Bisiklete atladığım gibi mahallede tur atmaya başladım. Arkadaşlar sıra ile bisiklete biniyor, hayırlı olsun temennilerini bu şekilde dile getiriyorlardı. Hiç gocunmuyor aksine arkadaşlarımın mutluluğuma katılmasına seviniyordum. Hava kararana kadar bisiklet ile gezdik. Kendime ait bir bisikletimin olması ve kiralık olarak para karşılığı bindiğim bisikletler aklıma geldiğinde daha bir seviniyordum. Artık zamana bağlı olmaksızın istediğim kadar bisiklete binebiliyordum.
Aile içinde ekmek alma konusunda tartışma ve kavgalar sona ermiş, "ekmeği ben alırım" diyordum. Babam, Kurtuluş Fırını'ndan aylık veresiye ile karne alırdı. O karne ile bir ay ekmek alırdık. Fırın bizim eve uzaktı. Zafer Çarşısı'nın altındaydı. Bisikletime atlıyor, aldığım ekmeği, ekmek torbasına koyuyor, bisikletin arkasındaki oturağın kıskacına kıstırıp hemen alıp geliyordum. Artık çok sevdiğim futbol oyunlarına bile zaman ayırmıyor, hep bisikletime biniyordum.
***
Artık bisikletin arızalarını da kendim tamir etmeyi öğrenmiştim. Fren pabuçlarının erimesi ile tutmayan frenleri, önceleri ön tekerleğin çamurluğunun yanından ayağımı ön tekerleğe sürterek durdurmak yerine, bisiklet tamircisinden yeni fren pabuçları alıp tamiri kendim yapıyordum. Kolayca başarıyordum fren sistemini değiştirmeyi. Bazen zincir bozuluyor, diş kırıyor, onu da yine kendi çabamla bisiklet tamircilerine baka baka öğrendiğimden kendim tamir edebiliyordum.
Yine teker patladığında içindeki şambreli çıkarıp, leğen içine su doldurup patlağı buluyor ve satın aldığım yakayı yakarak zımpara ile hazırladığım patlak yeri yapıştırıp tamiri de başarıyordum. Her tamir sonrası bisiklet tamircisine harçlığımı vermediğimden paramın cebimde kalmasına seviniyor, kendime olan özgüvenim daha da pekişiyordu.
***
Bisiklet sürmek dışında başka bir şey yapmaz olmuştum. Bu duruma babam hemen el koydu. Sabahtan akşam dört-beşlere kadar ayakkabı boyacılığına gideceğimi, geldikten sonra bisiklete binebileceğimi söyledi. Babam çok sertti. Bir konuda karar almışsa kesin uygulardı. Aksi halde bir daha ne oyun oynayabilir ne de bisiklete binebilirdim.
Sabah erken sekiz-dokuz civarında boya sandığımı sırtıma alıp ayakkabı boyacılığına çıkıyor ve akşam saatlerine kadar ayakkabı boyacılığı yapıyordum. Önce sanayiye yakın olan evimizin yanından sanayi içindeki birkaç kahvehaneye uğruyor, sandığı kahvehanenin yanına bırakıyor, elimde terlik bağırarak içerde gezmeye başlıyordum, "boyyalim, boyyalim mi abi, badem yağlı" diyerek kahveyi turluyordum. Oradan biri bağırıyor "boyacı gel al şu ayakkabıları boya, badem yağ var değil mi?", "Var abi". Ayakkabıyı boyuyor paramı alıp, dilime pelesenk olan o sözle bağıra çağıra devam ediyorum yeni müşteri aramaya, "boyyalim, boyyalim mi abi, badem yağlı"...
 (Devam Edecek)