İs­lam fert­le­rin ha­yat­la­rı­nı an­lam­lı kı­lan, dün­ya ve ahi­ret ha­ya­tı­nı bir­lik­te dü­zen­le­ye­rek on­la­ra meş­ru­iyet ka­zan­dı­ran, ila­hi va­hiy kay­nak­lı bil­gi­ye da­ya­lı inanç sis­te­mi­dir.  
Da­ha ön­ce ki ya­zı­la­rı­mız­da di­ni­miz ka­dar ak­la ve il­me de­ğer ve­ren bir baş­ka din ve­ya sis­te­min ol­ma­dı­ğı­nı ifa­de et­miş­tik. İla­hi va­hiy in­san ak­lı­nı mu­ha­tap ala­rak hi­tap­ta bu­lu­nur. Kur'an da; ce­ha­le­te, şüp­he­ye, zan­na ve ve­him­le­re yer ve­ril­me­ye­rek ak­lın, ima­nın göl­ge­sin­de de­ğer­len­di­ril­me­si is­ten­miş­tir. He­va ve he­ves­le­re, ge­le­nek ve gö­re­nek­le­re, yer­le­şik kül­tür­le­re gö­re ha­re­ket edil­me­me­si vur­gu­la­na­rak, vah­yin ışı­ğın­da sor­gu­la­ma ya­pıl­mak su­re­tiy­le ak­lı ve bil­gi­yi ak­tif bir şe­kil­de kul­lan­ma­mız is­ten­miş­tir. 


Kur'an da "On­la­ra, ge­lin Al­lah'ın in­dir­di ki­ta­ba ve pey­gam­be­ri­ne uyun de­nil­di­ğin­de, ata­la­rı­mı­zı üze­rin­de bul­du­ğu­muz yo­la uya­rız der­ler.Ya ata­la­rı hiç­bir şey bil­mi­yor ve doğ­ru yol üze­rin­de bu­lun­mu­yor ise­ler de mi?" (Mâide 104) "On­la­ra 'Al­lah'ın in­dir­di­ği­ne uyun' den­di­ğin­de: Ha­yır, biz ba­ba­la­rı­mı­zı üze­rin­de bul­du­ğu­muz yo­la uya­rız, der­ler. Ya şey­tan, on­la­rı alev­li ate­şin aza­bı­na ça­ğı­rı­yor idi ise de­mi!" (Lok­man 21)  Kö­rü kö­rü­ne kör bir ta­as­sup içe­ri­sin­de, böy­le gör­düm böy­le ina­nı­rım, böy­le ya­şa­rım de­me­yin. Ak­lı­nı­zı ve ira­de­ni­zi kul­la­nın, doğ­ru­la­rı bu­la­bil­mek ve ger­çek­le­ri gö­re­bil­mek için gay­ret gös­te­rin me­sa­jı ve­ril­mek­te­dir.


