümine sevap kazandırdığını bildiren Peygamberimiz her durumda iyimser olmayı telkin etmiştir. Kur'ân da şükür kelimesi insanların salih amellerinin karşılığı olarak da kullanılır (O Cennetliklere şöyle denir:) "İşte bunlar sizin(dünyada ki) amellerinizin karşılığıdır. Gayretleriniz böylece karşılığını bulmuştur." (İnsan 22) 
Yüce Mevla'mız şükrün karşılığını veren, dolayısıyla da salih amellerinden dolayı insanları ödüllendiren ve rahmetiyle günahlarını da bağışlayacak olandır. Yüce yaratanımıza şükretmemiz için o karar çok şey var ki saymakla bitmez. Sağlık mı dersiniz, her mevsim tadı, rengi, görünümü, kokusu, lezzeti başka, şifası farklı binlerce rızkımı dersiniz. Bunları fark etmek içinde nimetleri görebilecek gözlere, hakkın çağrısını duyabilecek kulaklara, gerçekleri hissedebilecek kalplere ihtiyaç vardır. Her şeyden öncede bir insanın bir şeyin kıymetini bilebilmesi ve şükredebilmesi içinde, sahip olduğu nimetleri fark etmesi gerekir. İnsanoğlu bu dünyada var olmanın, yaşamanın, sonsuz nimetlerden yararlanmanın, sağlığın, sıhhatin, aldığımız nefesin bile ne büyük bir lütuf ve nimet olduğunun farkında değil. Gün geçtikçe şükredenler azalırken, şikâyet edenlerin sayısı da hızla artıyor. Her şeyden şikâyet ve eleştiri bir anlamda, bakış körlüğüdür. Şikâyet ne kadar karamsar olmaksa, şükretmekte o denli iyimser olmaktır. Şikâyetçi, karamsar insanların, doymak bilmeyen nefislerini, ancak şükreden insanların iyiliği, hayrı, sevinci ve sevgisi tedavi edebilir. Maalesef günümüzde şükürsüzlük, şikâyet ve eleştiri kronik bir hastalık boyutuna ulaşmıştır.    
Tasavvufî-ahlâkî eserlerden biri olan, Gazali'nin İhyâ'ü ulûmi'd-dîn'i, Kırk ana bölümden oluşur. Eserin 32. Bölümü ise "Sabır ve Şükür" başlığını taşır. Gazali'ye göre, Saliklerin makamlarından olan şükür; ilim, hal ve amelden oluşur. İlim; hâli, hal ameli doğurur. İlim; nimetin, nimet sahibinden olduğunu bilmek, hal ise O'nun ihsanından doğan sevinçtir. Amel de nimet sahibinin istediğini yerine getirmektir. Şükrün hakikatini anlayabilmek için öncelikle var olan her şeyin nimet olduğunu ve bütün nimetlerin Allah'tan geldiğini bilmek gerekir. Nimeti başkasından bilmek ise bir tür şirktir. Allah, razı olduğu ve olmadığı şeyleri, ayırt etmesini sağlamak için, katından gönderdiği, vahiy bilgileriyle, insana kalp basireti vermiştir. Dinin hükümlerine uymayanlar, şükür vecibesini yerine getiremeyecekleri gibi basiretlerini kullanarak ibret gözüyle evrendeki gerçekleri, yaratılıştaki hikmetleri kavrayamaz, nimetin değerini anlayamaz ve şükrünü de eda edemezler.     
Bizler, geceleri çok namaz kılmasından dolayı, diz kapakları şişen Peygamberimize nedeni sorulduğunda, Şükredici bir kul olmayayım mı? Cevabını veren bir Peygamberin ümmetiyiz. Cenâb-ı Mevla, bizleri nimetlere karşı çok şükredenlerden eylesin.