"Kaderi yanlış anladık biz. 'Kısmetse gelir' dedik. Kur'an 'İnsana sadece çalışmasının karşılığı vardır'  dedi. Biz 'Alnında yazılan olur' dedik. Kur'an 'Biz her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık' dedi. Sonrada, kendi beceriksizliğimize kader deyip ağladık" diyor. 


Müslümanları İslam'dan uzaklaştırmak için elinden gelen her şeyi yapan, Müslümana yakışmayan mağrur bir eda ile bir çok şeyi inkar ederek yok sayan, ayetleri istediği gibi aslî mecraından saptırarak çarpıtan o meşhur zat. Gerçekten kaderi böylemi anlamalıyız. Veya İslam'ın- Kur'an'ın kader anlayışı böylemidir? Yoksa bu tür söylemler yıllar önce söylenen ve savunucusu kalmayan mutezilenin görüşlerinin değişik bir versiyonumu. Kur'an'daki kader mefhumunun inceliklerini anlayamayan veya araştırma zahmetine katlanmayan birçok insanda,  yahu adam doğru söylüyor diyerek bu akıntıya kapılabiliyor.


Halbuki kaza ve kadere iman, Yüce Allah'ın ilim, irade, kudret ve tekvin sıfatlarına inanmak demektir.  Kader kelimesi Kur'an da birçok yerde geçer. Yüce Allah'ın evreni ve evrendekileri yaratması ile ilgili olarak kullanılan bir kavramdır. Allah(c.c) evreni ve içindeki varlıkları yaratırken onlara belirli özellikler vermiştir. Bu özellikler sayesinde varlıklar Mevla'nın kendisine gösterdiği şekilde hareket etmekte ve kâinatta mükemmel bir uyum ve düzen hüküm sürmektedir. "Biz her şeyi bir hesaba göre yarattık" (Kamer 49) Ölçü, düzen ve uyum anlamlarına gelen kader, tüm varlıkları, gezegenleri, güneş sistemini, dünyadaki doğal hayatı, hayvanları, insanları vb her şeyi kapsamı içine alır. Zira bu varlıkların tamamı Allah'ın (c.c) yattığı ve biçim verdiği şekilde varlıklarını sürdürmektedirler. Cenab-ı Hak dünyanın sonuna kadar meydana gelecek büyük küçük her şeyi, bütün hâdiseleri ezelde takdir etmiştir. Neyin, nerede, nasıl meydana geleceğini bir ölçü ve esasa göre takdir buyurarak programlamıştır.


Diğer bazı ayetlerde ise; "Allah, onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir" (Bekara 255) "Yeryüzünde vuku bulan ve başınıza gelen bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitaba (levh-i mahfuza) yazmış olmayalım…" (Hadid 22) "De ki: "Hiçbir zaman bize Allah'ın bizim için takdir ettiğinden başkası dokunmaz. O bizim Mevla'mızdır. Müminler yalnızca Allah'a tevekkül etsinler." (Tevbe: 51) "…Ömrü uzayanın ömrünün uzaması da, ömrü kısalanın ömrünün kısalması da kitapta yazılmıştır..." (Fâtır:11)  "Allah'ın izni olmayınca hiç bir musibet isabet etmez. Kim Allah'a inanırsa, Allah onun kalbini doğruya götürür. Allah her şeyi bilendir." (Teğabun:11) "Yeryüzünde rızkı Allah'a ait olmayan hiçbir canlı yoktur. O, onların karar kıldıkları yerleri de, emaneten durdukları yerleri de bilir. Onların hepsi apaçık bir kitaptadır." (Hûd:6) "Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır." (Enam 59)


