Allah temizdir, temiz olanı sever… Henüz bu yüce öğretiden haberimiz yoktu. Çocuktuk… Yazın gittiğimiz Kur'an kurslarında da bu konuya hiç değinilmiyordu. Arapça bir kelimeyi vücuda getirmek, dilimizde oluşturmak en büyük marifetti. Kelime neyi ifade eder, sorgulamazdık. Hayat ezbereydi kısaca! Herkes kendi ezberini yaşıyor, öğrenmeye çalışıyordu. Akşama, üstesinden geldiğim kelimeleri evde tekrarlayıp ödülümü alıyordum.  
*
"Öğretmenim, tuvalete gidebilir miyim?" 
Öğretmenin yüzünden taşan keskin bir bakış, gidemezsin diyordu. Aslında gitsem ne olacaktı ki? Jules Verne romanındaki, yerin yedi kat altında bulunan, kahrolası, iğrenç, cehennem kokulu bir yerdi orası… Tuvalet! Korku filmi tadında ürkütücü bir yolculuktu… Yolun yarısında burnumuza çarpan keskin koku, bize hedefe yaklaştığımızı söylerdi. O andan itibaren yolu, bir cambaz hassasiyeti ile seke seke bulmaya çalışırdık. Karartıdan kaybolmuş duvar rengi, farklı tonlarda bize eşlik ederdi. Daha yüzmeyi öğrenmeden, nefesimizi tutmayı burada öğrendik. Benim rekorum iki nefesti. İki nefeste, hiçbir yere tutunmadan, sürtünmeden dışarı çıkabilirsem, kendimi şanslı hissederdim. Tuvaletten çıkmış bir insan burada, kendisini hiç temiz hissetmezdi.  Hemen herkes bir arkadaşını bulur, bir baksana, üzerimde bir şey var mı diye sorardı. İdrar yolları çatlayana kadar tutmak ya da altına yapmak daha iyi bir seçim gibi görünüyordu.  Nihayet öyle yapmış, rahatlamıştım… Arkadaşlarım ortaya çıkan kokudan sanırım rahatsız olmuş, durumu fark etmişlerdi. Onlar benden farklıydı. Hepsi temiz çocuklardı! Ya zamanı gelince bir insanın görüp görebileceği en pis ortamda ihtiyaç gidermeyi göze alabiliyorlar ya da böbrek dayanma kapasitelerini sonuna dek zorluyorlardı. Başka bir durum söz konusu olamazdı! 
Okulumuz, şehrin en güzide okuluydu. Sonraki yıllarda ülkeye önemli hizmetleri olacak çok büyük isimler çıkaracaktı. Belki de o büyük isimler için bu zorluklar, özellikle tasarlanmıştı. Başarı, zorlukların ardından geldiğinde anlamlı olurdu! Benim o büyük adamlardan olamayacağım ise kesindi… 
"Öğretmenim altına yapmış!"      
Yanımda oturan arkadaş sırayı terk etti. Yandaki sıraya sıkışıp üçlediler. Öğretmen tuvalete gitmeme izin verdi sonunda. İğrençtim. Herkes bana cüzzamlı gibi bakıyordu. Burnunu tutanlar vardı. En yakın arkadaşlarımın bile bakışlarına ördükleri duvarı görebiliyordum. Paçalarımdan daha fazla dökülmeden, sınıftan çıktım. Tuvalette temizlenemeyeceğimi bildiğimden, eve gittim. Annem beni doğruca banyoya soktu. Fazla bir şey sormadı. 
Ertesi gün ilk dersten önce temizlik kolu başkanı yoklama yaptı. Tırnaklarımıza, mendilimize ve yakalarımıza baktı. Hepsinden artı aldım. Herkesin gözü bendeydi. Yanımda oturan arkadaş sıranın en ucunda oturuyor, her an bırakacakmışım gibi garip garip bakıyordu. Öğretmen o gün en çok benimle ilgilendi. Gözü üzerimdeydi. Tuvalet için izin istesem, hemen verecek gibiydi. Üçüncü teneffüs arkadaşlardan birisi tuvalette düşmüş. Bir yerine bir şey olmamasına rağmen çareyi eve gitmekte bulmuş. Bu olay benim açımdan iyi olmuştu. Artık hedefte bir tek ben yoktum.
*
Yıllar sonra şu an çalıştığım okulla, Portekiz'e gittim. Okul müdürüm ile bizi misafir eden okulu dolaşırken, tuvaleti aramaya koyulduk. Bir yandan buralarda olmanın en büyük sıkıntısının tuvalet adabı olduğundan, taharet aracının eksikliğinden konuşuyorduk.  Sonuçta bulamadık ve birilerine soralım bari dedik. Soruyu sorduğumuz yerin tuvalet olduğunu söylediler! İnanamadık… Dikkatlice bir daha, bir daha baktık. Salon takımı, abajur, yemek masası eksikti sadece… Öyle bir ortam! Pırıl pırıl, tertemiz… Bırakın tuvalet kokusunu, en küçük nahoş bir görüntü bile yoktu.
*
Yaz tatilinde Kur'an Kursu' na devam ettim. Ezberlerim artmıştı. Ödüllerim de… Üçüncü sınıfta profesyonel bir öğrenci olmuştum. Oryantasyon eğitimim biraz uzun sürmüştü ama olsun! Tuvalete gitmemeyi, gitsem de ufak tefek sıyrıklarla gelebilmeyi öğrenmiştim. Bundan sonrasında önümüzdeki yılların ülkesini inşa edecek arkadaşlarımla birlikte, güçlü, gururlu ve bir o kadar coşkuyla yolumuza devam edebilecektik…