Ta­rih bo­yun­ca müs­lü­man­la­rın en çok özen­le üze­rin­de dur­duk­la­rı ko­nu­la­rın ba­şın­da, bil­gi­ye da­ya­lı göz­lem ve de­ney­ler­le so­nu­ca ulaş­mak ol­muş­tur. Bu da po­zi­tif bi­lim ala­nın­da önem­li ge­liş­me­le­ri hız­lan­dır­mış­tır.                                                                                                                                                                    
Baş­lan­gıç dö­nem­le­rin­de ilim­ler iç içe idi. Da­ha son­ra­la­rı branş­laş­ma ola­yı baş­la­mış­tır. Branş­laş­ma­dan ön­ce­si­ne bak­tı­ğı­mız za­man, bir ilim ada­mı­nın hem İs­la­mi ilim­ler ko­nu­sun­da ile­ri de­re­ce­de bil­gi ve eser­ler sa­hi­bi, hem­de de­ği­şik dü­şün­ce ve bi­lim ko­nu­la­rın­da önem­li ça­lış­ma­lar ya­pa­rak önem­li gö­rüş­ler, bu­luş­lar or­ta­ya  koy­du­ğu­nu gör­mek­te­yiz. Hem fel­se­fe ala­nın­da hem­de tıp ala­nın­da ve­ya fi­zik kim­ya gi­bi alan­lar­da önem­li bu­luş­la­ra im­za ata­rak bir­çok eser­le­ri hiz­me­te sun­duk­la­rı­nı gö­rü­yo­ruz. Me­se­la Ebu Be­kir RÂZİ İs­lam dün­ya­sın­da ye­ti­şen en bü­yük fi­lo­zof­lar­dan bi­ri­si­dir. Bu ko­nu­da önem­li fi­kir­ler ve eser­ler or­ta­ya koy­muş­tur. Di­ğer ta­raf­tan ise tıp­la il­gi­li 50'ye ya­kın ese­ri ka­le­me al­mış­tır. En bü­yük ese­ri ise 20 cil­di bu­lan HÂVİ (Her şe­yi İçi­ne Alan) isim­li tıp an­sik­lo­pe­di­si­dir. Tıp ta­ri­hi, tıp di­li ve önem­li bu­luş­lar açı­sın­dan bir ha­zi­ne de­ğe­rin­de olan bu eser, de­fa­lar­ca La­tin­ce­ye çev­ril­miş ve ba­tı üni­ver­si­te­le­ri­nin önem­li bir kay­na­ğı ol­muş­tur. "Çi­çek has­ta­lı­ğı ve kı­za­mık" hak­kın­da yaz­dı­ğı eser ise bü­yük bir önem arz et­mek­te­dir. Râzi'nin ame­li­yat tek­nik­le­ri, ateş­li has­ta­la­rın ateş­le­ri­nin dü­şü­rül­me­si ve ana­to­mi, fiz­yo­lo­ji ko­nu­la­rın­da da önem­li eser­le­ri­ni gö­rü­yo­ruz. 


İbn-i Si­na hem bü­yük bir fi­lo­zof hem de dün­ya ça­pın­da ta­nı­nan ve bi­li­nen bü­yük bir tıp bil­gi­niy­di. Yaz­mış ol­du­ğu "El Ka­nun Fit Tıp" ad­lı ese­ri ba­tı­lı­lar ta­ra­fın­dan 15 de­fa La­tin­ce­ye çev­ri­le­rek 19. Yüz­yı­lın baş­la­rı­na ka­dar tıp öğ­re­ti­min­de kul­la­nıl­mış­tır. Ba­tı­lı bir tıp bil­gi­ni­nin de­yi­mi ile bu eser "Or­ta­çağ tıp dün­ya­sı­nın İn­ci­li ol­muş­tur."  En­dü­lüs'te ye­ti­şen Ebul Ka­sım Ez-Zeh­ra­vi ise Müs­lü­man cer­rah­la­rın en ön­de ge­len­le­rin­den bi­riy­di. Ki­ta­büt Tas­rif ad­lı Cer­ra­hi­ye'ye da­ir ese­rin­de pek çok ame­li­yat ale­ti­nin res­mi yer alır. Bu eser de ba­tı dil­le­ri­ne çev­ril­miş­tir.  Ame­li­yat­lar­da di­kiş mal­ze­me­si ola­rak hay­van ba­ğır­sa­ğı­nı da ilk de­fa o kul­lan­mış­tır. Ka­dın ve ço­cuk has­ta­lık­la­rı üze­rin­de de önem­li in­ce­le­me ve araş­tır­ma­lar da yap­mış­tır. İs­lam dün­ya­sın­da 10. Asır­da ilk kez ame­li­yat­lar­da anes­te­zi, ya­ni has­ta­yı ba­yıl­ta­rak ve­ya (Lo­kal de­ni­len) ope­ras­yon ya­pı­la­cak böl­ge­yi uyuş­tu­ra­rak ame­li­yat et­me yön­te­mi­ni ise Ali bin İsa ger­çek­leş­tir­miş­tir. Kü­çük kan do­la­şı­mı­nı ilk keş­fe­den dok­tor ise İb­nü'n Ne­fis'dir. Yaz­mış ol­du­ğu Mûcez (Öz­lü Bil­gi­ler) Tıp ko­nu­sun­da baş­vu­ru­lan önem­li kay­nak­lar­dan bi­ri ol­muş­tur. 


