Dinimiz her konuda olduğu gibi boşanmış olan kadınların haklarının korunması ve nasıl davranılması gerektiği konularda da belli ölçüler getirerek bir takım kurallar koymuştur.  
Kur'an'ı Kerimde; "Onları (boşanan kadınları iddetleri süresince) gücünüz nispetinde, oturduğunuz evin bir bölümünde oturtun. Onları sıkıntıya sokmak için kendilerine zarar vermeye kalkışmayın. Eğer hamile iseler, doğum yapıncaya kadar nafakalarını verin. Sizin için (çocuğu) emzirirlerse (emzirme) ücretlerini de kendilerine verin ve aranızda uygun bir şekilde anlaşın. Eğer anlaşamazsanız, çocuğu baba hesabına başka bir kadın (ücretli olarak) emzirecektir." (Talak 6) "Emzirmeyi tamamlamak isteyen için analar çocuklarını tam iki yıl emzirirler. Onların normal ölçülerde yiyecek ve giyeceklerini sağlamak da çocuk kendisinden olanın (babanın) borcudur. Hiç kimse gücünü aşan bir şeyle yükümlü kılınamaz. Ne ana çocuğu yüzünden zarara uğratılsın ne de babası çocuğundan dolayı zarar görsün. Kendisine miras kalan kimseye de benzer yükümlülük vardır. Ana baba karşılıklı danışarak ve anlaşarak çocuğu sütten kesmek isterlerse bundan dolayı onlar için bir sakınca yoktur. Çocuklarınızı sütannelere emzirtmek isterseniz münasip olan ücreti verdiğiniz takdirde sizin için bir günah yoktur. Allah'ın koyduğu kurallara aykırı davranmaktan sakının ve bilin ki Allah yaptıklarınızın tamamını görmektedir" (Bakara 233) Kur'an'ı Kerim'de ki ilahi emirde görüldüğü üzere annelerin yiyecek ve giyeceği iddet müddeti bitinceye, hamile iseler doğum yapıncaya veya çocuk sütten kesilinceye kadar çocuğun babasına aittir. 
Yine Kur'an'ı Kerim de; "Varlıklı olan kimse, nafakayı varlığına göre versin. Rızkı kendisine daraltılan yoksul da nafakayı Allah'ın ona verdiğinden versin. Allah, hiç kimseye ona verdiğinden başka bir şey yüklemez. Allah, bir güçlüğün arkasından kolaylık verir" (Talak 7) Kocanın ev masraflarını savsaklayarak karşılamaması durumunda ise kadın mahkemeye başvurarak kendisine nafaka takdir ettirebilir. Bunun belirlenmesinde karı kocanın mâlî ve sosyal durumları birlikte dikkate alınmalıdır. İşin uzmanları tarafından yalnız kocanın durumu dikkate alınır, diyenler de olmuştur. Kadın takdir edilen nafakayı gerektiğinde icra yoluyla da alabilir. Nafakayı ödemeyen koca uyarılarak hapisle de zorlanılabilir. Ancak geçim sıkıntısı çeken yoksul kocayı hapisle zorlamak da pek uygun olmaz. Çünkü Kur'an'da, dara düşen borçluya, eli genişleyinceye kadar süre tanınması tavsiye edilmiştir. "Eğer borçlu darlık içindeyse, ona eli genişleyinceye kadar mühlet verin. Eğer bilirseniz, (borcu) sadaka olarak bağışlamanız, sizin için daha hayırlıdır" (Bakara 280) Karı koca, nafaka borcu ve miktarı üzerinde anlaşmamışsa veya dava sürecinde hâkim tarafından takdir yapılmamışsa, taraflardan birinin ölümü, boşanma veya kadının itaatsiz duruma düşmesi ile ödenmeyen nafaka da düşer.  Her hâlükârda koca gelir getirici bir işte çalışarak kendisinin, eşinin ve çocuklarının geçimini sağlamak zorundadır. Kadın, geliri olduğu takdirde ise bu harcamalara katılmaya zorlanamaz. Ancak kendi isteğiyle çalışarak veya miras yoluyla elde ettiği geliriyle aile harcamalarına katılırsa, bu onun ahlakının güzelliğinden olup, ayrıca sadaka ecri alacağında da şüphe yoktur. Kadın, isterse kendisine ait gelirleri aile harcamalarına karıştırmayarak tasarruf da edebilir. Kadın bunları yine isterse karz (ödünç) olarak kocasına kullandırabilir de. Kendisine ait parayla satın alınan taşınır veya taşınmaz malların kendi mülkiyetinde kalmasını da isteyebilir. Kocasının ölümü veya boşanma durumunda, kendisine ait mal ve haklarını ayrıca hesaplattırarak, miras dışı kalmasını da (kendisi adına kaydedilmek üzere) sağlayabilir. Gerek peygamberimiz zamanında gerekse daha sonraki dönemlerde bunun örnekleri vardır. Nitekim kocanın İslâmî ölçüler içinde aile fertleri için yaptığı bütün harcamaların da ona sadaka ecri kazandırdığı hadislerde detaylı bir şekilde bildirilmiştir. Şu kadarını söyleyelim ki Peygamberimiz, bir babanın çoluğunun çocuğunun rızkını temin etmek için çalıştığı sürelerde amal defterine sadaka sevabı yazılır buyurmuştur.  
Her canlı hayatta kalabilmek için ihtiyaç duyduğu şeyleri temin etmek için kendisine verilen imkânlarla çalışmak zorundadır. Bu Yüce Rabbimizin bizlere sunduğu en temel ve en tabii kurallardan biridir. İnsanın da hayatını idame ettirebilmesi için gerekli tüm ihtiyaçlarını elindeki vasıta ve yöntemlerle karşılaması gerekir. Ancak, diğer canlılardan farklı olarak bizlerin farklı sorumluluklarımız ve ahlaki kurallarımız vardır. Dolayısıyla, insanoğlu rızkın temini için bu kurallar çerçevesinde hareket etmek ve çalışmak zorundadır.  "Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler…" (Ahzab 72) Kur'an da sorumluluklar İslâmî esaslara uygun yollarla kazanç elde etme konusunda önemlidir.  Eğer uygulamalarda bir sorun var ise problem İslam'ın kendisinde değil, müslümanların dinin özünde var olan kuralları hayatlarına tatbik etmemelerinden kaynaklanmaktadır. Zira dinimiz sorumluluklarımızı bildirerek çalışmayı, alın terini ve emeği övmüştür. Kuşkusuz referans kaynaklarımız Kur'an, Sünnete ve bunlardan çıkarılan îtikâdî, fıkhi hükümlerdir.  
Peygamberimiz, ashabı güzin ve daha sonra yaşayan müslümanlar arasında yaşanan çeşitli problemlerin çözümüne dair sergilenen tutum, davranış ve çözüm yolları her dönemde toplumda yaşayan insanlar için son derece önemli ve güzel birer örneklik teşkil etmiştir.