25 Mart 1964 de şehit edilen Malcolm X, ABD de ki ırkçılık taassubundan nasibini en ağır bir şekilde alan bir ailenin çocuğudur. Dört yaşındayken bir gece evleri ateşe verilir. İtfaiye ve polis ekipleri, siyahi olduklarından dolayı yangına müdahale etmezler. Altı yaşındayken de babası bir tramvay yolunda ölü olarak bulunur. Polis, babanın ölümünü raporlara kaza olarak kaydetse de ailesi buna hiçbir zaman inanmaz Anne Louise ise, üzüntü ve çaresizlikten akli dengesini kaybederek 26 yıl yattığı akıl hastanesinde vefat eder.   
Dört kardeşi de beyazlarca öldürülünce, Malcolm Refah Kurumu tarafından bir ailelerin yanına yerleştirilir. 13 yaşında Islahevi Okulu'na gönderilen Malcolm 'un "beyaz adam "la ilgili olumsuz düşünceleri burada oluşmaya başlar. Islahevi Okulu'ndan ayrıldıktan sonra müşterileri zenci olan bir lokantada garsonluk yaparken gece hayatıyla tanışır. Kendisini kirli bir hayatın içinde bularak mahpushaneye düşer.  Hapishanede Malcolm X'in hayatı değişir. "Düşünmek için en iyi yer ya üniversite ya da hapishane" diyen Malcolm X, demir parmaklıklar ardındaki yıllarını hapishanenin kütüphanesinde okuyarak geçirir. Girdiği hapishaneden sivil haklarla mücadelede, Amerikan tarihine damga vuracak bir lider olarak tahliye edilir. Malcolm 'un beyaz adama duyduğu kin ve düşmanlık, onun zenci milliyetçiliğini savunan Elijah Muhammed'in Nation of Islam hareketine katılmasına vesile olur. 1952 yılından itibaren davasının isimsiz bir hizmetkârı olduğunu simgeleyen X soyadını kullanmaya başlayarak, sözünü sakınmayan, korkusuz bir hatip olarak zenci yerleşimlerini faaliyete geçirir. 
Mart 1964'te Elijah Muhammed ile bazı konularda anlaşamadığı düştüğü için ondan ayrılır. Bu dönemde İslâm anlayışı da değişmeye başlar, beyaz adamın şeytan olduğu görüşünden vazgeçer. Müslüman ülkelerin diplomatlarıyla görüşerek, İslâmiyet hakkında bilgiler alır. Hacca gitmek amacıyla Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerine bir seyahate çıkar. Mekke'de dünyanın her tarafından gelen farklı ırklardan Müslümanlarla tanışır ve ırk ayırımına dayanmayan bir din anlayışına ulaşır. Hayatının bu döneminde yiğit, yüksek görüşlü ve himmet sahibi" anlamındaki Mâlik eş-Şahbaz adını kullanmaya başlar. Mekke'den Amerika'daki bir arkadaşına yazdığı mektupta Hz. İbrahim'in, Hz. Muhammed'in ve diğer peygamberlerin mekânı olan kutsal topraklarda bütün ırk ve renklerden insanlarda gördüğü kardeşlik ruhunu, misafir perverliği anlatarak, her renkten insanın gösterdiği bu cana yakınlığa büyülendiğini ifade eder. Amerika'nın ırk problemini ortadan kaldıran İslâm'ı anlamasının şart olduğunu söyler. Amerika'ya dönünce gerçek anlamda siyah-beyaz kardeşliğini esas alan bir toplum meydana getirmeyi amaçlayarak Muslim Mosque ve Organization of Afro-American Unity (1964) adlı teşkilâtları kurar. Fakat kısa bir müddet sonra kendisine ve ailesine yönelik tehditler almaya başlar ve evi kundaklanır. Bir süre sonra 25 Şubat 1965'te henüz 40 yaşındayken, konferans salonunda konuşma yaptığı sırada suikasta uğrayarak şehit edilir. 1963'te kendi otobiyografisini yazan, yazar Alex Haley'e, "Bu kitap yayınlandığında ben hala yaşıyor olursam, bu bir mucize olacak." der. Ölümünden birkaç ay sonra Haley kitabı tamamlar ve "Malcolm X'in Otobiyografisi" adıyla yayınlar. 1992'de ünlü oyuncu Denzil Washington'un canlandırdığı ve çeşitli ödüller kazanan "Malcolm X" filminin de kaynağı olan kitap, 1998'de Time tarafından "20. Yüzyılın en etkili on kitabı" arasında gösterilmiştir. Suikast bir muamma olarak kalmakla birlikte üzerinde en fazla konuşulan ihtimal Elijah Muhammed ve CIA işbirliğiyle gerçekleştirilmiş olduğudur. 