Ali İb­ni Ab­bas ise Me­lik'in ki­ta­bı adıy­la yaz­mış ol­du­ğu önem­li ese­rin­de tıp ta­ri­hi üze­rin­de dur­duk­tan son­ra bir dok­tor için ge­rek­li bü­tün pra­tik bil­gi­le­ri sis­tem­li bir şe­kil­de or­ta­ya koy­muş­tur. Ebul Ha­san Et Ta­be­ri'de in­san vü­cu­dun­da olu­şan has­ta­lık­la­rı ay­rın­tı­lı bir şe­kil­de sı­nıf­lan­dır­dık­tan son­ra te­da­vi yol­la­rı­nı da gös­ter­miş­tir. O dö­nem­de is­lam dün­ya­sın­da tıp ile il­gi­li teo­rik bil­gi­ler med­re­se­ler­de, uy­gu­la­ma­lı bil­gi­ler ise has­ta­ne­ler­de öğ­re­ti­lir­di. Geç­miş kül­tür­le­rin tıb­ba da­ir tec­rü­be­le­ri­nin, Müs­lü­man­lar ta­ra­fın­dan alı­na­rak İs­lam tıb­bı­nın ge­liş­me­sin­de "Cün­dü­şa­pur Med­re­se­si",  "Da­rul Hik­me" ve "Bey­tül Hik­me" önem­li rol­ler üs­len­miş­ler­dir. İs­lam dün­ya­sın­da ilk tam te­şek­kül­lü has­ta­ne Ha­li­fe Ha­run Re­şit ta­ra­fın­dan Bağ­dat'ta ku­rul­muş­tur. Son­ra ki yıl­lar­da ise be­lir­li mer­kez­ler­de tam te­şek­kül­lü has­ta­ne­ler ku­rul­ma­ya de­vam et­miş­tir. Şi­fa­ha­ne ve­ya Da­rüş­şi­fa gi­bi isim­ler­le anı­lan bu ku­rum­lar ge­nel­lik­le bir kül­li­ye için­de yer al­mış­lar­dır.


