FATİH BATTAR
Çorum’da İnsani Değerler Platformu ve Kent Konseyi tarafından düzenlenen Gençlik Çalıştayı’nda konuşan İnsani Değerleri Platformu Sözcüsü Necat Yazıcı, gençlerin mevcut hayata ve sorunlarına maruz kalan kesimler olduğunu belirterek; “Gençlerimize sorumlulukla beraber yetki de vermeliyiz. Onlar bizim emirerlerimiz değil, ücretsiz çalışanlarımız da değil.” dedi

Çorum'u İtalyanlara anlattılar Çorum'u İtalyanlara anlattılar

Çorum’da İnsani Değerler Platformu ve Kent Konseyi tarafından Gençlik Çalıştayı düzenlendi.

Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Fuat Sezgin Toplantı Salonu’nda düzenlenen çalıştayda “Eğitim Sistemi ve Aidiyetlerimiz” ile “Dijitalleşen Dünyada Gelecek Perspektifi ve Aidiyetlerimiz” başlıklı iki oturum gerçekleştirilerek gençlerin karşı karşıya oldukları sorunlar masaya yatırılarak çözüm önerileri sunuldu.

Çalıştayın açılış konuşmasını yapan İnsani Değerler Platformu Sözcüsü Necat Yazıcı; “Yetişkinlerin inşa ettiği bu dünyada gençlerin sorun olarak görülmesini, sorunlarla birlikte anılmasını kabul etmiyoruz.” dedi

‘Gençlerimiz içinde bulunduğumuz hayatın müsebbibleri değiller.’ diyen Yazıcı; “Müsebbibleri olmadıkları bir şeyin sorumlusu da olmamalılar. Gençlerimiz mevcut hayata ve sorunlara maruz kalan kesimdir. Bunun üstüne bizim onları Z kuşağı gibi harflerle ilişilendirmemiz biraz ötekileştirmek gibi geliyor. Her durumda her zaman gençler bizim geleceğimizdir diyoruz. Biz de diyoruz ki gençler bizim geleceğimiz o takdirde onlara ‘bizim çocuklarımız’, ‘bizim gençlerimiz’ diye yaklaşmalıyız. Onlar ‘Z kuşağı’ felan değiller. Gençlerimize birey olarak değer vermeli, onları dinlemeli ve anlamaya çalışmalıyız. Gençler sayıdan ve istatistikten ibaret değiller. Hayatın içinde onlara anlamlı ve değerli bir yer edinebilmeleri için  rehberlik yapmalıyız. Onlar yanlız değiller. Gençlerimize sorumlulukla beraber yetki de vermeliyiz. Onlar bizim emirerlerimiz değil, ücretsiz çalışanlarımız da değil. Bunu böyle bilmeliyiz. Yetenek ve ilgilerini keşfetmelerini sağlamalıyız. Bu çerçevede başta eğitim olmak üzere bütün sistemlerimizi yeniden gözden geçirmeliyiz.” ifadelerini kullandı

Çalıştaya konuşmacı olarak katılan Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özcan Göngör, “Dijitalleşen dünyada bizi sağlam zeminde tutacak olan en büyük gücümüz milli ve manevi değerlerimiz, kimlik ve aidiyetlerimizdir” şeklinde konuştu

Dünya nüfusunun yüzde 61.8’inin interneti aktif olarak kullandığına dikkat çeken Güngör, konuşmasında şu ifadelere yer verdi; 