Ben­zer ayet­ler­de ise:  "De ki: Ey in­san­lar! Si­ze Rab­bi­niz­den Hak (Kur'an) gel­miş­tir. Ar­tık kim doğ­ru yo­la ge­lir­se, an­cak ken­di­si için ge­le­cek­tir. Kim de sa­par­sa, o da an­cak ken­di aley­hi­ne sa­pa­cak­tır. Ben si­zin üze­ri­ni­ze ve­kil de­ği­lim. (Sa­de­ce teb­liğ et­mek­le me­mu­rum)." (Yu­nus 108)  "Siz, hiç­bir şey bil­mez­ken Al­lah, si­zi ana­la­rı­nı­zın kar­nın­dan çı­kar­dı; şük­re­de­si­niz di­ye si­ze ku­lak­lar, göz­ler ve kalp­ler ver­di." (Nahl 78)  "Hal­bu­ki on­la­rın bu hu­sus­ta hiç bil­gi­le­ri yok­tur. Sa­de­ce zan­na uyu­yor­lar. Zan ise ha­ki­kat­ler kar­şı­sın­da bir an­lam ifa­de et­mez. Onun için sen bi­zi an­mak­tan yüz çe­vi­ren ve dün­ya ha­ya­tın­dan baş­ka bir şey is­te­me­yen kim­se­le­re yüz ver­me. İş­te on­la­rın eri­şe­bi­le­cek­le­ri bil­gi bu­dur. Şüp­he­siz ki se­nin Rab­bin, evet O, yo­lun­dan sa­pa­nı da­ha iyi bi­lir; O, hi­da­yet­te ola­nı da çok iyi bi­lir." (Necm 28-29-30), "And ol­sun, biz cin­ler ve in­san­lar­dan bir­ço­ğu­nu ce­hen­nem  için ya­rat­mı­şız­dır. On­la­rın kalp­le­ri var­dır, on­lar­la kav­ra­maz­lar; göz­le­ri var­dır, on­lar­la gör­mez­ler; ku­lak­la­rı var­dır, on­lar­la işit­mez­ler. İş­te on­lar mah­luk­lar gi­bi­dir; hat­ta da­ha da şaş­kın­dır­lar. İş­te asıl ga­fil­ler on­lar­dır." (Araf 179) "(Se­ni ya­lan­la­yan­lar) hiç yer­yü­zün­de do­laş­ma­dı­lar mı? Zi­ra do­laş­sa­lar­dı el­bet­te dü­şü­ne­cek kalp­le­ri ve işi­te­cek ku­lak­la­rı olur­du. Ama ger­çek şu ki, göz­ler kör ol­maz; lâkin gö­ğüs­ler için­de­ki kalp­ler kör olur." (Hacc 46) 


Mek­ke müş­rik­le­ri ba­zen açık­tan ba­zen de giz­li­ce pey­gam­be­ri­mi­ze ge­len ila­hi vah­yi din­li­yor­lar­dı. Fa­kat ila­hi me­sa­jı ka­bul et­me­me ko­nu­sun­da ön yar­gı­lı ve pe­şin hü­küm­lü idi­ler. Gö­nül­le­ri­ni ila­hi vah­ye kar­şı ka­pat­tık­la­rı için Kur'an-ın söy­lem­le­ri on­la­ra ne ka­dar ma­kul ve man­tık­lı gel­se de inanç­la­rı­nı ve ya­şan­tı­la­rı­nı de­ğiş­ti­rip, ön yar­gı­la­rı­nı bir tür­lü yı­ka­mı­yor­lar­dı. Ba­zen gü­nü­müz­de de ben­zer şey­le­re şa­hit ol­mak­ta­yız. 


Yü­ce Rab­bi­mi­zin isim­le­rin­den bi­ri­de her şe­yi bi­len an­la­mın­da 'İlim'dir. İl­min zıt­tı ve­ya kar­şı­tı ise bil­gi­siz­lik­tir ve ce­ha­let­tir. Pey­gam­be­ri­miz­den ön­ce ki dö­ne­me ca­hi­li­ye ça­ğı den­me­si­nin se­be­bi ise in­san­la­rın dü­şün­me­den ve ak­li me­le­ke­le­ri­ni kul­lan­ma­dan kö­rü kö­rü­ne kör bir ta­as­sup içe­ri­sin­de ata­la­rın­dan ka­lan bir ta­kım sap­lan­tı­la­ra bağ­lan­ma­la­rı ve her tür­lü ah­lak­sız­lı­ğın meş­ru ha­le gel­me­siy­di. Tev­hit inan­cı ta­ma­men or­ta­dan kalk­mış­tı. Ken­di el­le­riy­le yap­tık­la­rı put­la­rı Al­lah ile ara­la­rın­da ara­cı kıl­dık­la­rı­nı söy­lü­yor, ka­dın­la­rı uğur­suz ka­bul ede­rek ma­sum kız ço­cuk­la­rı­nı di­ri ola­rak kum­la­ra gö­mü­yor­lar­dı. Kur'an da: " On­lar­dan bi­ri­ne bir kı­zı ol­du­ğu ha­ber ve­ril­di­ğin­de içi öf­ke ile do­la­rak yü­zü sim­si­yah ke­si­lir! Ken­di­si­ne ve­ri­len kö­tü müj­de (!) yü­zün­den halk­tan giz­le­nir. Şim­di onu, aşa­ğı­lan­mış ola­rak ya­nın­da tu­ta­cak mı, yok­sa top­ra­ğa mı gö­me­cek? Bak, ne kö­tü hü­küm ve­ri­yor­lar!" (Nahl 58-59)  İn­san­lar asil­ler ve kö­le­ler di­ye sı­nıf­la­ra ay­rıl­mış­tı. Bir kıs­mı­na kö­le dam­ga­sı vu­ru­la­rak in­san onu­ru ayak­lar al­tı­na alın­mış­tı. Vb. şey­ler­den do­la­yı o dö­ne­me ca­hi­li­ye ça­ğı den­miş­tir.  Kur'an-ın ila­hi me­sa­jı ile in­san­lık zu­lüm ve hak­sız­lık­lar­dan kur­tu­la­rak hak ve ada­let te­cel­li et­miş, ila­hi vah­yin ışı­ğın­da akıl­lar ön pla­na çı­ka­rı­la­rak in­san­ca bir ya­şam ta­zı şe­kil­len­di­ri­le­rek her alan­da gü­zel me­sa­fe­ler kat edil­miş­tir. 


