Ömer b. Abdülaziz halife olunca Hasan-ı Basri'ye bir mektup yazarak adil devlet reisinin özelliklerini açıklamasını istedi. Hasan-ı Basri hazretleri de ona şu cevabı gönderdi:

"Bil ki ey Müminlerin Emiri, Allah adil devlet reisini her eğriyi doğrultucu, her zalimi yola getirici, her bozuk olanı düzeltici, her zayıfın kuvveti, her zulme uğrayanın adaleti, her darda kalanın sığınağı olarak görmek ister.

Adalet sahibi devlet reisi; develerine düşkün, onları seven, onlar için otlağın en iyisini arayan ve onları tehlikeli otlaklardan koruyan, yırtıcı hayvanlardan himaye eden, soğuk ve sıcağın zararlarından muhafaza eden çoban gibidir.

Ey Müminlerin Emiri, adaletli devlet reisi; çocuğuna karşı şefkatli, küçükken onlar için koşan, büyükken ilim veren, hayatı boyunca onlar için kazanan, vefatından sonrasına da onlar için biriktiren baba gibidir.

Adaletli devlet reisi; çocuğuna karşı şefkatli ve ince ruhlu bir ana gibidir. O, çocuğunu güçlükle karnında taşımıştır. Güçlükle doğurmuş, güçlükle onu yetiştirmiştir. Onun uykusuzluğu anında o da uykusuz kalmıştır. Onun sevinciyle mutlu olmuş, rahatsızlığıyla üzüntü yaşamıştır.

Adalet sahibi devlet reisi; yetimlerin vasis, fakirlerin kasasıdır. Küçüklerini terbiye eder, büyüklerinin geçimine bakar.

Bil ki Ey Müminlerin Emiri, Allah Teala cezaları indirdi ki onlar sebebiyle pislik ve edepsizliklerden kanılsın. Bunu uygulayacak olan bizzat suç işlerse halimiz nice olur? Allah Teala kısası, kullara hayat olmak üzere indirdi. Kısası uygulamakla yükümlü olan birisi adam öldürürse durum nice olur?

Ey Müminlerin Emiri, ölümü ve sonrasını unutma. Ölüm anında taraftarlarının ve ona karşı sana yardım edeceklerin azlığını hatırla da ölüm için ve sonrası büyük korku için hazırlık yap.

Ey Müminlerin Emiri, içinde bulunduğun makamdan başka senin bir yerin daha var. Orada uzun kalacaksın. Dostların seni yalnız bırakacaklar. Kişinin kardeşinden, babasından, anasından, eşi ve çocuklarından kaçtığı günde sana dost olacak birini hazırla. Sonrasında da bütün sırlar açılıp, dünyada yaptıklarının hepsini tespit etmiş olan amel defterinin önüne getirileceği zamanı unutma.

Şu anda sana bir fırsat verilmiştir. Ecel gelmeden ve ümit kesilmeden önce Allah'ın kulları hakkında cahillerin ve zalimlerin yolunu tutma. Kendi günahınla birlikte başkalarının günahlarını da yüklenme. Senin imkanlarınla nimetlenenler, seni gaflete düşürmesin.

Bugünkü kudretine bakma, yarınki kudretine bak. Sen, ölümün ağları içinde esirsin, Allah huzurunda sorumlusun.

Ben, ey Müminlerin Emiri, nasihatimle benden önceki akıl sahiplerinin vardığı dereceye varamadımsa da şefkat ve öğüt bakımından elimden geleni senden esirgemedim. Sana yazdığım şu mektubumu, dostunu tedavi eden doktor yerine koy. O, dostuma acı reçete sunar, sırf dostuna şifa ve iyilik olsun diye.

Allah'ın selamı, rahmet ve bereketi üzerinize olsun ey Müminlerin Emiri."

Ömer b. Abdülaziz'in halife olarak büyün yetkilerin elinde olduğu, gücünün zirvesinde bulunduğu bir dönemde bir bilge kişiden öğüt istemesi, çok önemli bir olaydır. Bugünün ölçeğinde düşünürseniz imkansız gibi bir şeydir.

Şimdiki devlet adamlarının da bir çok danışmanı var ama sadece danışılan konuda teknik bilgi veriyorlar. Yanlışını söyleyip doğru yol gösteren kadrolarının olduğunu pek duymuyoruz.

Devlet reisine ve yöneticilerine ölümü, ölüm ötesini, sorgu ve suali, cennet ve cehennemi hatırlatarak nasihat eden kimseleri pek duymuyoruz. O haşmetli ulema ve dervişan da ya tavassut için, ya imkan için ya da farklı tahsisat için huzura çıkıyorlar. Devlet adamları da onlar dan istifade edemedikleri gibi ricalarından kaçacak yer arar duruma geliyorlar.

Ömer b. Abdülaziz'in Hasan-ı Basri'den öğüt istemesindeki samimiyeti ve o büyük alimin de hiçbir dünyalık beklentisi olmadan onu uyarmasını iyi değerlendirmek lazım.

İşte günümüzde bu sami diyaloga çok ihtiyaç olduğu muhakkaktır.