“Sosyal medyayı kullanmadığımız süre için eksiklik hissediyorsak, sabah kalktığımızda ilk önce aklımıza telefona bakmak geliyorsa, her gün normalde geçirdiğimiz saatten çok daha fazla süre telefonda zaman harcamaya başladıysak, telefonu sık sık bildirim gelmiş mi diye kontrol ediyorsak, işlevselliğimiz buna bağlı olarak bozuldu ve aklımız sürekli orada kalmaya başladı ise sosyal medya bağımlısı olma yolunda ilerliyoruz demektir. Yapılan bir araştırmaya göre küresel dünya nüfusunun yüzde 61.8’i interneti aktif olarak kullanıyor ve bu rakam 4.88 milyar internet kullanıcısı olduğu anlamına geliyor. İnsanlar internette ortalama 6 saat 58 dakika geçiriyor ve kullanıcıların yüzde 90.9’u (4.44 milyar kullanıcı) internete mobil cihazlardan erişiyor. Mobil cihazlarda internet kullanım süresi ise günlük 3 saat 37 dakika. Biz dijital dünyada yalnızlığımızı gizlemeye veya ondan kurtulmaya çalışıyoruz. Kimimiz kendisini gizleyerek ikinci veya üçüncü karakterini ortaya çıkarıyor; içindeki eğilimleri dizginlemek için dijital mecralarda vakit geçirenler de var, dijital alışveriş sitelerine milyonlarca lira yatıranlar da Yani hepimiz bir nedenle, yalnızlığımızı saklamak veya ona çare bulmak için sanal ağlarda geziniyoruz. Son dönemlerde yaygınlaşan tv programları üzerinde yapılan bir araştırmada evlilik sitelerinde oluşturulan profillerin sadece yüzde 8’i kendisi hakkında doğru bilgileri paylaşmış; yüzde 42’si ise tamamen hatalı bilgiler vermiş, geriye kalan yüzde 50’nin de çok az bilgiyi doğru söylediği ifade edilmiştir. Demek ki TV ortamında yaşanan bu dijital yaşam yalanlar üzerine kuruludur. Dijitalleşen dünyada bizi sağlam zeminde tutacak olan en büyük gücümüz milli ve manevi değerlerimiz, kimlik ve aidiyetlerimizdir. Seçimlerimizin altında yatan tutum ve inançlara değerlerimiz diyoruz. Bir kişinin kendi değerlerinin ne olduğunun bilmesi çok önemlidir. Bir topluluğun gücü, o topluluğu oluşturan bireylerin paylaştıkları ortak değerlere olan bağlılığı ile ölçülür. Eğer paylaşılan ortak değerler yoksa insanlar birbirine aldırmazlar ve birbirlerinin sorun ve dertlerine kayıtsız kalırlar. Türk milleti olarak bizim binlerce yıllık tarihi birikimimizden beslenen çok güçlü milli ve manevi değerlerimiz vardır. Göktürk anıtlarında bunların bir kısmı abideleşmiştir. Destanlarımızda, düğünlerimizde, cenazelerimizde, komşuluk ilişkilerimizde, aile yapımızda kısaca hayatımızın her safhasında bunların örneklerini görüyoruz. İslam inanç esasları ile tanıştıktan sonra eski geleneklerimizle din temelli esasları kaynaştırdık. Hilali sembolik bir anlatımla farklı boyuta taşıdık. Hakimiyet alanımızda olan tüm ülkelerin bayrağında hilal veya hilalin yıldızının olmasına özen gösterdik. Bir bayrakta hilal veya hilal yıldızı yoksa o bayrağı ya İngiltere ya da Fransa belirlemiştir. Hilal, bizde İslam’ın sembolik anlatımıdır. Bayrağımızın simgesidir. Cami ve kubbelerimizin alemidir. Paramızın ve asker giysimizin rumuzudur. Çünkü ebced hesabında hilal, ilah ve lale kelimesinin karşılığı 66’dır. Lale kelimesi sembolik anlatımla mezar taşlarımızda ters lale olarak kullanılmıştır. Toplum önderi veya veli diye bilinen insanlar yani din tebliğinde etkin görev almış şahsiyetlerin mezar taşında ters lale kullanılır. Aile kurumumuzun görev dağılımları ve sorumluluk anlayışları dünya milletleri için dillere destan olmuştur. Komşuluk ilişkilerimiz, sosyal yardımlaşma ve dayanışma faaliyetlerimiz, çevre duyarlılığımız kısaca insana ve çevreye karşı duyarlığımız her türlü takdirin üzerindedir. Esir altında iken kendilerine verilen kıt yemekleri bile kedilerle paylaşan askerlerimize ait belgeler var. Sokak hayvanlarını beslemekle görevliler var. Sadaka taşlarımız, hacet taşlarımız var. Duvarlara kuş sarayları yapan ecdadımız var. İnancımızın gereği diye hanlar, kapanlar, hamamlar, camiler, hastaneler, bedestenler, çocuklara oyun parkları yaptıranlar, fakir gençlerin tüm düğün giderlerini karşılayanlar var. Bu gibi daha nice güzel aidiyet ve geleneklerimiz sayesinde birlik ve beraberliğimizi bozmak için dün olduğu gibi bugün de milletimizin huzuruna ve güzel vatanımızın jeopolitik konumuna göz dikenler var. Buradan hareketle gençlerimizin; sahip olduğu değerleri tanıması, bunların kıymetini bilmesi, bu değerlerimizi dijital ortamın acımasız saldırıları karşısında feda etmemesi gerekir. Bu nedenle dijital çağın araçlarını kullanarak tüm imkan ve fırsatlarından yararlanmak gerekir. Gençler arasında geleneğe aykırı düşünce ve yaşama tercihlerinde çok ciddi artışlar olduğunu anlatan Güngör, “Moda veya özenti tercihler daha bir öne çıkmaya başlamıştır. Geleneklerimizin bir kısmı inkar edilmiş ama yerine yeni bir gelenek kurulamamıştır. Bu boşluk ciddi anlamda travmalara ve ciddi anlamda sosyolojik sorunlara neden olmuştur. Buradan hareketle özellikle gençlerimiz dijitalleşme çağının getirdiği sorunlara karşı donanımlı, bu araçsal sürecin imkan ve fırsatlarından da her alanda en iyi seviyede yararlanmaları konusunda duyarlı olmaları gerekir. Kimlik ve aidiyetlerini sahiplenerek dijital dünyanın verileri ile geleceği kurgulamaları önemlidir”