Al­lah'ın il­mi son­suz­dur. Sı­nır­sız­dır ve her şe­yi de ku­şat­mış­tır. İn­san­la­rın son­ra­dan ka­za­nı­lan ilim­le­ri gi­bi de­ğil­dir. Hiç­bir şey onun il­mi­nin ve kud­re­ti­nin dı­şın­da da de­ğil­dir.  Eze­li ve ebe­di il­mi ile kalp­ler­de giz­li olan­la­rı bi­le bi­lir. "Sö­zü­nü­zü is­ter giz­le­yin, is­ter açı­ğa vu­run; bi­lin ki O, kalp­le­rin için­de­ki­ni bil­mek­te­dir. Hiç ya­ra­tan bil­mez mi? O, en in­ce iş­le­ri gö­rüp bil­mek­te­dir ve her şey­den ha­ber­dar­dır." (Mülk 13-14) Yü­ce Rab­bi­mi­zin il­min­den hiç­bir şe­yin giz­li kal­ma­ya­ca­ğı, onun in­san­la­rın bü­tün yap­tık­la­rı­nı ve ge­le­cek­te ya­pa­cak­la­rı­nı bil­di­ği bir­çok ayet­te zik­re­dil­mek­te­dir. "Ne za­man sen bir iş­te bu­lun­san, ne za­man Ku­ran'dan bir şey oku­san ve siz ne za­man bir iş ya­par­sa­nız, o işe dal­dı­ğı­nız za­man biz mut­la­ka üs­tü­nüz­de şa­hi­diz­dir. Ne yer­de ne gök­te zer­re ağır­lı­ğın­ca bir şey Rab­bin­den uzak (ve giz­li) kal­maz. Bun­dan da­ha kü­çü­ğü ve da­ha bü­yü­ğü yok­tur ki apa­çık ki­tap­ta (levh-i mah­fuz­da) bu­lun­ma­sın." (Yu­nus 61) "Gay­bın anah­tar­la­rı Al­lah'ın ya­nın­da­dır; on­la­rı O'ndan baş­ka­sı bil­mez. O, ka­ra­da ve de­niz­de ne var­sa bi­lir; O'nun il­mi dı­şın­da bir yap­rak bi­le düş­mez. O ye­rin ka­ran­lık­la­rı için­de­ki tek bir ta­ne­yi da­hi bi­lir. Yaş ve ku­ru ne var­sa hep­si apa­çık bir ki­tap­ta­dır." (Enam 59) 
Dü­şü­nen araş­tı­ran, ak­lı­nı Kur an ve Sün­ne­tin ışı­ğı al­tın­da kul­la­nan ve ib­ret na­za­rı ile çev­re­si­ne ba­kan her in­san bak­tı­ğı ve gör­dü­ğü her şey­de, gö­re­bil­me ba­si­re­ti­ne sa­hip ise Rab­bi­mi­zin aza­me­ti­ni, kud­re­ti­ni, gü­cü­nü ve son­suz il­mi­ni de gö­rür. İd­rak­ler kö­rel­diy­se ona da hiç­bir şey te­sir et­mez.