GÜNCEL

‘Kısa vadeli ihtiyaçlar, uzun vadeli bağımlılıklara dönüşmemelidir’

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile İngiltere Başbakanı Keir Starmer arasında, Eurofighter Typhoon savaş uçaklarının tedariki konusunda tarihi bir işbirliği anlaşması imzalandı.

Anlaşma kapsamında Türkiye, İngiltere`den 20 yeni uçak alırken, Katar ve Umman`dan 12`şer adet ikinci el uçak tedarik ederek toplam 44 Eurofighter Typhoon`a sahip olacak.

AK Parti 27. Dönem Çorum Milletvekili Erol Kavuncu, hava savunması ve saldırı kabiliyetine büyük ivme kazandıracak olan Eurofighter hamlesi üzerine bir değerlendirme yazısı kaleme aldı.

Erol Kavuncu, “Balık değil, deniz bizimdir ya da uçamazsan kendi gök kubben dahi senin değildir” başlıklı kaleme aldığı yazıda “Eurofighter Typhoon uçakları meselesi yalnızca bir savunma alımı değil, sahadaki güç dengelerinin, diplomatik ilişkilerin ve geçmiş tecrübelerin yeniden sınandığı bir dönüm noktasıdır. Bu tabloyu sıradan bir ticaret ilişkisi olarak görmek, tarihimizin verdiği dersleri unutarak hareket etmek olur. Tam da bu yüzden, soğukkanlı, temkinli ve akılcı olmak zorundayız” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde Türkiye’nin, uluslararası arenada sözü dinlenen, denklemleri değiştiren bir aktör konumunda olduğunu vurgulayan Erol Kavuncu, şu değerlendirmelerde bulundu:

BAŞ DÖNDÜRÜCÜ TRAFİK VE ALGI OYUNLARI!

“Sadece birkaç gün içinde koca koca Avrupa ülkelerinin liderlerinin “âlâ ile vâlâ ile” Türkiye’ye gelmesi, olağan diplomatik takvimlerin normal akışından çok daha hızlı, çok daha yoğun bir “trafiğe” dönüştü.

Özellikle Alman Şansölyesinin sade vatandaş imajı verip valizini kendi taşıdığı sahneler, medyada, kamuoyunda pek çok algı üretilerek “samimiyet” ve “eşitlik” mesajları olarak telkin edildi. Oysa bu görüntüler, her zaman diplomatik satrancın görsel hamleleridir.

DOSTLUK GÖRÜNÜR, TUZAK DERİNDE SAKLANIR

Bu tür sahneler propaganda dili! gerçek niyetlerin, gizli pazarlıkların ve uzun vadeli stratejilerin perdesiydi. Zira bu kadar ani ilgi, sıradan bir savunma pazarlığıyla açıklanamazdı.

“Şimdi düğün değil, bayram değil…” diyeceğimiz bir zamanda bu tabloların neden bu kadar ısrarlı sunulduğunu sorgulamak gerekir!

GEÇMİŞİN ACI DERSLERİ VE GÜNÜMÜZ GERÇEKLERİ

Türkiye, özellikle savunma alanında Batı ile kurduğu ilişkilerde en hafif ifade ile defalarca haksızlığa uğradı. Parasını ödediğimiz F-35 uçaklarının teslim edilmemesi, F-16 modernizasyon kitlerinin bile engellenmesi, Patriot sistemlerinin verilmemesi gibi örnekler hâlâ hafızalarda tazedir.

VERİLEN HER SİLAH VURULAN BİR PRANGA OLMASIN

Yıllardır özellikle yerli savunma sanayimizi baltalamaya yönelik girişimler, yerli projelerin önüne set çekmeler, 1900’lü yılların ortalarına gelmeden Kayseri’de üretime başlayan yerli milli uçağımız, Vecihi Hürkuş’un başına gelenler, Devrim otomobili örneğinde yaşananlar, Türkiye’nin kendi ayakları üzerinde durmasını engellemek isteyen zihniyetin geçmişteki tuzaklarına küçük bir kesittir.

BALIK DEĞİL, OLTA BİZİM OLSUN

SAVUNMADA TAM BAĞIMSIZLIK, GELECEĞİMİZİN TEMİNATIDIR

Evet bugün savunma sanayimizde ulaştığımız %80-90 yerlilik oranı, milletimizin azmi ve iradesinin eseridir. Bu başarı, sadece bir teknoloji hikâyesi değil; bağımsızlık iddiamızın somut ifadesidir.

