Ha­yat­ta sır­tı­mı­zı gü­ven­le da­ya­dı­ğı­mız, ana­dan, ba­ba­dan, ata­dan öte bil­di­ği­miz, ağ­la­dı­ğın­da göz­yaş­la­rı­nı yü­zü­müz­de his­set­ti­ği­miz, gül­dü­ğün­de sek­sen mil­yo­nun se­vinç na­ra­la­rı­nı ku­la­ğı­mız­da duy­du­ğu­muz yer­dir mem­le­ket… Bir şa­ire na­sıl ol­du­ğu so­rul­du­ğun­da, "mem­le­ket gi­bi­yim" de­miş. Bir in­sa­nın ha­li­ni an­lat­mak için se­çi­le­bi­le­cek en gü­zel cüm­le. Ben mem­le­ket­ten gay­rı mı­yım ki? Mem­le­ke­tin ta ken­di­si­yim. Özü­yüm. Mem­le­ket gri iken be­nim renk­li ol­mam dü­şü­nü­le­bi­lir mi? Ken­di­si­ni bu ül­ke­nin pay­da­şı ola­rak his­se­den her­kes, ho­mo­jen bir do­ku­nun, ay­nı re­ak­si­yo­nu gös­te­ren hüc­re­le­ri­dir ay­nı za­man­da. Bir hüc­re­nin di­ğe­rin­den ba­ğım­sız ol­ma­sı dü­şü­nü­le­bi­lir mi?

Bur­sa Ulu­dağ'da pik­ni­ğe git­miş­tik ge­çen yaz. On­ca in­sa­nın zi­ya­ret et­ti­ği yer­de bir ai­le dik­ka­ti­mi çek­ti. Mem­le­ket­le ödeş­miş, ala­ca­ğı ve­re­ce­ği ol­ma­yan bi­ri­si­ni gör­düm. Elin­de uzun bir çu­buk, otur­du­ğu mın­tı­ka­yı te­miz­li­yor. Ken­di­si­ni hay­ran­lık­la iz­le­yen ba­kış­la­rı­mı fark et­miş ola­cak, ben ağ­zı­mı aç­ma­dan o gir­di sö­ze: "Bu­lun­du­ğu­muz sü­re zar­fın­da Bel­çi­ka'da edin­dik bu dav­ra­nış­la­rı. Gâvur de­me­ye di­li var­mı­yor in­sa­nın. Her­kes açık alan­lar­da, ilk iş çev­re te­miz­li­ği ya­pı­yor. Ön­ce­le­ri ya­dır­ga­dık, son­ra biz de alış­tık." Te­sa­dü­fen yan ya­na bu­lun­du­ğu­muz bu in­san­lar­la, pik­nik çok gü­zel geç­ti. Ve şu­nu dü­şün­düm son­ra; Her gü­nü­nü ba­rış için­de ge­çi­ren in­sa­nın, eks­tra bir ba­rı­şa ih­ti­ya­cı yok as­lın­da. Dün­yayla, do­ğa ile küs ola­na, dev­le­tin şef­kat eli­ni uzat­ma­sı, prob­lem­li bir pa­ra­doks de­ğil de ne­dir?
"Ben mem­le­ke­ti sen­den da­ha çok se­vi­yo­rum" di­yen in­san­la­rın kav­ga­la­rı­nı gö­rü­yo­rum yıl­lar­dır. Pla­to­nik bir aşk bun­la­rın­ki­si. Kar­şı­lık­sız. Gü­lü­yo­rum… Pe­ki, mem­le­ke­te sor­du­nuz mu? O ki­mi se­vi­yor? Mem­le­ket ta­raf tut­maz. Si­ya­set bil­mez. Ya­lan söy­le­mez, de­di­ko­du yap­maz, hak ye­mez. Adil­dir; ha­va­sı­nı, su­yu­nu, da­ğı­nı, de­ni­zi­ni pay­laş­ma­yı se­ver. Cö­mert­tir… Ye­ter ki üze­rin­de ya­şa­yan­lar, ver­dik­le­ri­ni pay­la­şıp tü­ke­tir­ken adam gi­bi dav­ran­sın­lar. 

