Temeli ilme ve irfâna dayanan islam kültürünün merkezinde insan ve hizmet anlayışı yatar. Müslüman, Kur'an 'da şöyle tarif edilir "İnsanlar için ortaya çıkarılan iyiliği buyuran, kötülükten alıkoyan, Allaha inanan hayırlı bir topluluktur" (Âl-i İmran110)  Peygamberimizde "İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olanıdır." buyurmuştur.                                                                           
Atalarımız bu ve benzeri ilahi emirler doğrultusunda hareket ederek, insanlara hizmeti ön planda tutup, gittikleri yerlere ilim, mimari, medeniyet ve adaleti götürerek, toplumların sevgi ve güvenlerini kazanmışlardır. Çünkü İslam kültürünün temelinde ilim, irfan ve hizmet anlayışı yatar. Osmanlı üç kıtada at koştururken amaç, gittikleri yerlerin yer altı ve yer üstü zenginliklerini sömürmek değil, onlara ahlaki güzellikleri ve ilim hizmetlerini sunmaktı. Her gittikleri yere camiler, kütüphaneler, hanlar, hamamlar, yoksulları doydurmak için aş evleri, çeşmeler, köprüler vb. hizmetleri götürmüşlerdir. Bosna savaşında Sırpların havan topları ile bir ayağının zarar gördüğü Mostar köprüsünün 1566 yıldan butarafa hala hizmet verdiğini gördük. Bu gün ki beton arma binaların yaklaşık bir asırlık ömrü var. Yaklaşık 500 yıl önce o günün şartları ve teknolojisi ile yapılan cami, köprü ve külliyeler hala hizmet veriyor.                                                                                                                                                         
İslam coğrafyasının neresine giderseniz gidin Osmanlı ve Selçuklunun hizmet izlerini (ulu camilerini, içinde binlerce kitabı ile kütüphanelerini, çeşmelerini, yolcuların konaklaması için yapılan hanlarını ve hamamlarını) görmek mümkündür. Batı kültürünün temelinde ise sömürgecilik anlayışını görürsünüz. Bugünde bunun canlı örneklerine şahit olmaktayız. Osmanlıyı, batılılar bir takım entrikaları sonucunda cihan harbine dâhil etmek suretiyle böldüler, masa başında parçaladılar ve Osmanlı coğrafyası üzerinde, Susturması, sindirilmesi, yer altı ve yer üstü kaynaklarının kolayca sömürülmesi için o beş milyon km devasa ülke üzerinde küçük küçük devletçikler oluşturarak altı ayda param parça ettiler. Başlarına da kendi kültürleri ile yetiştirdikleri halktan kopuk, kukla, yerli besleme diktatörler bıraktılar. En son bağımsızlığını kazanan ülkelerden birisi Cezayir'dir. Fransızlar çekildikten sonra geride kan, gözyaşı ve zülüm bıraktılar. Suriye'de, Irak'ta, Libya'da ve Mısır'da oynanan oyunlara hep beraber şahit olduğumuz gibi, 1990'lı yıllarda da prof. Abbas Medeninin partisi FİŞ seçimlerden büyük bir zaferle çıkınca, Fransa'nın yönlendirmesi ile halkın iradesine tekrar pranga vurularak susturuldu. Filistin de Hamas halkın iradesiyle seçildi İsrail insanların üzerine tonlarca bomba yağdırdı. Masum yüzlerce insanı katletti. Batı ise İsrail meşru hakkını kullanıyor demişti. Batılılar Cezayir, kuzey Afrika ve Tunus'un sadece zenginliklerini değil, burada yaşayanların benliklerini ve islâmî kimliklerini de yok ettiler. Kısa bir süre Fransız etkisinde kalan kuzey Afrika diliyle kültürüyle hala bu etkiden kurtulamamıştır. Osmanlı da ise hiç kimse kimliğinden bir şey kaybetmemiştir. 
1978'li yıllarda İran da 17 ay süren bir halk ayaklanması oldu ve 65 bin kişi öldü. ABD ve Avrupa Şah Rıza Pehlevi'nin yanında yer aldılar. Devrim gerçekleştikten sonra İran şah'ı Mısıra kaçtı. ABD, Şah döneminde İranın ABD bankalarındaki paralarına el koyarak o paraları dondurdum dedi. Bunun üzerine Ünv. Öğrencileri İran'da ki ABD büyükelçiliğini basarak 70 civarındaki elçilik görevlilerini rehin alarak, el konulan paraları verilinceye kadar bırakmayacaklarını söylediler. O zaman ki ABD Devlet Başkanı Carter rehineleri kurtarma operasyonu yaptı. İran da kendi helikopteri ile bir uçağı çarpıştı. Dokuz ölü vererek geri döndüler. Bu olaydan sonra ABD Saddam Hüseyin'i İran'a saldırtarak Halkları Müslüman iki kardeş ülkeyi sekiz yıl vuruşturdu. Her iki taraftan da birer milyonun üzerinde insan öldü. Kazanan taraf olmadı. Sekiz yıl boyunca ABD'si İngiltere'si Fransa'sı Rusya'sı, Çin'i silah satarak milyarlar kazandılar. Açıktan Irak'a para ve silah desteği sağlarlarken gizli yollardan İran'a da silah sattıkları ortaya çıktı. Buradaki amaç savaşın süresini uzatarak onları daha fazla sömürmekti. İnsanların ölmesi, şehirlerin harabe olması, kültürel değerlerin yok olması onların umurunda bile değildir. Adalettir, özgürlüktür, insan haklarıdır bunlar sadece kendileri için geçerlidir. Önemli olan onların menfaat ve çıkarlarıdır. Bu arada Irak'a 225 adet de, İran'a karşı kullanması için uzak menzilli patriot füzesi verdiler. Irak bunlardan sekiz tanesini atarak Bağdat'tan Tahranı vurmaya başladı. Nihayetinde ABD'nin dahli olmadan iki ülke anlaşarak savaşı durdurdular. Fakat hesapta olmaya bir şey vardı. İran'a atılması için verilen 200den fazla patriot füzesi Irak'ın elinde kaldı. Onlara göre buda ileride İsrail için tehlike arz edebilirdi. Yeni bir senaryo yazarak Saddam'a dediler ki Kuveyt ve Suudi Arabistan sana savaş tazminatı ödemesi lazım çünkü sen onlar adına da savaştın. Onlar ise bu tazminatı kabul etmediler. Saddam da Kuveyt'i işgal etti. ABD senaryosunu uygulamaya koydu. Savaş gemilerini körfeze yığdı ve Saddam'a Kuveyt den çıkması için 15 Ocak1991'e kadar süre verdi. Hem ileride İsrail için tehlike gördüğü füzeleri imha etti, hem de Irak üzerine 80 bin ton bomba attı. Masrafını da fazlası ile savaş tazminatı olarak Kuveyt ve S.Arabistan'dan aldı. Artık bu oyunlar gizlenemiyor ve mızrak çuvala sığmıyor.                                                                            
İslam dünyasının birçok ülkesinde insanların korkutulduğu, sindirildiği bir gerçek. Batılıların bütün hesapları bir takım entrikalarla mezhep taassubunu ve etnik ırkçılığı öne çıkararak karışıklık çıkarıp insanları ilimden ve irfandan uzaklaştırmak sureti ile halkı Müslüman ülkelerin yer altı zenginliklerini sömürüp, İsrail'in güvenliğini sağlamaktır.    
Korkuları ise Müslüman ülkelerde insanların özlerine dönerek, birlik ve beraberliği sağlamaları, halkların iradelerinin hâkim olması, yanlışlara ve zulümlere dur demeleridir.