Bir zamanlar, ülkenin birinde arpa, mısır, saman alışverişi yapan zengin bir tüccar varmış. Zenginmiş ama har vurup harman savurmayı da sevmezmiş. Tutumlu bir kişiymiş. Karısı, bir gün demiş ki,
- Çocuğun ayakkabısı eskidi. Yeni ayakkabı almak gerek…
Adam, karısına kızmış:
- Bu nasıl iştir? Annem bana iki üç yılda bir ayakkabı alırdı da babam yine kızardı. Bizim zamanımızda bir ayakkabı beş on yıl giderdi. İnsanlarda namus kalmamış, her şeyi çürük çarık yapıyorlar derdi. Şimdi bizim oğlumuz iki ayda bir ayakkabı paralıyor. Sende hiç mi insaf kalmadı?
Kadın, Suç benim değil, demiş, ayakkabıyı eskiten ben değilim. Kadın bu kızgınlıkla oğluna çıkışmış:
- Sen ne biçim çocuksun… Baban da, ben de bir ayakkabıyı iki yıl giyerdik. Şimdiki zamanın çocuklarında hiç insaf kalmamış. İki ayda bir ayakkabı eskitilir mi?
Oğlan;
- Suç benim değil, siz de biliyorsunuz, ben eskiden bir ayakkabıyı bir yıl giyerdim. Sonra ancak altı ay giyebildim. Şimdi her şey bozuldu yeryüzünde… Bir ayakkabı iki ayda paramparça oluyorsa ben ne yapayım? Satıcılarda ahlak kalmamış. Çürük ayakkabı satıyorlar.
Anne ile oğul, her zaman ayakkabı aldıkları satıcıya gitmişler. Neden çürük ayakkabı yaptığını sormuşlar. Satıcı,
- Bunun suçu benim değil, demiş. Ayakkabıların çürüklüğünden şikâyetçi olan bir siz değilsiniz. Herkes de sizin gibi. Ben de bu çürük ayakkabıları beğenmiyorum. Ama ne yapayım ki, şimdi zaman değişti. İnsanlarda ahlak kalmadı. Kunduracılar, hep böyle çürük kundura yapıyorlar.
Kunduraların çürüklüğünden o denli çok yakınmış ki, satıcı da, kunduracıya gidip, neden sağlam kundura yapmadığını sormuş. Kunduracı,
- Bunda benim suçum yok, demiş. Ben kundura yapmak için aldığım gereçlere, eskisinden daha çok para veriyorum. Ama ne kadar çok para versem işe yaramıyor. Eski insanlar daha namusluydu. Sağlam gereç satarlardı. Şimdiki köseleler, deriler çürük dayanıksız. Bunda benim hiç suçum yok.
Kunduracı sinir içinde, deri kösele aldığı tüccara gitmiş. Neden dayanıksız, çürük deriler, köseleler sattığını sormuş. Derici,
- Benim hiç suçum yok, demiş. Ben dayanıksız deri, kösele satıp da, alıcılarımı kaçırmak ister miyim? Ama zaman değişti kardeşim. Şimdi insanlarda ahlak, namus kalmadı. Kaç deri fabrikası değiştirdim. Hepsi de kötü, dayanıksız deri yapıyor.
Derici, işi bu kadarla bırakmamış. Alışveriş ettiği fabrikanın sahibine gitmiş.
- Sizin çürük derileriniz, köseleleriniz yüzünden ben utanılacak duruma düşüyorum…
Fabrikanın sahibi de,
- Ne desen doğru, kardeşim, demiş. Ama benim hiç suçum yok… Eski zamanlarda fabrikamızda işlemek için aldığımız ham deriler sağlam çıkardı. Şimdi insanlarda hiç ahlak kalmamış. Hem eskisinden pahalı, hem de çürük deri satıyorlar…
Fabrikanın sahibi, kendisine ham deri satan tüccara, gelen şikâyetleri anlatmış. Deri tüccarı,
- Çok doğru, demiş, şimdiki deriler eski deriler gibi sağlam çıkmıyor. Ama derilerin sağlam olmaması benim yüzümden değil. Biz bu derileri mezbahaya kasaplık hayvan getiren sürü sahiplerinden alıyoruz. Eskiden, insanların ahlakı gibi, aldığımız deriler de sağlamdı.
Deri tüccarı da, kendisine öküz derileri satan sürü sahibine çıkmış. Sürü sahibi,
- Bunda benim suçum yok, demiş. Şimdi zaman değişti. Yalnız insanların ahlakı değil, öküzlerin derisi de bozuldu. Ben size kendi derimi satsam, neden çürük deri satıyorsun diye bana kızmaya hakkınız var. Ama ben size kendi derimi değil, öküzün derisini satıyorum. İnanır mısınız, öküzlerde bile namus kalmadı. Suç benim değil, öküzün.
