İnfak; Allah'ın rızasını, hoşnutluğunu kazanmak niyetiyle harcamada bulunmaktır. Allah'ın hoşnutluğunu elde etmek amacıyla kişinin kendi servetinden harcama yapması, muhtaçlara ayni ve nakdi yardımda bulunmasıdır.
Servetin gerçek sahibi Allah'dır. O'nun emanet olarak verdiği bu servetten başkalarına infakda bulunmak gerekir. Fahreddin Razi'ye göre farz olan infak zekattır. Kişinin kendisinin ve ailesinin geçimini sağlamak üzere yaptığı harcamalar ve ülke savunmasına katkıları da farz olan infak kapsamındadır. Mendup olan infak ise bunun dışında kalan harcamalar, hayır ve hasenattır.
İslam medeniyet tarihinde böyle bir niyet taşıması şartıyla ülkenin savunması, hac hizmetleri, yoksulların desteklenmesi, okul, kütüphane, cami, yol, köprü, çeşme, bakımevleri gibi hayır kurumlarının tesisi, hatta tabiatın korunup geliştirilmesine kadar çok çeşitli hizmetler için yapılan her türlü harcamalar, Allah yolunda infak kapsamındadır. İnfak; genellikle karşılık beklemeden yapılan yardımlar için kullanılır:
"Onlar, kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler. Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz; sizden bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz (derler)" (İnsan-8-9)
"Allah'ın sana ihsan ettiği gibi sende ihsan et." (Kasa 77)
"O takva sahipleri ki bollukta da darlıkta da Allah için infak ederler" (Al-i İmran: 134)
"…(Resulüm!) Sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: ihtiyaç fazlasını…" (Bakara-219)
"Birinize ölüm gelmeden evvel mallarınızdan sarf edin ki ölüm geldiği zaman: "(Ulu Rabbim): (Ne olur), ömrümü biraz daha geciktirsen de sadaka verip iyilik edenlerden olsam" demeyin." (Münafıkun-10)
"Allah'a ve Resulü'ne iman edin. Üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı şeylerden harcayın. İçinizden iman eden ve Allah yolunda harcayanlar için büyük mükafaat vardır." (Hadid-7)
"Allah yolunda (mallarınızı cömertçe harcayarak) infakta bulunun." (Bakara-145)
Allah yolunda harcarken malım azalır diye korkmayın: "…Siz hayra ne harcarsınız, Allah onun yerine başkasını verir." (Sebe 39)
Allah yolunda harcarken şeytanın vesvesesine aldırış etmemek gerekir: "Şeytan sizi fakirlikle korkutur. Size cimriliği telkin eder. Allah ise size katından bir lütuf ve bir mağfiret vaad eder." (Bakara 268)
"Allah'ın, kereminden kendilerine verdiklerini (infakta) cimrilik gösterenler, sanmasınlar ki o, kendileri için hayırlıdır. Tersine bu, onlar için pek fenadır. Cimrilik ettikleri şey de kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır." (Al-i İmran 180)
İnfak, sırf Allah rızası için olmalıdır. Bir çıkar beklentisi veya gösteriş için olmamalıdır: "Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gününe inanmadığı halde malını gösteriş yolunda harcayan kimse gibi, başa çıkartmayın." (Bakara 264)
"Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık hayra sarfedenler var ya, onların mükafaatları Allah katındadır. Onlara korku yoktur, üzüntü de çekmezler." (Bakara-274)
Ayetlerde infakın önemi, amacı, hangi mallardan kimlere ve nasıl verileceği, karşılığında vaad edilen ödüller ayrıntılı olarak zikredilmiştir: a) İnfak ve tasadduk; gösterişten uzak ve yalnız Allah rızası için yapılmamalıdır. B) İnfakta bulunan kişi, onu alıp kabul edenin onurunu zedeleyecek davranışlardan kaçınmalıdır. C) Yapılan yardım, en iyi ve kaliteli mallardan yapılmalıdır. D) İnfakın yerine ulaşması için gerçek ihtiyaç sahipleri iyi tesbit edilmelidir.
Kur'an'da varlıklı Müslümanların mallarında yoksulların haklarının bulunduğunun belirtilmesi (Zariyat 19, Meariç 24-25), zenginlerin, bir özür sebebiyle çalışamayan veya geliri ihtiyacını karşılamayanlara yardımda bulunmakla yükümlü olduğunu gösterir.
Hz. Peygamber (sav), dul ve yetimlerin geçimini bizzat üstlenmiş, Hz. Ömer de bu uygulamayı resmileştirmişti. Farabi; devlet gelirinin bir kısmının çalışma gücü bulunmayanlarla mesleği para kazanmak olmayıp sosyal faaliyet gösterenlere harcanması gerektiğini söyler. Fakat bunlara yapılacak infak, hizmetlerinin önemiyle sınırlı olmalıdır. Nitekim Hz. Ömer, ilk zamanlarda hafızlık yapanlara maaş bağlatmışken sonra bu faaliyetin hizmet niteliğini kaybettiğini görünce bundan vazgeçmiştir.
Bilindiği üzere zekat, dinen zengin sayılanlara bir emirdir. Cömertlik ise zengin, fakir her mümine ilahi bir emirdir. Resullah (sav): "Fakirleri sev, onları kendine yaklaştır ki kıyamet günü Allah da seni kendisine yaklaştırsın." Buyurmaktadır. (Tirmizi)
Peygamber Efendimizin ailesi bir gün koyun kesmişti. Bir çok kimseye infakta bulunulduktan sonra Efendimiz, koyundan geriye ve kaldığını sordu. Hz. Aişe:
-Sadece bir kürek kemiği kaldı, cevabını verince Efendimiz (sav):
-Desene bir kürek kemiği hariç, hepsi bizim oldu, buyurdu. (Tirmizi)
Allah'ın elçisi Hz. Muhammed (sav) buyuruyor ki: "Ademoğlu, "malım malım" deyip duruyor. Ey Ademoğlu! Yiyip tükettiğin, giyip eskittiğin veya sadak olarak verip sevap kazanmak üzere önden gönderdiğinden başka malın mı var?" (Müslim)
Aslında bu cihanda biriktirilen en kıtmetli hazine, kazanılmış gönüllerdir. En değerli servet de sevindirilen mahzun yüreklerden Arş-ı Ala'ya yükselerek rahmet vesilesi olan o güzel dualardır.
Gerçek servetimiz, ancak infak edebildiklerimizdir. Allah için verebildiğimiz her şey bizimdir. Yaptığımız hayır hasenat bizimdir. Gönüllerini aldığımız fakir, garip ve kimsesizler bizimdir. Zira onlar vesilesiyle-inşaallah-Allah rızasını kazanacağız. Dolayısıyla onları, ilahi bir nimet olarak telakki etmeliyiz.