Rey; sonradan ortaya çıkan dînî bir problemin Kur'an ve sünnette açıkça bulunmaması durumunda İslâm'ın ruhundan hareket edilerek akıl ve kıyasla varılan sonuç ve çıkarılan hükümdür. 
Peygamberimizden sonra, İslâm devletinin sınırları genişleyip müslümanlar birçok yerlere dağılıp değişik toplumlarla iletişime geçince, problemler de çoğalmış ve bu problemlerin çözümü hususunda değişik içtihatların ortaya çıkması da kaçınılmaz olmuştu. İslâm âlimlerinin her bir grubu kendi görüş ve içtihadı için uygun deliller aramış ve farklı içtihatlarda bulunmuşlardır. Bunlardan naslara bağlı kalanlara "Ehli Hadis"  Nasların illetlerini inceleyip kıyas yoluyla yeni hükümler verme yolunu izleyenlere ise "Ehli Rey" adı verilmiştir. Sahabe ve Tabiînin ilk dönemlerinde bu anlamda kullanılan rey, tabiîn devrinin sonlarına doğru kıyası ifade etmek için kullanılmıştır.  
Ehli Rey fukahasının başı sayılan Ebu Hanife, içtihatlarında önce Kur'an a, onda bir hüküm bulamadığı zaman sünnete, sünnette de bulamazsa âlimlerin icmâını kabul ederdi. Bir konuda İcmâ da yoksa sahabelerin söz ve uygulamalarına bakardı. Sahabelerin ittifak ettikleri görüşü tartışmasız benimser, ihtilafa düşmeleri halinde onlardan birisinin görüşünü tercih ederdi. Aradığı sorunun cevabını burada da bulamadığı zamanda Kur an ve Sünnetin ışığı altında benzer çözüm yollarına bakmak ve kıyaslama yapmak sureti ile bir sonuca giderdi. Kıyas, Ebu Hanife'nin çok iyi kullandığı ve sıkça başvurduğu bir metoddur. 
Bizleri yoktan var eden, sayısız rızık ve nimetler, sağlık ve sıhhat veren, Yüce Rabbimiz peygamberler aracılığıyla sorumluluklarımızı bildirirken, problemlerimizi ve problemlerimizin çözüm yollarını da göstermiştir. Her hangi bir problemimiz olduğu zaman öncelikle müracaat edeceğimiz ana kaynaklar Kur an ve sünnettir. Bunlarda karşılık bulamadığımız zamanda İcmâ ve Kıyastır. İcmâ, Sonradan ortaya çıkan bir problemin peygamberimizin ashabı veya içtihat şartlarına haiz olan kişilerin görüş birliğine varmalarıdır. Peygamberimizden sonra ameli bir meselenin şer'i hükmü üzerinde, İslam müçtehitlerinin ittifak etmeleridir. Sahabeler karşılaştıkları yeni meseleler üzerinde içtihat yaparlardı. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer özellikle amme hukuku sahasında, istişareye başvurarak bir karara varıyorlardı. Peygamberimizde "Müslümanların güzel gördüğü şey Allah katında da güzeldir." (A. Hanbel, 1.379)
Her önüne gelen içtihat veya kıyas yapamaz. Bunu yapabilecek kişilerin her şeyden önce Müslüman olması, akıllı ve zeki olması, baskı altında olmaması, ayet ve hadislerdeki kelimeleri ve hitabı anlayabilecek kadar sarf, nahiv ve Arapça bilmesi, en azından Kur'an da ki hüküm ayetlerinin inceliklerini, genel ve özel anlamlarını ve sünnetle ilgili durumlarını bilmesi gerekir. Ana kaynak hadis kitaplarındaki hadisleri, rivayet yollarını, ravilerin derece ve hallerini de bilmesi gerekir ki doğru ve isabetli bir sonuca ulaşabilsin. Kıyas; Hakkında nas bulunan bir meselenin hükmünü, aralarında ki ortak illetten dolayı, hakkında nas bulunmayan meselenin hükmüne bağlamak anlamında bir fıkıh usulü terimidir. Dini hükümler ya doğrudan doğruya ayet veya hadislere veya kıyas metoduna dayanır. Peygamberimizde ümmetine Kur'an ve sünnetin ışığı altında akıl ve mantık yoluyla kıyas yapma metodunun yolunu göstermiştir. Hz. Ömer, Kadı Ebu Musa El Eşari'ye yazdığı mektubunda bir birine benzer şeyleri iyice tanı ve ona göre kıyas yap." 
