Kaleli Vakfında 2025 Yılı Vakıflar Haftası nedeniyle panel düzenlendi.
Kaleli Vakfı ile Hitit Üniversitesi İslami İlimler Uygulama ve Araştırma Merkezi (HİSAM) işbirliğinde düzenlenen ve HİSAM Müdürü Prof. Dr. Macid Yılmaz’ın moderatörlüğünde gerçekleştirilen “Vakıf ve Aile” konulu panele konuşmacı olarak Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. İrfan Sevinç ile İslam Tarihi Anabilim Dalı Dr. Öğretim Üyesi İhsan Hacıismailoğlu katıldı.
Muammer Özcan’ın Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başlayan panelin açılış konuşmasını yapan Vakıf Müdürü İsmail Tuncel, vakıflar haftasının ülkemize ve memlekete hayırlar getirmesi temenni etti.
İlahiyat Fakültesi Dr. Öğr. Üyesi İhsan Hacıismailoğlu, “Osmanlı’dan Günümüze Vakıflar – Toplumsal Dayanışmanın Kurumsal Hafızası” konulu sunumunda
İslâm'ın, yardımlaşma ile ilgili emir ve prensiplerinden doğmuş olan vakıf anlayışının, asırlarca insanlığa hizmet etmiş dinî, hukukî ve sosyal bir müessese olduğunu belirterek, “İhtiyaç içinde bulunanlara yardım etmek gibi yüksek ve insani bir düşüncenin ürünü olan bu müessesenin temeli, Kur'an ve Sünnet'e dayanmaktadır.
Toplumun, daha sağlıklı ve huzurlu bir şekilde yaşamasını temin gayesiyle, insanlara yardım prensibini kanun haline getiren İslâm, maddi imkân sahibi olanların bu prensibe riayet etmelerini istemektedir. Gerek Kur'an-ı Kerim'in ayetlerinde, gerekse Hz. Peygamber'in Sünneti'nde konu ile ilgili pek çok emir bulunmaktadır. Vakıflar, bireylerin mal varlıklarını toplum yararına tahsis etmesiyle oluşan hem dinî hem de sosyal bir sorumluluk anlayışını yansıtan kurumlardır. İslam medeniyetinin önemli bir parçası olan bu yapı, Osmanlı Devleti döneminde zirveye ulaşmış ve sosyal hayatın her alanına dokunan kurumsal bir kimlik kazanmıştır” dedi.
Osmanlı döneminde vakıfların, sadece cami, medrese, hastane ve kervansaray gibi yapıların inşasıyla sınırlı kalmadığını, aynı zamanda yetimlerin korunması, fakirlerin doyurulması, öğrencilere burs verilmesi, yolların bakımı ve hatta kuşların beslenmesi gibi çok çeşitli hizmetleri üstlendiğini kaydeden Dr. Öğr. Üyesi İhsan Hacıismailoğlu. “Vakıflar, devletin yükünü hafifletmiş ve halkın ihtiyaçlarını doğrudan karşılayarak güçlü bir sosyal dayanışma ağı oluşturmuştur. Cumhuriyet döneminde, 1924 yılında kurulan Vakıflar Genel Müdürlüğü ile vakıflar daha modern bir yapıya kavuşturulmuş ve denetim altına alınmıştır. Bu dönemde vakıfların tarihi mirası korunmuş, aynı zamanda eğitim, kültür, sağlık, çevre ve insan hakları gibi alanlarda faaliyet gösteren yeni nesil vakıflar ortaya çıkmıştır. Günümüz vakıfları, yalnızca yardım eli uzatan kurumlar değil aynı zamanda toplumsal vicdanın sesi, ortak değerlerin taşıyıcısıdır. Geçmişin köklü mirasını bugünün ihtiyaçlarıyla buluşturan bu yapılar, sosyal sorumluluk projeleriyle toplumun nabzını tutmakta, değişen dünyada iyiliğin sürekliliğini sağlamaktadır. Vakıf geleneği, dün ile bugünü birbirine bağlayan yaşayan bir hafıza, toplumsal dayanışmanın ve umut inşasının en sağlam köprüsüdür” diyerek sözlerini tamamladı.
İlahiyat Fakültesi Öğr. Üyesi Doç. Dr. İrfan Sevinç ise “Günümüzde Aile ve Değerler” konulu sunumuna, “İnsan dünyaya hiç bir şey bilmeden gelir. Yaşamak için ihtiyacı olan bilgi, beceri ve davranışları sonradan çevresinden öğrenir. Çevrede de en önemli faktör ailedir. Ailenin biyolojik, ekonomik ve sosyolojik görev ve sorumlulukları olmakla birlikte, en önemlisi eğiticilik görevidir” diyerek başladı.
