Nefis; içimizdeki kötü istekler olup, süflî arzulara duyulan meyildir. İnsanı Allah'tan uzaklaştıran bütün şeytânî hisler nefisten ibarettir. Kulların kulluk değerinin tespit edildiği bir imtihan surecinin başkahramanıdır. Benlik anlamına gelen nefis, Kur'an da şeytandan sonra insanın en büyük düşmanı olarak takdim edilir. Allah'tan bir parça olan ruh iyiliklerin ve güzelliklerin, nefis ve şeytan ise kötülük ve günahların teşvikçisi ve temsilcileridirler.
Kur'an da Yüce Rabbimizin insan nefsini üç sınıfta değerlendirdiğini görürüz. 1. Kötülük yapmaya teşvik eden nefsi emmaredir. Yusuf (a.s) ın dilinden nefsin haram ve kötülükleri işlemeyi, heva ve hevesi doğrultusunda ilahi emirlere muhalefet etmeyi arzuladığını ve sahibini buna yöneltmeye zorladığını bildirir. "Nefsimi temize çıkarmıyorum çünkü nefis aşırı şekilde kötülüğü emreder. Rabbim acıyıp korumuş başka." (Yusuf sur. 53) "Heva ve hevesini kendine ilah edineni gördün mü? Sen (Resulüm) ona koruyucu olabilir misin? Yoksa sen onların çoğunun gerçekten söz dinleyeceğini yahut düşünebileceğini mi sanıyorsun?" (Furkan 43-44)  "Allah'tan bir yol gösterici olmadan, heveslerine uyanlardan daha sapık kim vardır." (Kasas 50) 
En büyük cihadın nefisle yapılan mücadele olduğunu bildiren Peygamberimiz "Ümmetim için üç şeyin işlenmesinden korkuyorum: Âlimin hatası, zalimin hükmü, tabi olunan heva ve hevesler." Buyurmuştur. Abdulkadir Geylani ise "Nefsiyle dost olan hakka ulaşamaz." İnsan nefsi dünya ve dünyadakilere olan aşırı sevgi ve muhabbetinden kurtularak ilahi âleme yöneldiği zaman nefsi emmareden kurtulabilir. Taberi tefsirinde "Sahibine kötülüğü emreden nefis, insanların tamamına ait olan nefistir."   Kötülüğü arzulama insan nefsinin tabiatında vardır. İlahi vahye yönelerek rahmetin gölgesine sığınanlar, helal dairesi dışındaki nefsin arzuladığı kötü şeyleri işlemekten kaçınırlar. İlahi emirleri rehber edinerek, Allah'ın iradesine teslim olanlara nefsin yaptırım gücü azalır.  
İnsanlar bir iyilik veya ihtiyaç sahibine bir yardım yapmak istedikleri zaman, nefsi ona sen kendi işine bak, el âlemi düşünmek sana mı düştü? Veya herkes gözünün önüne baksın, Allah versin diye fısıldar. Ruh ise eğer o güzelliği yaparsan Rabbinin rızasını kazanırsın diye ilhamda bulunur. Herhangi bir iyiliği yaptığımız zamanda nefis tekrar devreye girerek o iyiliği boşa vermek için, iyi ki o yardımı yaptın, bu kimse senin sayende sıkıntısını giderdi. Kendinle ne kadar övünsen azdır. Ruh tekrar devreye girerek, aklı, gücü, kuvveti ve mülkü verenin Allah(cc) olduğunu ve bu hayrı kendisine işletmeyi nasip ettiği için Yüce Rabbine şükret der. İnsan nefsine tavır koyarak tevazu ile bunu gerçekleştirebilirse, Rabbinin rızasını kazanmış, nefsini de kontrol altına almış olur.