Yüce Rabbimiz hem varlıkların mutlak yaratıcısıdır hem de yarattığı varlıkları en ince ayrıntılarına kadar bilendir. "Yaratan hiç bilmez mi? Şüphesiz o, en gizli şeyleri bilir. Her şeyden(hakkıyla) haberdardır.(Mülk 14) Allah (c.c) insana cüzi irade vermiştir. Bu iradesini de nerede nasıl kullanacağının bilgilerini vererek, sorumluluklarının olduğunu ve iradesini kullanması konusunda da serbest bırakıldığını bildirmiştir. Çünkü özgürlük ile sorumluluk arasında doğrudan doğruya bağlantı kurulurken de akıl sahibi insanların özgür iradeleri ile gerçekleştirdikleri eylemlerin ahirette mutlaka karşılığının olacağı da bildirilmiştir. Geçmişte Cebriye mezhebindekiler aklı ve iradeyi tamamen devre dışı bırakarak ifrata düşerken, mutezile mezhebine tabi olanlar ise bu gün birilerinin yaptığı gibi yalın olarak aklı öne çıkararak tefrit durumuna düşmüşlerdir. İkisinin de savunucusu kalmamışken son zamanlarda birileri mutezilenin görüşlerini yeniden ısıtarak piyasaya sürmeye çalışıyorlar. Kader konusunun odak noktasını oluşturan insanların fiilleri konusunda, Kur'an'da dileyenin iman, dileyenin inkâr edebileceği, itaat ve isyanın insanın iradesine bağlı kılındığı, kişilerin işledikleri ameller karşılığında cennete veya cehenneme girecekleri, iyi işlerinin lehlerine, kötü işlerinin aleyhlerine olduğu ve Allah'ın kullarına asla zulmetmeyeceği bildirilmiştir.


Kur'an'da, insanın iradesini iman ve itaat yahut ta inkâr ve isyan doğrultusunda kullanmasına bağlı olarak müminlerle kâfirler hakkında farklı ilâhî fiillerin gerçekleşeceği belirtilmiştir. Hiç şüphe yok ki Allah, iman edip salih ameller işleyenlerin kalplerini huzura kavuşturup onları takva mertebesine çıkarır. Kendilerine imanı sevdirir, inkâr ve günahı çirkin gösterir, dolayısıyla onları kimse saptıramaz. Buna karşılık Allah, inkârcılarında yüreklerini katılaştırıp daraltır, onlara şeytanları dost yapar, günahlarının artması için mühlet verir, isyanlarından ötürü inkârı güzel gösterir, cehennemin yolunu kolaylaştırır; bununla birlikte onlara zulmetmiş olmaz. Aksine bu durum kendi karar ve eylemlerinin sonucu olduğundan kendi kendilerine zulmetmiş olurlar. 


Yüce Yaratanımızın takdir ettiği şeylerde vardır, bizlere bıraktığı şeylerde vardır. Mesela insanların ne zaman, nerede, hangi ülkede, hangi anne, babadan dünyaya gelecekleri, ne kadar yaşayacakları, ne zaman, nerede, nasıl ölecekleri Allah (c.c) takdirindedir. Bunlar insanların kendi iradeleri ile karar verdiği veya verebileceği şeyler değildir. İşte bu ve benzeri konular bizim kaderimizdir. Yüce Rabbimiz dünya da çalışıp kazanmamızı, emeğimize ve çalışmamıza bağlı kıldığını bildirirken, yine ahiretteki yerimizi ve yurdumuzu belirleme konusunu da bizlere bıraktığını bildiriyor. Eğer cebriyecilerin iddia ettikleri gibi Allah (c.c) bizleri yaratmadan önce cennetlik veya cehennemlik olduğumuzu önceden belirlemiş olsa idi, "Hanginizin daha iyi amel işleyip işlemediği hususunda sizleri imtihan etmek için hayatı ve ölümü yarattım" (Mülk 2). Yine siz başıboş ve sorumsuz olarak yaratıldığınızı ve tekrar yeniden diriltilip hesaba çekilmeyeceğinizi mi zannediyorsunuz (Mümin ün 115). "Siz iman ettik demekle, imanın gereklerini yerine getirmeden ve imtihana çekilmeden cennete gireceğinizi mi zannediyorsunuz" (Ankebut 2) Buyurmazdı. Günümüzde mutezile gibi düşünerek hatta bir adım daha ileri geçerek alaycı bir üslup ve toptancı bir anlayışla, Kur'an da ki kader inancını saptırarak inkar etmek son derece yanlıştır ve Allah korusun insanları küfre götürür.


İnsana düşen Allah (c.c) ın her şeyi bir nedene ve hikmete göre yarattığını bilmesi, kendisini iyiliklere yönlendirmesi ve elinden gelen her şeyi yaptıktan sonra Yüce Mevla'nın kendisine en güzel akıbeti yaşatacağına inanıp güvenmesidir.