Sürü sahibi, sürekli şikâyetler karşısında, mezbahaya götüreceği öküzlerden birini yakalamış. Ona şöyle söylemiş:
- Beni tüccara karşı utandırmaktan hiç sıkılmıyor musun? Senin yüzünden bana çıkışıyorlar. Siz öküz milletinin derileri eskiden daha sağlam olurdu. Şimdi deriniz bile bozuldu.
Öküz, boynunu bükmüş, şöyle söylemiş:
- Bunda biz öküzlerin en küçük suçumuz yok. İşte, beni ele alın. Ben, bütün gücümle, etimle, boynuzumla, gübremle, derimle sahibime yararlı olmaya çalışıyorum. Nasıl olsa insanlar beni kesip derimi yüzecekler. Hiç insanlara daha sağlam, daha kalın deri vermek istemez miyim? Ama ne yapayım ki zaman değişti şimdi. Bizim derilerimiz, babalarımızın derileri gibi sağlam, dayanıklı olmuyor. Ama buna ben ne yapabilirim? Derimi kalınlaştırmak, sağlamlaştırmak elimde değil… Önüme arpa diye koydukları şeyin yarısı toprak, kum… Saman diye çürümüş ot veriyorlar. Hem de eskiden verdiklerinin yarısı kadar bile değil… Bu kadar yemle işte bu kadar deri olur.
Öküz, derisinin aşağılanmasından çok üzülmüş. O üzüntüyle, sahibine gitmiş:
- Neden bana iyi bakmıyorsun? Demiş, hem az, hem de karışık, bozuk yem veriyorsun. Kemiklerim irileşmiyor, derim kalınlaşmıyor. Senin yüzünden suçu öküzlere yüklüyorlar.
Öküzün sahibi şöyle demiş:
- Doğru söylüyorsun ama suç benim değil. Biliyorsun, benim küçük tarlamdan çıkan arpayla saman hayvanlarıma yetmiyor. Ben de gidip, arpa, saman tüccarından sizin için saman, arpa alıyorum. Bay Öküz, şimdi dünya değişti. Namuslu kişi kalmadı. Arpa tüccarı, hem fiyatları artırdı, hem de karışık, katkılı mal satıyor. Ben de sana eskisi kadar bol ve iyi yem veremiyorum.
Adam, Öküzün sözlerine öylesine alınmıştı ki, hemen arpa tüccarına gitmiş. Neden hayvan yemlerini karışık, bozuk, pahalı sattığını sormuş.
Tüccar;
- Çok doğru söylüyorsun, demiş. Ama benim bunda hiç suçum yok. İnsanlarda ahlak kalmadı. Zamanlar çok değişti. Eskiden oğluma aldığım bir ayakkabı bir yıl giderdi. Şimdikiler iki ay zor dayanıyor. Hem daha pahalı, hem de çürük…
Yalnız ayakkabı mı?.. Elbise de, giyecek de, yiyecek de, her şey buna göre… Çoluk çocuğumun geçimini sağlayabilmek için, başkaları bana ne yapıyorsa, ben de onlara öyle yapmak zorunda kalıyorum. Ama bunu istemeden yaptığıma inan…
Benim hiçbir suçum yok.
Arpa Tüccarı, o kızgınlıkla kunduracıya gitmiş. Kunduracı, fabrikaya, fabrikanın sahibi ham dericiye, ham derici sürü sahibine, sürü sahibi Öküze, Öküz kendi sahibine, Öküzün sahibi arpa tüccarına gitmiş. Herkes diğerinde suçu aramış.
Şimdi zamanlar değişti. İnsanlarda namus, ahlak diye bir şey kalmadı…
Tam da günümüzü anlatan hikâye der gibisiniz. Müslümanlar için kıymetli olan Ramazan ayında fiyatları artıranlara sorsanız herhalde böyle sarmal bir cevap içerisinde kalırsınız ve sonuçta suç kimde sorusunu sorduğunuzu duyar gibiyim. 
Hikâyede olduğu üzere ahlakı hep başkalarından arar olduk. Her zaman söylediğim gibi aynaya bakıyor ama hep başkasını görür olduk. Oysa "ayna ayna söyle bana karşımdaki kim?" diye sorsanız ayna size doğru söyleyip "Bu sensin" diyecek ama o soruyu sorma cesareti gösteremiyoruz. O cesareti göstersek de suçun bir başkasında olduğunu söyleyecek kadar sorumluluğu üzerimizden atma cesaretini gösterebiliyoruz.
Bu yazıyı okumuş iseniz lütfen giydiğiniz ayakkabının, elbisenin, inşaatların, otomobillerin, adamlığımızın, eğitim sistemimizin, sağlık sistemimizin, ürünlerin… kalitesiz olmasından benim eksikliğim nedir diye kendimize sorma cesaretini gösterebilir miyiz? 
Suçlular zinciri içerisinde toplum olarak hepimiz gayet iyi biliyoruz ki "Suç öküzde değil." 
Sevgide kalın, sevgiyle kalın…