Özel­lik­le 9. Asır­dan iti­ba­ren İs­lam dün­ya­sın­da baş­ta tıp ol­mak üze­re önem­li ge­liş­me­ler ya­şa­nıp, önem­li bu­luş­la­ra im­za­lar atı­lır­ken, ba­tı dün­ya­sın­da ise tam bir ka­ran­lık dö­nem ya­şan­dı­ğı­nı gö­rü­yo­ruz. Ga­li­leo dün­ya dö­nü­yor de­di­ği için 9 yıl en­gi­zis­yon mah­ke­me­le­rin­de yar­gı­lan­dık­tan son­ra, yar­gıç­lar bu son mah­ke­men ola­cak eğer yi­ne ay­nı şey­le­ri söy­ler­sen idam fer­ma­nı­nı ve­re­ce­ğiz, bi­ze mah­ke­me­nin son­lan­dı­rıl­ma­sı için bas­kı var der­ler. Ga­li­leo ise ge­lin yap­mış ol­du­ğum te­les­ko­pum­la dün­ya­nın yu­var­lak ol­du­ğu­nu ve dön­dü­ğü­nü si­ze is­pat ede­yim der ama yar­gıç­lar ka­nun ada­mı ol­duk­la­rı­nı ve mev­cut ka­nun­la­ra gö­re hü­küm ver­mek zo­run­da ol­duk­la­rı­nı, sa­vun­du­ğu şe­yin kar­şı­lı­ğı­nın ise idam ol­du­ğu­nu söy­le­miş­ler­dir. O da ölüm­den kur­tul­mak için ter­si­ne bir söy­lem­de bu­lu­nun­ca mah­ke­me ra­hat bir ne­fes ala­rak Ga­li­le'yi be­ra­at et­ti­rir. Ga­li­le'nin be­rat son­ra­sı ken­di ken­di­si­ne mı­rıl­da­na­rak "Siz ve ben ne ka­dar Dün­ya dön­mü­yor der­sek di­ye­lim, her şe­ye rağ­men yi­ne­de dün­ya dö­nü­yor." Sö­zü meş­hur­dur.  
Ba­tı da o dö­nem­de ki du­ru­mu gör­mek için şu ör­nek il­ginç­tir. Usa­me bin Mun­kız "El İti­bar" isim­li ese­rin­de şu ola­yı an­la­tır. "Ba­tı­lı­lar am­cam Me­mun'dan (Ab­ba­si ha­li­fe­si) bir dok­tor is­te­di­ler. O da bir dok­tor gön­der­di ama çok kı­sa za­man son­ra ge­ri dön­dü. Am­cam dok­to­ra se­ni bu ka­dar er­ken bek­le­mi­yor­duk de­yin­ce, şu il­ginç ola­yı an­lat­tı der. 'Ba­na aya­ğın­dan ya­ra­lı olan bir sü­va­ri­nin aya­ğı­nın iyi­leş­ti­ril­me­si gö­re­vi ve­ril­di, tam iyi­leş­tir­mek üze­rey­dim ki, Hı­ris­ti­yan bir dok­tor ge­le­rek has­ta­nın aya­ğı­na şöy­le bir bak­tı ve bu ayak der­hal ke­sil­me­si la­zım di­ye­rek aya­ğı kes­tir­di. Has­ta kan kay­bın­dan gö­zü­mün önün­de öl­dü. Bu ara­da bir­de sa­ra­lı (Halk ara­sın­da cin tut­ma­sı ola­rak bi­li­nen) bir ka­dın ge­ti­ril­di. Ona da bu­nun ba­şın­da cin var di­ye­rek saç­la­rı­nı us­tu­ra ile ka­zı­dı. Has­ta­lı­ğı geç­me­yin­ce cin bey­ni­ne gir­miş onu ora­dan çı­kar­mam la­zım de­di. Ci­ni çı­ka­ra­ca­ğım der­ken ka­dın­ca­ğı­zın bey­ni­ni çı­kar­dı ve oda ora­da öl­dü. Bu­nun üze­ri­ne da­ha faz­la da­ya­na­ma­dım ve ora­yı terk et­tim.' de­di". di­yor. 


Ta­rih­çi Cor­ci Zey­dan ise: Müs­lü­man yö­ne­ti­ci­le­rin tam te­şek­kül­lü has­ta­ne­le­rin ku­ru­la­bil­me­si için her tür­lü imkânı se­fer­ber et­tik­le­ri­ni, has­ta­ne­le­rin son de­re­ce te­miz, ter­tip­li ve dü­zen­li ol­du­ğu­nu, bu­la­şı­cı has­ta­lık­la­ra ya­ka­la­nan­lar için ay­rı ko­ğuş­lar ya­pıl­dı­ğı­nı, has­ta­ne­le­rin ay­nı za­man­da bir araş­tır­ma mer­ke­zi ol­du­ğu­nu ya­zar. Yi­ne sul­tan Mah­mut dö­ne­min­de kırk de­ve ile çe­ki­len bir sey­yar has­ta­ne­nin ol­du­ğu­nu da yaz­mış­tır.  İs­lam dün­ya­sı­nın ner­dey­se bü­tün kent­le­rin­de bü­yük has­ta­ne­ler ku­ru­la­rak baş­ta akıl has­ta­lık­la­rı ol­mak üze­re, dün­ya­nın bir­çok ye­rin­de "cin çarp­mış" de­ne­rek akıl has­ta­la­rı en kö­tü mu­ame­le­le­re ta­bi tu­tu­lur­ken, İs­lam has­ta­ne­le­rin­de mü­zik, spor vb. uy­gu­la­ma­lar­la ve her tür­lü has­ta­lık bi­lim­sel yol­lar­la ele alı­na­rak te­da­vi edil­miş­tir.


Hı­ris­ti­yan dün­ya­sın­da bir­çok alan­da ör­nek­ler­de ol­du­ğu gi­bi tam bir ka­ran­lık dö­nem ya­şa­nır­ken,"Hiç bi­len­ler­le bil­me­yen­ler bir olur mu?" "Kı­ya­met gü­nü ilim sa­hip­le­ri­nin de­re­ce­le­ri­ni art­tı­ra­ca­ğız." ila­hi emir­le­ri­nin ge­re­ği ola­rak Müs­lü­man­lar ça­lış­mış­lar ve bir­çok alan­da bu­luş­lar ya­pa­rak in­san­lı­ğa bü­yük hiz­met­ler sun­muş­lar­dır.