Ge­çen­ler­de, Şe­hir­ci­lik Ba­kan­lı­ğı, yu­ka­rı­da bah­set­ti­ği­miz, "ada­le­ti unu­tan­la­rın" su­iis­ti­mal et­ti­ği, bir sü­rü ka­çak ya­pı­yı ya­sal ha­le ge­tir­mek için bir ba­rış eli uzat­tı. He­pi­miz uza­tı­lan bu ele ce­vap ver­dik. El sı­kış­tık. Ka­çak ya­pı nok­ta­sın­da gel­di­ği­miz ra­ka­mı du­yun­ca, ku­lak­la­rı­ma ina­na­ma­dım. Ken­dim­den şüp­he edip, otur­du­ğum evi araş­tır­dım. Ka­çak de­ğil­miş. Ha­ni o sö­zü­nü et­ti­ği­miz, ha­va­sı­na, su­yu­na, ta­şı­na, top­ra­ğı­na kı­ya­ma­dı­ğı­mız mem­le­ke­te, öy­le hor dav­ran­mı­şız ki, ne üze­rin­dey­ken sal­lan­dı­ğı­mız dep­rem­ler, ne de göz­le­rin­den akıt­tı­ğı yaş­la­rın oluş­tur­du­ğu sel­ler… Hiç bi­ri­sin­den bir ders ala­ma­mı­şız.

He­lal­leş­me için ön­ce be­le­di­ye­ye git­tik. Ora­da met­re­ka­re ra­yiç fi­ya­tı he­sap­lan­dı. İn­ter­net or­ta­mın­da baş­vu­ru­mu­zu yap­tık, söz ko­nu­su ka­çak ya­pı­nın fo­to­su­nu çek­tik. Gü­na­hı­mı­za kar­şı­lık ge­len üc­re­ti ya­tı­ra­rak, de­rin bir oh çek­tik. Hu­zu­ra ka­vuş­tuk. Mem­le­ke­te o kö­tü­lü­ğü hiç yap­ma­mış ol­duk. Ana­mız­dan doğ­muş gi­bi ter­te­miz­dik. "Keş­ke ha­yat­ta kar­şı­la­şı­lan her so­run bu şe­kil­de çö­zü­le­bil­se" di­yor in­san. Bu he­lal­leş­me­yi ye­ter­li bul­ma­yan­lar, iç­le­rin­de­ki hu­zur­suz­lu­ğu gi­der­mek için hel­va da­ğı­tı­yor, kur­ban ke­si­yor, fa­ki­re sa­da­ka ve­rip, üst baş alı­yor­lar. Da­ha bir te­miz ol­mak önem­li!
İmarın ba­rı­şı de­ğil, pla­nı olur! Pla­nın ol­ma­dı­ğı, uyul­ma­dı­ğı yer­ler, da­ha çok ba­rış­la­ra ge­be­dir. 

He­le bir sen, mem­le­ket gi­biy­sen; Çe­kin­me, çık so­kak­la­ra… Ci­ğer­le­ri­ne çek­me­ye ha­va­sı­nı, yü­zün var na­sıl ol­sa...  Kaç­ma yağ­mur­dan. Bi­lir se­ni! Ta­dı­nı çı­kar, ıs­lan do­ya do­ya. Bı­rak rüzgâr ya­la­sın yü­zü­nü; kız­ma he­men! Se­ni sev­di­ğin­den… Ki­bir de­ğil bu his­set­ti­ğin. Kal­dır ba­şı­nı yü­rür­ken… Ka­vur­maz gü­neş, üşüt­mez bo­ran; üze­rin­de hiç­bir şey yok­ken… On­ca af bek­le­ye­nin ara­sın­da sen!  Bu­gün öl­sen, mu­sal­la ta­şın­da son yol­cu­lu­ğu bek­ler­ken, ima­mın o meş­hur so­ru­su­na, ci­var­da­ki ağaç­la­rın, bör­tü-bö­ce­ğin, rüzgârın, hep bir ağız­dan ce­va­bı­nı du­yar gi­bi­yim: "He­lal Ol­sun!"
Ba­bam öle­li iki se­ne ol­muş, an­nem rü­ya­sı­nı an­la­tı­yor­du. Ye­şil­ler için­de otur­muş, pa­ra sa­yı­yor­muş rah­met­li, son­ra da "al bu se­nin" de­miş. An­nem göz­le­ri yaş­lı an­la­tı­yor bu rü­ya­yı. Baş­ka bir ak­ra­ba da bu­na ben­zer, iyi gör­müş ba­ba­mı. Ba­na hiç gö­zük­me­di. Me­rak da et­mi­yo­rum. Ba­ba­mın iyi ol­du­ğu­nu bi­li­yo­rum. Ne ver­gi af­fı, ne imar ba­rı­şı… Hiç bi­ri­si­ne mu­ha­tap ol­ma­dı ki... Her za­man mem­le­ket­le ba­rı­şık­tı za­ten. Mem­le­ket gi­biy­di. Mem­le­ke­tin ta ken­di­siy­di...