Okul öncesi dönemde bireyin, aile içerisinde, konuşma ve kendini ifade edebilme, temizlik alışkanlığı, sosyalleşme gibi pek çok yaşamsal beceriyi öğrendiğini ve kazandığını ifade eden Doç. Dr. İrfan Sevinç, şunları dile getirdi:
“Dolayısıyla insanın öğrenmesinde ve gelişiminde aile ve çevrenin önemli katkısı olmaktadır. Ailenin, çocuğun (din) eğitiminde önemli yeri vardır. Her insan gerçek yaratıcıya inanmaya uygun bir istidatla doğar (fıtrat). Sonradan ebeveyni onu içinde yaşadığı inanç ve kültüre göre yetiştirir. İnsan farklı durumlarda sergilemesi gereken davranışları, çoğunlukla kendi toplumundaki yetişkinlerden öğrenir. Davranış denildiğinde karşımıza ahlak ve değer kavramları çıkmaktadır. Ahlak, kısaca toplumda kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kurallar olarak ifade edilebilir. Bir diğer ifadeyle de, bireyin kendi istek ve iradesiyle güzel davranışlarda bulunup kötülüklerden uzak olmasıdır. İnsanla ilgili bir özellik olan ahlak, insan ve toplum için vazgeçilmez bir unsurdur. Bu bağlamda Kur’an’da, Müslümanların güzel ahlak sahibi olmalarını teşvik den çok sayıda ayet yer almaktadır. Hz. Peygamber de hadislerinde “Sizin en hayırlınız ahlakça en güzel olanınızdır”, "İmanı en olgun kimseler Ahlakı en güzel olanlardır” buyurmaktadır. Değerler ise, insanların çoğunluğu tarafından üzerinde uzlaştıkları ve paylaşılan gerçek davranış standartlarıdır. Değerler, toplumun geneli tarafından kabul edilen ortak kavramlardır. Toplumu bir bina gibi tasavvur edersek, bireyler binanın yapı taşları, değerler ise çimentosu sayılabilir. Değerler; sosyal hayatı düzenler, bireyler arası bağlılığı artırır, diğer yandan insanların tutum ve davranışlarını, dünyaya bakış açılarını etkilemede, insani algıları geliştirmede ve değiştirmede oldukça etkilidir. Birey tarafından benimsenen değerler, hayatının sonraki aşamalarında bireyin tutum ve davranışlarının geliştirilmesinde de etkili olur. Değer eğitimi öncelikle ailede başlar. Çocuğu hayata hazırlamak, ona ahlaki ve dini değerleri kazandırmak anne babanın temel görevidir. Değerlerin benimsetilmesinde çocuklara peygamber kıssaları, menkıbeler, hikayeler aracılığıyla değerlerin içeriği hakkında bilgi verilir. Ancak bu değerlerin genç kuşaklara aktarılmasında sözel anlatımların yanı sıra yaşayarak örnek olunması daha önemlidir. Anne baba çocuklarına merhamet, doğruluk ve sorumluluk konusunda sözel ifadelerde bulunurken davranış boyutunda bu değerlerin içeriğine uygun davranışlarda bulunmaları gereklidir. Aile değerlerinin çocuklara sağlıklı bir şekilde aktarılabilmesi için: Ailede sevgi ve saygı ortamı hakim olması, çocuğun gelişim düzeylerinin bilinmesi ve buna göre davranış belirlenmesi, anne baba ve diğer aile bireylerinin çocuğa örnek olmaları önemlidir. Bununla birlikte anne babaların çocuklarına karşı onların kişilik gelişimlerini olumsuz etkileyebilecek olan aşırı koruyucu, ilgisiz ve aşırı otoriter tutumlardan uzak durmalıdır. Bunun yerine aile içerisinde bireylerin isteklerini rahatça dile getirebildikleri, evde kararların düşünülerek, tartışılarak alındığı ve süreçlere katılan ve karar verme mekanizmaları gelişmiş bireylerin yetişmesi mümkün olabilecek ortamlar tercih edilmelidir.” Panelin kapanış konuşmasını yapan HİSAM Müdürü Prof. Dr. Macid Yılmaz ise, “Son yüzyıla kadar aileyi aslında iyi korumuşuz ama son yüz yılda maalesef yangın yerine döndü. Bir çok sorun şu an ailelerde mevcut. Bir yazarın ifadesiyle “kalpsiz dünyada sığınılacak en son yer aile” diyor, bu yeri de inşallah elimizden kaybetmeyiz. Ciddi problemler var ama aileyi her zaman aile yapan bizi biz olarak kabul edildiğimiz için, dolayısıyla makamlar, yaşlar, servetler vesairelerle değil bizi biz olduğumuz için ve olduğumuz gibi kabul edildiğimiz aile de herhalde bu dünyada sahip olduğumuz en değerli varlıklar” dedi.
Panelin sonunda ise Kaleli Vakfı Müdürü İsmail Tuncel, akademisyenlere ve davetlilere teşekkür etti.
(Haber Merkezi)