Tarımsal desteklerin etki ve işlevleri hakkında anlamlı bir açıklama yapmak için geçmişteki uygulamalara bakmak gerekir. Bu kapsamda ilk olarak 1999 yılında uygulanmaya başlayan ve özellikle verimlilik ve kaliteyi göz ardı eden "DOĞRUDAN GELİR DESTEĞİ (DGD) UYGULAMASI'na bakmak gerekir.  Söz konusu DGD; Dünya Bankası(WB) ile Dünya Ticaret Örgütü (WTO) tarafından da desteklenmiş bir projedir ve esasen Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne uyum sürecinde benimsemesi gereken bir destekleme uygulaması olarak sunulmuştur.
Bu uygulama Türkiye'nin  kararlı bir destekleme politikası geliştirmesini de bir bakıma engellemiştir ve ortaya çıkan karmaşık yapı rafine ve amaç odaklı bir politik dönüşüme, doğru bir destekleme modelinin ortaya konulmasını zorlaştırmıştır. Öyle ki, DGD üretimden bağımsız olarak üretici kaydı olan herkese yapılan bir parasal ödemeyi esas almıştır. Yani üreticinin; üretimdeki verimi, ekim alanı, ürünün kalitesi, maliyeti düşürücü uygulama olup olmadığı, ayrıca fark ödemesine konu olacak hiçbir parametreyi gözetmediği yani piyasa fiyatlarıyla ilişkilendirilmemiştir.  Böyle olunca da üreticinin kendisini geliştirmesine yol açacak ya da tarım politikalarının hedeflerini gerçekleştirmeye yönelik hiçbir kaygı taşımayan bir anlayışın hakim olduğu, yönlendirmeden yoksun garip bir destekleme süreci yaşanmıştır. Söz konusu DGD ödemesi bir bakıma sosyal yardım şeklinde işlev görmüş, üreticinin üretimde gelişmeyi sağlayacak rol ve etkileri ortadan kaldırılarak  pasifleştirilmiştir. 
Ki bu tür yardımlar düşük gelişmişlik grubunda bulunan ülkelerde çok düşük gelire sahip  açlıkla/kıtlıkla karşı karşıya kalmış toplumlar için genel olarak bir sosyal yardım aracı olarak kullanılmıştır. Dolayısıyla DGD Türkiye için son derece yanlış bir araç  olarak ne yazık ki 1999 yılında ülkemiz literatürüne ve destek sistemine girmiştir. 
Dolayısıyla mevcut karmaşık destekleme sisteminin bu anlayışın etkisiyle bugüne geldiği ve hatta bu hedefsiz yapının hala özgün bir destekleme modeli geliştirmeyi engellediği söylenebilir. Dolayısıyla bu karmaşadan hızla uzaklaşmak için yeni bir bakışa ve alışılagelmiş yapının ortaya çıkardığı işletme körlüğünden kurtulmaya ihtiyaç bulunuyor.