Zor zamanlarda sıkıntıya, acıya ve meşakkatlere katlanma, soğukkanlılıkla mukavemet etme, aklın ve dinin gösterdiği yolda sebat etme anlamına gelen "Sabır" ruhun bir melekesi olup, tahammülü zor ama sonucu güzel olan dinimizin ön gördüğü insani bir davranıştır. 
Nefse ağır gelen, tahammül gücünü zorlayan şeylere ancak sabırla katlanılabilir. Allah'ın emirlerini yerine getirmek, dinin hoş görmediği, nefsin istek ve arzularına karşı koyabilmek, bazen elde olmadan başa gelen ve insana elem, keder ve sıkıntı veren bela ve musibetlere karşı koyabilmek ve tahammül göstererek üstesinden gelmek zordur, ilacı ise sabırdır. Kemale ermenin ve erdeme ulaşmanın yolu da bu güzel haslettedir. Birçok bela ve musibetin sebebi tahammülsüzlük ve sabırsızlıktır. Bazen trafikte basit meselelerden dolayı, birbirlerini bile tanımayan insanlar, birbirlerine giriyorlar ve hiç umulmadık neticelerle de sonuçlanabiliyor. Çoğu zaman başımıza gelenler, sabırsızlığımızdan ve tahammül gücümüzün azlığından geliyor. Bazen bazı insanlar bir anda saman alevi gibi parlayıp, bir anlık öfke ile birbirlerine zarar verebiliyorlar. Trafik kazalarının büyük birçoğu da aşırı hırs ve sabırsızlıktan kaynaklanmaktadır. Sabır kıymetli bir değerdir, atalarımız "Sabrın sonu selamettir" "Sabreden muradına ermiş" veya "Sabır acıdır, fakat sonucu tatlıdır" diye boşa söylememişlerdir.  
Peygamberimiz de "Sabır başarının anahtarıdır" "Sabreden başarıya ulaşır" "Sabır cennet hazinelerinden bir hazinedir" "Sabır bir ışıktır" "Sana sıkıntı veren şeylere karşı sabretmende sayısız hayır vardır" buyurarak, musibetler karşısında sabırlı olmamızı tavsiye etmiştir. Belki sabrı yanlış anlayanlar olabilir. Sabır, haksızlığa, kötülüklere, hakka saldırıya ve zillete razı olmak, insan haysiyetine gölge düşürecek saldırılara katlanmak, ses çıkarmamak, tepki ve tavır koymamak anlamına gelmez. Dinimizde, meşru olmayan şeylere karşı sabretmek uygun görülmemiştir. Emri Bil Maruf, Nehyi Anil münker (iyiliği emredip, kötülükten sakındırmak) her Müslüman'a farzdır. İnsanın kendi güç ve imkânları ile üstesinden gelebileceği kötülüklere katlanarak görmezden gelmesi, gevşeklik göstermesi sabır değil, acizlik ve tembelliktir. Peygamberimiz; "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır." "Yâ Rabbi! Acizlikten ve tembellikten sana sığınırım" (Buhari cihat 25) diye dua etmiştir. Bazen her türlü tedbirin alınmasına rağmen kulun iradesini aşan sıkıntı ve musibetlerle karşılaşılabilir. Hani Allah'tan geldi ne yapalım denir ya. Yapılacak şey, Şikâyet etmeden takdiri ilahiye razı olup sabretmektir. 
Yüce Rabbimiz, Kur'an da peygamberlerde dâhil insanları imtihana tabi tuttuğunu bildirerek "Ant olsun ki sizi biraz korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmek suretiyle imtihan ederiz, sabredenleri (cennetle) müjdele! O sabredenler kendilerine bir musibet geldiği zaman biz Allah'ın kullarıyız ve biz ona döneceğiz, derler" (Bakara 155-156). Kardeşleri Yusuf (a.s)ı kıskanarak kuyuya attıklarında, Yakup (a.s) "(Bana düşen) Hakkıyla sabretmektir." demişti (Yusuf sur. 18) Yüce Rabbimiz Hz. İbrahim'den de oğlu İsmail'i kurban etmesi olayını bildirirken "Şüphesiz bu onun için büyük bir imtihandı" buyurur (Saffat sur. 106) Kur'an da her peygamberin değişik bir özelliği öne çıkarılmış ki onlardan dersler çıkaralım, ibretler alalım ve bizlerde yanlışlar yapmayalım diye. Sabır denildiği zaman da Hz. Eyüp akla gelir. Hani insanların başına bir bela ve musibet geldiği zaman, Allah Eyüp sabrı versin derler. Onun hayatına baktığımız zaman, bu sözün tesadüfen söylenmediğini, onun çok ağır bir imtihana tabi tutulduğunu ve Kur'an-da onun sabır örneği olarak takdim edildiğini görürüz. Hz. Eyüp, Urfa bölgesinde yaşayan, sayısız malı mülkü ve birçok evladı olan bir peygamberdir. Rabbimizin bir imtihanı olarak sağlığı da dâhil, her şeyini kaybetmiş, fakat o hiçbir zaman Allah'a bağlılığını kaybetmeyerek ibadete devam etmiş, uzun süren sıkıntılı döneminden sonra cenabı hakkın lütfu ile yeniden her şeyine kavuşmuştur.
