1971 yılında Eylül ayında Akademi imtihanlarına girmekteydim. Girdiğim derslerden çoğunluğunu geçtiğimi tahmin ediyordum. Sonuçlar umduğum gibi oldu. Ama Yüksek Matematik dersinden zayıf almışım. Aslında beklediğim sonuç da öyleydi. Daha önce de belirttiğim gibi İHO'da hiç görmediğimiz konular vardı. Tek dersten zayıf almam, beni yıldırmadı. Yine merhum Sami Aydoğan ile matematik çalışmaya başladım. Şubat dönemindeki sınava hazırlanmak zorundaydım.

Akademideki güz dönemi sınavları bitince Konya'ya gittim. Üçüncü sınıfın dersleri başlamıştı. Bir çok hoca değişmişti. Arapça'nın yanı sıra Belagat dersine Hüseyin Küçükkalay, İslam Hukukuna Mehmet Savaş, Kur'an-ı Kerim'e Mustafa Göl geliyordu. Hüseyin Küçükkalay, aynı zamanda Tefsir Dersine de giriyordu. Derslerin düzeyi yükselmiş, hocalarımız, konuları derinlemesine işlemeye başlamıştı.

Bu arada sınıf arkadaşım Yusuf Işıcık, beni İlim Yayma ve Manevi Değerleri Koruma Derneği'nin merkezine götürdü. Oradakilerle tanıştırdı. Oku Mecmuası'nın hazırlandığı odaya girdik. Oradakilerle görüştük. Bana dergiye yazı yazmamı teklif ettiler. Önce tereddüt ettim. Bursa İTİA'da okuduğumu hatırlattılar. İslam İktisadi konusunda makaleler yazabileceğimi söylediler.
Beklentinin ne olduğunu anladım. Bunun üzerine o dönemde İslam Ekonomisiyle ilgili yayınlanmış ne kadar eser varsa toplamaya karar verdim. Konya'da bulamadığımı İstanbul'dan getirttim. Kısa sürede pek çok esere sahip oldum. Sürekli okuyor ve fiş çıkartıyordum. Böylelikle ilk yazılarımı hazırlamaya başladım. İkinci dönemde ilk makalemi teslim etmeye karar verdim.
Aynı dönemde Bursa'da da bir dernekleşme çalışması vardı. Bursa Yüksek Tahsil Talebe Derneği kuruldu. Kurucuları, Eğitim Enstitüsü öğrencilerinden Mehmet Şakir Çıplak, Hasan Demirbaş, Mücahit Koca ve arkadaşlarıydı. Kurucular arasında yer almasam da bu ekiple gönül bağım vardı. Onlar da SUR isimli edebiyat sanat ağırlıklı bir dergi çıkarmaya karar vermişlerdi. Bana da yazı yazmamı teklif ettiler. Ben de kabul ettim.

Dergilerde kendi adımla yazmayı o günün şartlarında sakıncalı gördüğüm için Sur Dergisi'nde Yılmaz Özgür, Oku Mecmuası'nda Abdulkadir Er mahlasını kullanmayı tercih ettim. Bu durumu, birkaç arkadaşımdan başka kimse bilmiyordu.

Bir tarafta yeni yılın ders notlarını toparlarken diğer yanda Yüksek Matematik dersine hazırlanıyordum. Şubat'ın ilk haftasında sınav vardı. Matematikten kalan öğrenci sayısı çoktu. En büyük salonda sınav yapıldı. Bir hafta sonra sonuçlar ilan edildi. Geçmişim benim için çok önemliydi. Öğrencilik hayatımda hiç bütünlemeye kalmamış birisi olarak bana zor geliyordu. Benim için en büyük engel, geçilmiş oldu.

Şubat tatilinde Akademi'de öğrenci grupları Uludağ gezisi düzenliyorlardı. Zekeriya ile bizim beş kişilik grubumuz vardı. Biz de yazıldık. Öğrenci dolu otobüsle Uludağ'a doğru tırmandık. Otobüsün zorlandığı yerler vardı. Zira yukarıya çıktıkça karın kalınlığı artıyordu. Halbuki Bursa'da hava günlük güneşlikti. Nihayet zirveye vardık. Şiddetli kar yağıyordu. Ama dışarıda kar topu oynanacak, kızakla kayılacak gibi değildi.

Bir otelin müzik holünü açtırdık. Orada kızlar-erkekler çaldılar, oynadılar. İçkiler de ortada dolanıyordu. Zekeriya ile birlikte biz, beş kişilik ekip olarak mecburi ikamet gibi bir köşede bekliyorduk. Dışarı çıkıp bakıyor, karın şiddetini görünce geri giriyorduk. Öyle bir ortamda ilk ve son defa bulunmuş oluyordum. O ortamlarda neler olabileceğini tahmin etmek zor olmasa gerek.
Kar topu oynama, kızak kayma gibi hayallerimizden vazgeçerek şiddetli kar ortamında Uludağ'a veda etmek zorunda kaldık.

Bursa'dan tekrar Konya'ya döndüm. Oku Mecmuası'na ilk yazılarımı verdim. Arkadaşlarımın ve hocalarımın takdirleri, bana moral oldu. Aynı dönemde Bursa'da yayın hayatına başlayan SUR dergisine de birkaç yazı hazırladım. Arkadaşlarımdan aldığım izlenimler olumluydu. Ancak iki yüksek öğretim kurumunda öğrenci olmanın sorumluluğu yanında araştırma ve yazıya çok vakit ayıramıyordum.