Evliliğin meşruluğu; Kitap, sünnet ve icma ile sabittir. Peygamberimiz "Nikâh benim sünnetimdendir. Kim benim sünnetime uymaz ise benden değildir. Evleniniz, ben diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim." (İbn Mâce, Nikâh1) "Kişi evlendiği zaman dininin yarısını korumuş olur. Geriye kalan yarısı için de Allah'a karşı gelmekten sakınsın.''?(Mecme'u'z Zevaid 7310) "Ey Gençler! Sizden evlenmeye gücü yeten evlensin. Çünkü evlilik gözü harama bakmaktan ve bedeni zinadan alıkoyar. Evlenmeye gücü yetmeyen de oruç tutsun. Çünkü orucun şehveti kıran bir gücü vardır"?(Ebu Davud, Nikâh,1) "Eğer günahların büyüklerinden kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı da biz örteriz ve sizi güzel bir yere (cennete) koyarız." (Nisa 31) "De ki: "Gelin size Rabbinizin haram kıldığı şeyleri söyleyeyim mi: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, anaya babaya iyilik yapın, yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin, sizin ve onların rızkını veren biziz, gizli ve açık kötülüklere yaklaşmayın, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymayın. Allah bunları size düşünesiniz diye buyurmaktadır" (Enam 151) (ana rahmindeki canlanmış olan bir çocuğu aldırmakta, hayatta olan bir insanı öldürmekten farkı yoktur) Peygamberimizden önceki dönemde bir kısım aileler kız çocuklarını uğursuz kabul ederek veya geçim endişesi ile öldürüyorlardı. Dinimiz getirmiş ve koymuş olduğu evrensel ilkelerle bu yanlış düşüncenin nazari temellerini yıkmıştır.    
Evlenmenin meşruluğu üzerinde, bütün ümmet görüş birliği içerisindedir. Ancak evlenmenin hükmü evlenecek kişilerin özel durumları dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Evleneceklerin durumuna göre nikâhın hükmü farz, vacip, sünnet, haram, mekruh veya mubahtır. 
Evlenmediği takdirde zinaya düşeceği kesin olan kimsenin evlenmesi farzdır. 
Evlenmezse zinaya düşme tehlikesi bulunan kimsenin evlenmesi vaciptir. 
Evlenince, eşine zulüm ve işkence yapacağı kesin olan kimsenin evlenmesi haramdır. 
Eşine zulüm yapma ihtimali bulunan kimsenin evlenmesi mekruhtur. 
Cinsel bakımdan itidal halde bulunanların evlenmesi ise sünnettir. 
Hanefî mezhebine göre, evlilik akdinin rükünleri icap ve kabulden ibarettir. Nikâh akdinde karı koca hayatının yaşanması asıldır. Mehir ise; nafaka gibi evliliğin hükümlerindendir. Erkeğin evlenirken karısına verdiği veya vermeyi taahhüt ettiği para veya mala "Mehir" denir. Mehir ileride kadının eşinin ölmesi, ayrılması veya başına bir felaketin gelmesi durumunda kendisinin ve çocuklarının sosyal güvencesi olarak görülmüştür. Kur'an'da, "Aldığınız kadınların Mehirlerini gönül hoşluğu ile veriniz" (Nisa 4) buyurulur. Mehir nikâh sırasında belirlenip belirlenmemesine göre ikiye ayrılır. Evlilik sırasında miktarı belirlenmişse buna "mehr-i müsemmâ", belirlenmemişse "mehr-i misil" denir. Yine evlilik sırasında peşin ödenen mehre "mehr-i muaccel" ödenmesi sonraya bırakılan mehre ise "mehr-i müeccel" adı verilir. Ancak mehrin ödenme zamanı belirlenmemişse, ilke olarak boşanma anında veya eşlerden birisinin ölümü durumunda mehrin vadesi gelmiş sayılır. Ayrılma durumlarında ise önceden verilen mehrin geri alınmaması konusunda da uyarı vardır. "Onlardan birine yüklerle Mehir vermiş olsanız bile, ondan bir şey geri almayınız." (Nisa 20) buyurulur. Bazı Sahabeler Mehirlerin çok yükseldiğini, bundan dolayı da yeni evlenenlerin zorlandıklarını bildirerek Hz Ömer'den Mehir'i sınırlandırmasını isterler. Hz. Ömer de Mehirleri 400 dirhemle sınırlamak istemiş, fakat bir kadının yukarıdaki ayeti okuyarak karşı çıkması üzerine Hz Ömer sınırlamadan vazgeçmiştir. Mehir kadının hakkı ve kendisinindir. Onun için iktisadî bir destektir. Onu evlenen kadın veya kızın yakınları alıp, kendisi için kullanamazlar. 
Evlilik Allah (cc) ın emri, Peygamberimizin de sünneti olduğu gibi, eşlerin bir arada bulunarak evliliğin yürümesinden ümit kesildiği veya bir ahlaksızlığın söz konusu olması durumunda ise dövme, yaralama veya öldürme gibi meşru olmayan yollara tevessül etmeden güzellikle ayrılmakta dinimizin emridir. Cenabı Mevla barışmak yoluna girenlere ise dargınlık yerine geçim vereceğini vâd ederek, hükümleri belirtmiş olmakla birlikte en güzel yol olarak barışma ve arabuluculuk yolu olduğunu belirtmiştir. Yüce Rabbimiz bu yola başvurulması halinde dargınlık yerine geçim vereceğinin müjdesini vermiştir: "Eğer karı-koca arasının açılmasından endişeye düşerseniz saygın olan bir hakem erkeğin tarafından, saygın olan bir hakem de kadının ailesinden kendilerine gönderin. Bu arabulucu hakemler gerçekten barıştırmak isterlerse, Allah karı-koca arasındaki dargınlık yerine geçim verir. Şüphesiz ki Allah hakkıyla bilendir, her şeyin aslından haberdardır."(Nisa, 35) Peygamberimiz de birçok konuda olduğu gibi eşler arası yaşanan problemlerde müminlere rehber, hakem ve arabulucu olmuştur. Sahabe döneminde eşler arasında yaşanan bazı problemler farklı yollar ve sebeplerle Hz. Peygamber'e ulaşmıştır. Bu dönemde eşler arasında yaşanan problemler, başta boşanma ile ilgili hususlar, bazı câhiliye alışkanlıklarından (zıhâr, ilâ) kaynaklanan meseleler ve şiddetle ilgili olanlar olmak üzere, cimrilik, eşe vakit ayırmama, eşi yetersiz görme, huyların beğenilmemesi gibi çeşitli hususlar olmuştur. Allah Resul'ünün bu konulardaki rehberliğine ait örnekler hadis kaynaklarında genişçe yer bulmuştur.  
Peygamberimizin eşleri arasında yaşanan çeşitli problemlerin çözümüne dair sergilediği tutum, davranış ve çözüm yolları her dönemde toplumda yaşayan insanlar için son derece önemli birer örneklik teşkil etmiştir.