Rivayetlere göre şeytanın Yüce Rabbimize, Eyüp ile ilgili ona mal, mülk, servet, evlat ve sağlık verdin tabi ki inanıp ibadet edecek, birde elinden alda bak gör nasıl isyan edecek dediği (şeytan insanlara sadece vesvese verir). Allah izin vermedikçe zarar veremez. Kaynaklarda, Allah(cc) de biz onları alsak da o yine isyan etmez dediği, şeytanın birde bana müsade edin, onu ben sınayayım, bakın nasıl isyan edecek demesi üzerine, Allah (c.c) şeytana, Hz. Eyüp'ü imtihan konusunda müsade ettiği bildirilir. Şeytanın, Eyüp(a.s) ın koyun, sığır gibi hayvanlarının ve çocuklarının ölümlerine sebebiyet verdikten sonra ona gelerek, "Allah her şeyini elinden aldı" o da gayet sakin "Verende o alanda o mülkün sahibi Allah'tır." cevabını verir. Onu isyanda, başarılı olamayınca bu seferde, secdeye vardığı bir sırada burnuna üflediği, ondan dolayı hastalanarak sağlığının da gidip uzun yıllar çile çektiği, fakat Allah'a hiç isyan etmediği, sabrettiği, şükründen ve ibadetinden bir şey eksiltmediği nakledilir. Hanımı Leyya hatun "Sen duası makbul bir zat'sın. Sana şifa vermesi için Allah'a dua etsen olmaz mı?" diyince 'Biz uzun yıllar nimet içinde yaşadık, bırak birazda sıkıntı içinde bulunalım' der (İbn-i Asâkir- Tarih c.3 s.196)
Eyüp (a.s) sonunda, sana ibadet etme takatimi ve gücümü kaybettim. Allah'ım sana ibadet edebilecek kadar bir sağlık istiyorum" diye dua eder. Kur'an da "Eyüp'ü de (an) hani Rabbim 'Başıma bu dert geldi. Sen merhametlilerin en merhametlisisin' diye niyaz etmişti. Bizde onu(n bu duasını) kabul etmiş, kendisindeki o zararı gidermiş, tarafımızdan bir rahmet ve ibadet edenler için bir hatıra olmak üzere hem ailesini, hem onlarla birlikte (fazladan) bir mislini daha verdik" (Enbiya 83-84). "(Resulüm!) Kulumuz Eyüp'ü de an O Rabbine doğrusu şeytan bana bir yorgunluk ve eziyet verdi, diye seslenmişti. Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içilecek şifalı bir su (dedik)" (Sad sur. 41-42)  Eyüp (a.s) bu sudan içer ve yıkanarak sağlığına kavuşur. Yüce Rabbimiz ona sağlığını, güzelliğini, gücünü, mallarını ve evlatlarını tekrar fazlasıyla verdiğini bildiriyor. Yeter ki biz ona kullukta kusur etmeyelim. Sabır müminin güç kaynağı ve imanın koruyucusudur. Allah'ın emirlerine uyup yasaklarından kaçınmak, nefse ağır gelir ama zor geleni seçip sabır ve tahammül göstermenin sonucu daha da güzeldir. Sabır, imanın, ibadetlerin, ilmin, hikmetin ve bütün faziletlerin başıdır. Şeyh Edebali, Osman Gazi'ye vasiyetinde "Ey oğul sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz, öfkenle nefsin bir olup aklını yenmesin, inancını kaybedersen yeşilken çöllere dönersin" der.
İnsanlar sıkıntılara duçar kalabilir, doğal afetlerden zarar görebilir, salgın hastalıklardan dolayı çok sevdiği yakınlarını veya sağlığını kaybedebilir, bütün bu durumlarda insanın en büyük dayanağı ve sığınağı Allah'ın iradesine tam teslim olmak ve sabırdır.