Malcolm X, özellikle o yıllarda kimliğini arayan İslam dünyası halkları için de bir kahraman olarak anılmaktadır. Uzun boyu, karizmatik kişiliği, güçlü hitabeti, çelik gibi iman ve iradesiyle ırkçılığa karşı eşitlik ve adalet arayışına hiçbir taviz vermeden, haksızlıklara ve şiddete karşı mücadele vermiştir. ABD Başkanı Kennedy'nin 1963'te suikast ile öldürülmesi üzerine "Ne ekersen onu biçersin" sözü tepkilere neden olur ve üç ay konuşma yasağı getirilir. Özellikle Trump hükümetiyle birlikte beyaz ırkçılığın ve göçmen karşıtlığının tekrar gündeme geldiği bir dönemde Malcolm X'in yıllar önce bıraktığı mirası daha bir anlam kazanmıştır. O adalet ve özgürlük savaşçısının, hayatında geçirdiği evreler, ırkçılığa ve adaletsizliğe karşı tavizsiz mücadelesi, insan hakları konusunda ulaştığı nokta, hala insanlığa ışık olmaya devam etmektedir.
Sudan kökenli Dr. Ahmet Osman, Malcolm X ile 1963 yılında, New York'ta, "Harlem'deki bir camide karşılaşmamız, onunla ölümüne kadar sürecek dostluğumuzun başlangıcı oldu. İnsan hakları, emperyalizm ve kapitalizm üzerine yaptığı konuşmalarla büyük etki uyandırdı. O müthiş bir hatipti, mücadele ruhu hepimizi derinden etkiledi. O davasını rakiplerine karşı savunurken vakarlı bir tavır takınır, dostlarına karşı ise oldukça mütevazı davranırdı. O, hem Müslüman hem de diğer topluluklar için bir değer ve bir ekoldü. Amerika'ya mal olmuş bir liderdi" Siyahi aktivist Aisha al-Adawiya, "Malcolm sayesinde, nasıl mücadele edeceğimi öğrendim. O bir insan hakları savunucusuydu" Eşi Betty Shabazz'ın da arkadaşı olan kadın aktivist, "Malcolm, benim Hz. Muhammed'den sonra örnek aldığım kişi idi. Çünkü İslam'ın onu nasıl güçlendirdiğine şahit olduk. İbadetlerini düzenli yapar ve yanlışlara karşı sonuna kadar mücadele ederdi. Onun bu mirasına sahip çıkmalıyız. Çünkü o bizim için kendini feda etmiştir" Malcolm'un sözlerinden çok etkilendiğini ve sonrasında Müslüman olduğunu belirten Dawud Walid ise, "Kullandığı ifadeler beni çok motive ediyordu, bir süre sonra kendisini filozofum, sözlerini de felsefem olarak benimsedim" der. 
Irkçılıkla mücadele de tarihe damga vuran Malcolm X ölüm yıl dönümünde rahmetle anılıyor. Hak ve adalet için verdiği mücadele ile sadece Amerika'da değil, tüm dünyada simge isimlerden biri olmuştur. Şahadet yıldönümünde kendisini rahmetle anıyoruz. Ruhu şâd mekânı cennet olsun.