Kur'an da "Ey iman edenler, Allah'a ve peygambere itaat edin… Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, Allah'a ve peygamberlere inanıyorsanız onu Allah'a ve peygambere havale edin" (Nisa 59) Bir şeyi Allah'a ve peygamberlere havale etmek, kitap ve sünnetin amaçlarını tam olarak bilmekle olur. Kur'an da şarap içmek haram kılınmıştır. "Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan içki ve kumar yoluyla ancak aramıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık (Bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?" (Maide 90-91) Kur'an ve sünnette ki şarapla ilgili hükme dayanarak sarhoşluk veren her türlü içkinin haram olduğu sonucuna varılmıştır. Bir kimse viski'nin haram olduğu ile ilgili bir hüküm yok o halde içilmesinde de bir mahsur yoktur diyemez. Adının değiştirilmesi onu helal kılmaz. Bazen de ben bir kadehle sarhoş olmuyorum, haram olur mu? Diyenler oluyor, hükümde "Sarhoş oluncaya kadar içebilirsiniz ondan sonrası haramdır" demiyor. Burada. Şarap benzetilen, sarhoşluk veren her türlü içki türleri ise benzeyendir. Sarhoşluk verme ise her iki nesnenin ortak özelliğidir. Hüküm ise sarhoşluk verici her türlü içkinin haram olmasıdır. Peygamberimiz Muaz bin Cebel'i Yemene vali olarak gönderirken, oraya gittiğinde sana bir takım sorular soracaklar. Neye göre nasıl cevap vereceksin? Muaz: Allah'ın kitabı ile. Peygamberimiz; Allah'ın kitabında bulamazsan? Muaz; Allah'ın elçisinin sünnetine göre hükmederim. Peygamberimiz: orda da bulamazsan, Muaz: Kur'an ve sünnetin ışığı altında, onların doğrultusunda benzer çözüm yollarına bakmak ve kıyaslama yapmak suretiyle bir sonuca varırım deyince, Peygamberimiz sevinir, memnun olur ve "Resulünün istediği doğrultuda (Muaz'a) cevap verdiren Allah'a hamt olsun" diye dua eder.
Günümüzde aklını ilah edinen ve her şeyi inkâr etmeyi ve yok saymayı bir maharet zanneden, başını M. İsyanoglunun çektiği öyle bir gurup türedi ki, ne Peygamber tanıyorlar ne ashâb, ne de saygıları var, ne mezhep tanıyorlar ne ilim ve ilim adamı, ne tasavvuf kabul ediyorlar nede mürşit. Namazdan, oruçtan, infaktan da hiç bahsetmezler, tek bildikleri şey ise inkâr ve tekfir. Aklımızı Kur an ve sünneti referans alarak kullanırsak bir anlam ifade eder. Aksi takdirde ise bunların yaptıkları gibi heva ve heveslerimizi tatmin etmiş oluruz. Kıyas kapısı ehliyet ve liyakat sahibi samimi, iyi niyetli ilim erbabı için her zaman açıktır. Müslümanlar tarih boyunca da, değişen ve gelişen dünyamızda, yeni ortaya çıkan problemleri Kur'an ve sünneti referans alarak çözmüşlerdir.
Peygamberimiz; "Ya öğrenen, ya öğreten, ya dinleyen, ya da onları seven olunuz. Beşincisi olursanız helak olursunuz" buyurmuştur.