14-17 Mart 2018 ta­rih­le­ri ara­sın­da An­ka­ra’da ya­pı­lan bu top­lan­tı­nın 34’ün­cü ol­ma­sı bi­le teb­ri­ke şa­yan ve ümit­le­ri güç­len­di­ri­ci bir ha­ber.
Top­lan­tı so­nun­da ya­yım­la­nan emek mah­su­lü, kap­sam­lı ve de­ğer­li so­nuç bil­dir­ge­si­ni oku­dum, in­ti­ba­ımı arz et­me­ye ça­lı­şa­ca­ğım.

İlk genç­lik ça­ğım­da ve dînî ilim­le­ri tah­sil et­me­ye baş­la­dı­ğım yıl­lar­da bir­den faz­la il ve il­çe­de müf­tü­lük­le­re uğ­ra­dı­ğım, ba­zı müf­tü­le­ri ta­nı­dı­ğım ol­du. İmam Ha­tip Oku­lu'nda ilk aka­id der­si ho­ca­mız, kudât (ha­kim­ler) mek­te­bi me­zu­nu müf­tü Ab­dul­lah Efen­di idi. O ta­rih­ler­de (be­nim va­iz ol­du­ğum alt­mış­lı yıl­lar­da da de­vam edi­yor­du) müf­tü­le­re ta­li­mat ve­ril­miş­ti, di­ni kon­trol al­tın­da tu­tan la­ik­li­ğin ta­bii bir so­nu­cu ola­rak din gö­rev­li­le­ri, iman, iba­det ve ahlâk ko­nu­la­rı­nın dı­şı­na çı­ka­ma­ya­cak­lar­dı; bu ko­nu­la­rı da la­ik­lik çer­çe­ve­si­ni zor­la­ma­dan (faz­la et­li­ye süt­lü­ye ka­rış­ma­dan) ifâ ede­bi­li­yor­lar­dı.
Da­ha Kon­ya İmam Ha­tip Oku­lu'nda öğ­ren­ci iken (1951/2-59) ça­lış­kan öğ­ren­ci­le­re ödül ol­sun di­ye bi­zi An­ka­ra’ya gö­tür­müş­ler, Di­ya­net İş­le­ri Baş­ka­nı Eyüp Sab­ri Ha­yır­lı­oğ­lu ile de gö­rüş­me imkânı ta­nı­mış­lar­dı. Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti’nin dör­dün­cü Di­ya­net İş­le­ri Baş­ka­nı olan bu zat, biz İmam Ha­tip öğ­ren­ci­le­ri­ni se­vinç ve he­ye­can için­de ka­bul et­miş, bi­rer Fa­ti­ha okut­muş, Fa­ti­ha’yı doğ­ru oku­du­ğu­muz için çok mem­nun ol­muş ve ik­ram­da bu­lun­muş­tu.
Evet, “Fa­ti­ha’yı doğ­ru oku­ya­bi­len genç ço­cuk­lar” bi­le in­kılâbın si­lin­di­rin­de ezil­miş se­le­fi­mi­zi zi­ya­de­siy­le se­vin­di­ri­yor­du.
Ha­sı­lı, o gün­den baş­la­ya­rak ge­lip ge­çen Di­ya­net İş­le­ri baş­kan­la­rı­nı ta­nı­dım, ara­la­rın­da ho­ca­la­rım, ar­ka­daş­la­rım ve ta­le­be­le­rim de bu­lun­du, Di­ya­net fa­ali­yet­le­ri­ni de ya­kın­dan ta­kip et­tim, ki­mi fa­ali­yet­le­ri­ne kat­kı­la­rım ol­du.
Ön­ce Özal, son­ra da Er­do­ğan za­man­la­rın­da Di­ya­net, bu iki de­ğer­li baş­ka­nın hi­ma­ye­le­rin­de, hâkim sis­te­min im­kan ver­di­ği son sı­nır­la­ra ka­dar hür­ri­ye­te ka­vuş­tu ve atı­lım­la­ra baş­la­dı. Bu çer­çe­ve­de din gö­rev­li­le­ri­nin de “hal­kı din yö­nün­den ay­dın­lat­ma” gö­rev­le­ri da­ha ge­niş çer­çe­ve­li ve ka­li­te­li bir se­vi­ye ka­zan­dı.
Tür­ki­ye’de sağ­dan ve sol­dan, İslâmî ke­sim­den ve öte­ki­ler­den ba­zı kim­se­ler­de onul­maz bir Di­ya­net mu­ha­le­fe­ti, ba­zı­la­rın­da düş­man­lı­ğı, bir kıs­mın­da mem­nu­ni­yet­siz­li­ği var­dır. As­ke­ri dar­be­le­rin ar­dın­dan ta­yin edi­len baş­kan­la­rın ta­ma­mı de­ğil -on­la­ra baş eğ­me­yen­ler ara­sın­da ho­ca­mız Ömer Na­su­hi Bil­men bi­le var­dır- pek azı, si­ya­set ve si­ya­si­ler adı­na ta­viz­ler ver­miş­ler­dir; ama bun­lar ka­lı­cı ol­ma­mış, ken­di­le­riy­le be­ra­ber iz­le­ri de Di­ya­net’ten si­lin­miş­tir.
Bir­kaç ya­zı­da bil­dir­ge­si­nin ba­zı mad­de­le­ri­ni alın­tı­la­ya­rak dü­şün­ce­le­ri­mi ya­za­ca­ğım son top­lan­tı­da ele alı­nan ko­nu­lar ve bil­dir­ge­de­ki ifa­de­ler “ne­re­den ne­re­ye gel­di­ği­miz” ko­nu­sun­da, bi­zim gi­bi es­ki za­man­la­rı da ya­şa­mış olan­lar için he­ye­can ve ümit ve­ri­ci­dir.
İslâmî ke­sim­den Di­ya­net mu­ha­lif­le­ri­nin bir kıs­mı Di­ya­net’in si­ya­se­te ve dü­ze­ne ta­viz ver­di­ği­ni ile­ri sü­rer­ler, iç­ti­ha­da açık ko­nu­lar­da­ki ba­zı fet­va­la­rı­nı, za­ru­ret ve hik­met ge­re­ği ba­zı ta­sar­ruf­la­rı­nı ör­nek gös­te­re­rek iti­bar­sız­laş­tır­ma yo­lu­nu tu­tar­lar. De­di­ğim gi­bi, ba­zı dö­nem­ler­de ka­bul edi­le­mez ta­sar­ruf­lar­da bu­lu­nan bir­kaç baş­kan ge­lip geç­miş­tir, ama Di­ya­net’in ge­nel çiz­gi­si ve ka­lı­cı izi Or­ta Yol İslâmı’dır, bu­nun dı­şın­da ka­lı­cı ve ha­len kul­la­nı­lan bir be­yan, bir fet­va mev­cut de­ğil­dir.
“Bekâra ka­rı bo­şa­mak ko­lay­dır”, “Sır­tın­da sa­man ta­şı­yan­la­rın yu­mur­ta kü­fe­si ta­şı­yan­la­ra sa­taş­ma­sı tra­ji­ko­mik­tir”. Di­ya­net tek ba­şı­na dü­ze­ni de­ğiş­ti­re­cek de­ğil­dir, bu şart­lar­da on­dan bek­le­ne­bi­le­cek şey, ken­di ta­sar­ruf­la­rı ve be­yan­la­rı­nın sa­hih İslâm’ın dı­şı­na çık­ma­ma­sı­dır, o da bu­nu ya­pı­yor..
Ge­le­lim bil­dir­ge­ye.
(Ge­le­cek ya­zı­da ge­le­lim).