2. Kötülüklerden dolayı pişmanlık duyarak kendisini kınayan nefsi levvamedir. "Kendini kınayan (pişmanlık duyan) nefse yemin ederim (diriltilip hesaba çekileceksiniz)." (Kıyame 2)   Peygamberimiz "Hiçbir nefis yoktur ki kıyamet günü kendisini kınamasın" (Ruhul meani 136) İlk müfessirlerden Mücahit "Nefsi levvame muttaki insanların nefsidir. Bu kimseler. İyilik yapma fırsatını kaçırdıkları zaman üzülürler." 
Nefsin ve şeytanın kontrol altına aldığı kimseler ise sürekli kendilerini beğenir, devamlı övünür ve asla kendi nefsini eleştirmez. Başarıları kendilerine, musibetleri kadere mâl ederler. Allah'ın iradesine teslim olmadıkça nefsin ve şeytanın şer ve vesveselerinden kurtulmak mümkün olmaz. Dünyanın birçok ülkesindeki mazlumlara zulmeden zalimlere bakın, kendilerini haklı çıkarabilmek için kırk türlü yalan yanlış savunma mekanizmaları geliştiriyorlar.  Bu tür insanlar yaşadıkları gibi inandıkları içinde nefislerinin her isteğini yerine getirmeye çalışırlar. Olaylara dar bir çerçevede, kendi pencerelerinden baktıkları içinde, kul hakkına girip, günah işlediklerinin de farkında bile olmazlar. 
3. Nefsi mutmainnedir ki, hiçbir şüphe, tereddüt olmaksızın bütün kalbiyle ilahi mesajı iyi okuyup, Allah ve Resulünün iradesine teslim olanların nefsidir. Bütün benliği ile hakka teslim olan, kötülüklerden sıyrılarak manevi olgunluğa erişen, her hal, hareket, iş ve davranışlarında Allah'ın rızasını gözeten nefistir ki bu tür kimselerin her işi ibadet sayılır. Kur'an da, nefsiyle problemini halleden müminler "Ey huzura eren nefis, sen Rabbinden o da senden razı olarak Rabbine dön. İyi kullarımın arasına katıl ve cennetime gir." (Fecr 27-30) İlahi hitabına muhatap olurlar. 
İman, kalbe akıl kapısından girerek merkezine yerleşir. Bazı kimseler Şeytaniyet ve nefsaniyetten açılan kapılara, yönelerek gönlünü günahlarla kirleterek kendilerine zarar verirler. "Muhakkak nefsini (ruhunu) kötülüklerden temizleyen kurtuluşa erdi. Onu kötülüklerle örtüp kirleten de zarar ve ziyana uğradı." (Şems 9-10) Nefis; iman, ibadet ve salih amellerle kötülük ve günahlardan koruna bilirse kâmil insan olunabilir.
Râdiye makamına ise, tüm şüpheli şeylerden kaçınarak, ihlâsla, muhabbetle, huşu ile yapılan amellerle ulaşılabilir. Bu makama ulaşan kimseler cennette Rabbimizin "Cennetime gir" ilahi emrine muhatap oldukları gibi dünyada başına gelen musibetler karşısında da Rablerine sığınır ve bir imtihan olarak addederler. Sıkıntılı zamanlarında bile edep dairesinde sorumluluklarını yerine getirmeye devam ederek, emri bil maruf ve nehyi Anil münker de (iyiliği emredip, kötülükten sakındırma-hakkı tebliğ de) bulunmaya devam ederler. Zalimlere boyun eğmez, Allah için onları sevmez ve devamlı hakkın ve haklının yanında yer alırlar. Zalimlerin zulmünden de Allah'a sığınırlar.
Akıllı insan, nefsine hâkim olan, ölümünden sonrasını düşünerek ona göre hayatına yön veren kimsedir. Aciz insan ise nefsine uyarak heva ve heveslerinin peşinden koşan, haktan habersiz, gaflet içerisinde ömrünü tüketen kimsedir. Peygamberimizin deyimi ile Rabbimiz, ürpermeyen gönülden, doyma bilmeyen nefisten, ansızın bastıran azabından sana sığınıyor, haşyetinle ürperen gönüller istiyoruz.