Ancak bu kazanımı korumak, dışarıdan gelen her “yardım” veya “iş birliği” teklifinin ardındaki niyetleri titizlikle sorgulamayı da gerektirir. Kısa vadeli ihtiyaçlar, uzun vadeli bağımlılıklara dönüşmemelidir.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin acil ihtiyaçları elbette karşılanmalıdır fakat Eurofighter gibi geçici çözümler asla yeni bir bağımlılık zincirine dönüşmemelidir.

Bugün övündüğümüz yerlilik oranları, bize bir rehavet değil, daha ileri gitme sorumluluğu yükler. Kendi göklerimizde KAAN’larımızın, kendi semalarımızda yerli helikopter ve sistemlerimizin uçtuğu gün, tam bağımsız savunma hedefi gerçeğe dönüşecektir.

BALIK DEĞİL, DENİZ BİZİMDİR

Zira tarih bize öğretti ki: dış yardımların ardında her zaman bağımlılık politikası saklıdır. Marshall Yardımı örneğinde görüldüğü gibi “biz size verelim, siz üretmeyin” zihniyeti, bir ülkenin kendi sanayi atılımını hep sekteye uğratmıştır. “Balık vermek ama balık tutmayı öğretmemek” formülü, bağımsızlığımızı törpülemiştir. Bugün aynı tuzaklar daha sofistike biçimlerde geri dönebileceğinden buna asla müsaade edilmemelidir.

Siyasi şovlar, kamuoyu algıları veya geçici imajlar bizi asla yanıltmamalıdır. Lider ziyaretlerinin ve iş birlikleri açıklamalarının arkasında yazılı garantiler, yaptırımlar ve somut taahhütler olmalıdır. Her iş birliği eşitler arası ortaklık olmalı; bağımlılık zincirine dönüştürülmemeli, geçmişin dersleri, geleceğin rehberi olmalıdır.

Evet bugün Cumhurbaşkanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın güçlü liderliğindeki Türkiye, uluslararası arenada sözü dinlenen, denklemleri değiştiren bir aktör konumundadır. Ancak tarih bize acı ama öğretici bir gerçeği defalarca göstermiştir ki; “Bize balık vererek bağımlı kılan sistemler”, kısa vadede memnuniyet sunsa da uzun vadede milli iradeyi törpülemiştir. Marshall Yardımından bugüne kadar uzanan bu zihniyet, üretme gücümüzü sınırlamak, kendi kaderimize hükmetme irademizi zayıflatmak istemiştir.

Bu yüzden Türkiye, artık her adımını jeopolitik farkındalık ve milli strateji süzgecinden geçirmek zorundadır.

Devlet Aklının İlkeleri:

Milli savunma sanayisine yapılan yatırımlar, olarak sadece ekonomik veya askeri değil, "gerçek beka meselemiz!" ulusal bağımsızlık yatırımıdır. KAAN, helikopter ve insansız sistem projeleri devletin öncelikli stratejik varlıkları olarak kesintisiz biçimde desteklenmelidir.

Dış alımlar ancak tam şeffaflık, yazılı garantiler, teknoloji transferi ve geri dönüş şartlarıyla yürütülmelidir. Hiçbir “geçici çözüm”, kalıcı bağımlılığa dönüşmemelidir.

Diplomasi sahnesindeki dostluk görüntüleri ve sembolik jestler, stratejik analizle değerlendirilmelidir. Türkiye’nin çıkarı, görüntülerde değil, somut taahhütlerde aranmalıdır.

Geçmişin acı tecrübeleri, bugünün uyarı rehberidir. Devlet hafızası bu tecrübeleri unutmamalı; millet şuuru, duygusal tepkilerle değil stratejik bilinçle hareket etmelidir.

“Balık verilerek bağımlı kılınma” taktiklerine karşı, milli refleksler ve kurumsal denetim mekanizmaları güçlendirilmelidir.

Diğer taraftan son tahlilde bu metin, asla bir suçlama, ya da yargılama metni de değil; sadece naçizane devlet ve millet aklının dışa yansıması olarak değerlendirilmelidir. Zira güçlü olmak yetmez, gücü akılla, bağımsızlıkla ve hafızayla tahkim etmek de gerekir.

UYANIK OLMAK, GÜÇLÜ OLMANIN İLK ŞARTIDIR

Bugün kapımıza gelenlerin sebepleri farklı olabilir çıkar, jeopolitik denge, ekonomik hesap, rekabet…

Unutulmamalıdır. Devlet aklı, kısa vadeli dostlukların değil, uzun vadeli bağımsızlığın pusulasıdır. Ama biz biliyoruz ki: Gerçek bağımsızlık, kendi gök kubbemizi kendi kanatlarımızla koruyabildiğimiz gün gerçekleşecektir.”