Şehire geldiğimizde köyle irtibatımız devam ediyordu. Tarlalar ekilip biçiliyordu. Mahsulün bir kısmı satılsa da bir kısmı ambarlara konuyordu. İki tane büyük ambarımız vardı. Birisi kanatlı kapının arkasında, diğeri de bahçedeydi. Her ikisi de büyükçeydi. Öndeki dörder göz, genellikle elli haklalıktı. Arkadaki gözlerin her biri en az dört yüz hakla buğday alabiliyordu.
Gelen mahsul, iki ambarı doldurmuyordu. Boş gözler, daima bulunuyordu. Bunu bazı dostlarımız biliyor, zaman zaman kullanıyorlardı. Şeyhamzalı öğretmen Mehmet Topuz da bilenlerdendi. 1963 yılındaydı. Ek gelir olsun diye çerezlik ay çiçeği ekmiş. Bahara doğru fiyatı artar diyerek satmamış. Koyacak yer aramış. Aklına bizim ambar gelmiş. Getirmiş, ambarın yukarı gözlerine doldurmuş. Bahar gelince ayçiçeğini satmaya karar vermiş. Traktörün römorkuna doldurup götürmüş. Sattıktan sonra morali bozulmuş. Elde ettiği para, yaptığı masrafı ancak karşılıyormuş. Zarar etmemiş ama umduğu gibi kâr da edememiş. Ekin Pazarı'ndan bizim dükkana geldi. Babama:
-Etem Amca, bu kadar zahmeti boşa çekmişiz. Ektik, biçtik, dövdük, savurduk, bunca zaman beklettik. Onca masraf ettik. El elde, baş başta, deyince babam:
-Mehmet Efendi, reçberlik böyledir. Her zaman kazanamazsın. Bu sene böyle olsa da gelecek sene iyi olur, diye teselli etti.
Çaylar içildi, biraz dertleşildi. Mehmet Bey, teselliden nasibini aldı mı bilemem, eyvallah deyip gitti.
Aradan birkaç ay geçmişti. Bizim mahsuller de gelmek üzereydi. Amcam, ambarların temizliğini yapmak lazım, diyordu. Kanatlı kapının arkasındaki ambarın arka gözlerini temizlerken bir gözün ayçiçeği ile dolu olduğunu görüyor. Hayret ve heyecanla babama geldi.
-Abi, Mehmet Efendi'nin kârını buldum, dedi.
Babam, bundan bir şey anlayamadı.
-Ne kârı? Ne buldun?
-Hani Mehmet Efendi, ayçiçeğinden kâr edemedim, diyordu ya… İşte onu buldum.
-Nerede?
-Ambarın arka gözünde.
-Epey olsa bari?!
-Yarıdan fazla.
-Öyleyse, çabuk haber gönder. Gelsin.
Bu konuşmaların ardından öğretmen Mehmet Topuz'a haber gönderdi. O da heyecanla geldi. Habere inanamadı:
-Hacı Ömer Abi, benimle dalga geçme dedi.
Amcam da:
-Gel, kendin bak, deyip ambarın üzerine çıkarttı.
Mehmet Bey elini attığında çekirdeklere ulaşınca sevincinden ne yapacağını şaşırdı.
-Hacı Ömer Abi, gerçekten de burada çekirdek var dedi. Gözleri doldu.
Amcam:
-Haydi, bir traktör getir. Bunu çıkart, sat da kâra geç, dedi.
Mehmet Bey, amcama sarılıp:
-Allah razı olsun. Bunu benim için saklamışsınız. Bana haber verip kazanmamı istemişsiniz. Allah razı olsun, diyor, sevinç gözyaşlarını siliyordu.
Öyle ya Mehmet Bey, emanetini alıp gitmişti. Kalanından haberi yoktu. Bir vizdansızın, hak hukuk tanımazın eline geçseydi çoktan satılmış, yenilmişti. Bizim ailede böyle bir şey olamazdı, olmadı da.
Mehmet Bey, traktör römorkunu getirdi, dayadı ambara. Çıkan 200 hakla (ölçek) çekirdeği pazara götürüp sattı. Hiç olmadık yerden binlerce lira para kazandı. Merkebini kaybedip sonra bulan fakirden daha mutluydu. Mehmet Bey, artık zararda değildi, kâra geçmişti. Hem de epeyce kâr etmişti. Ambarda unutulan çekirdek sayesinde…