Köyden geldiğimde okuldaki durumum, komşu ve akrabaların alaylı meraklı arasında belirsizliğini koruyordu. Kimileri "Hele bakalım, yakında görürüz" diyorlardı. Kimileri de "Köyde okumak başka, şehirde başka… Burada on iki öğretmenin karşısında imtihan olunca belli olur" diyerek rezil olacağım günleri iple çekiyorlardı. Müfettişlerin test sınavı, ortalığın bir süre yatışmasını sağlamıştı. Ama pusuda bekleyenler pek çoktu. İkinci dönem, bence normal biçimde sürdü. Öğretmenimiz geldi, ders verdi gitti. Ben de günlük olarak hazırlanıp derslere öyle gittim. Hiçbir sıkıntım olmadı.

Ama okul dışında yine kazan kaynıyordu. Tandır başındaki dost ve akraba kadınlar, beni görünce fısıldaşmaya başladılar:
-Görüyor musun şunu; sınıfın birincisi olmuş.
-Yok kız… Okulun birincisi olmuş.
-Müfettişler bile tebrik etmişler.
-Olsun… Ne çıkar ki!.. Sene sonu bitirme sınavında çuvallar nasıl olsa…
-Onu da geçer o… Akıllı oğlan…
-Orada bir öğretmen imtihan edecek değil ya…
-Elbet… Orada on iki öğretmen var. Onların karşısında imtihan olmak kolay değil…
-He… Ben de öyle diyorum.

Lafa dalıp işi yavaşlatanlara Sıddıka Teyze çok kızıyordu:
-Bırakın lafı da ekmek yapmaya, yufka açmaya bakın, diyordu.
Bir ara benim dedikodumu bırakıp işe koyuluyorlardı. Ama ben orada durdukça bazılarının öfkesi kabarıyordu. Çare olarak:
-Şuna bir yağlı ekmek yapın da gitsin, diyorlardı.
Sonunda bana bir pezi yapıp oradan uzaklaştırıyorlardı. Ama aklım o dedikodulardaydı. Bu kadınların dedikleri on iki öğretmenin imtihan yapacağı günlere takılmaya başladım. Sene sonunda yapılacak okul bitirme sınavının nasıl yapılacağını çalışıyordum. Acaba on iki öğretmen, masanın etrafına sıralanıp da öyle mi sınav yapacaklardı? Bize hiç bilmediğimiz, öğrenmediğimiz yerlerden mi soracaklardı? Birinin unuttuğunu diğeri ele alarak çok çetin bir sınav mı yapacaklardı? Ansiklopedilerden rast gele sayfalar açarak bizi oradan mı imtihan edeceklerdi?.. Mantıklı bir sistem arıyordum ama bulamıyordum. Eğer okuduğumuz kitaplardan, öğrendiğimiz derslerden soracaklarsa, bunda korkulacak bir şey yoktu. Ben, buna hazırdım.

Bu sınavın hayali ve merakıyla aylar geçti. Mayıs'ın son haftasında ilkokul bitirme sınavları başladı. Ahşap binadaki öğretmenler odasını, sınav odası şeklinde düzenlemişlerdi. Odada üç öğretmen vardı. Biri soruyor, diğerleri izliyordu. Dersler sıraya konmuştu: Türkçe, Tarih, Coğrafya, Matematik, Tabiat Bilgisi, Aile Bilgisi… O gün hangi dersin sınavı yapılacaksa öğrenciler sırayla çağrılıyordu. Sözlü sınavda bir iki soru sorup öğrencileri bir daha denemiş oluyorlardı.

Ben de iki hafta boyunca bu sözlü sınavlara girdim. Sordular, cevapladım. Hiçbir soruda takılmadım Zira hep öğrendiklerimizden sordular. Konu dışına hiç çıkmadılar, sınav salonunda iki ya da üç öğretmen bulunuyordu. On iki öğretmeni, hiçbir arada görmedim.

Çorum'a geleli duyduğum "On iki öğretmen karşısında imtihan olmak" bir şaka mıydı yoksa abartı mıydı? Benim gibileri korkutmak için uydurulmuş bir kocakarı masalı mıydı yoksa bir şehir efsanesi miydi? Hâlâ çözebilmiş değilim.

Ethem ERKOÇ
ethemerkoç@corumhakimiyet.net