Bir gün evde babamla sohbet ederken ben "Kötülük yapanların hesabı, hep öbür dünyaya kalıyor" dedim. Babam, bakışlarıyla buna itiraz etti. "Falanca iki cinayet işledi ama kimse şahitlik yapmadı. Falanca bölgemizin meşhur hırsızıydı ama hapse bile girmedi" deyince babam "Suçlar bir gün olur ortaya çıkar. Ummadığın şeyler aleyhinde delil olur" dedi ve şu olayı anlattı:
"Adamın birisi, sevdiği kızı alamamış. Onu alamayınca da derin bir düşmanlık beslemeye başlamış. Ama bunu hiç dışa vurmamış. Onunla evlenen kişiyle dostluğu sıkılaştırmış. Aradan yıllar geçmiş, iki dost birlikte ava çıkmışlar. Yorulduklarında bir tepede oturup dinlenmek istemişler.
Adam, ortalığı sakinleştiği bir anda şakalaşma bahanesiyle arkadaşını yere yatırıp boğazına bıçağı dayamış. Arkadaşı, işin ciddiyetini farkedince başlamış yalvarmaya. O da burada kimsenin görmediği şu anda seni öldüreceğim, karına da sahip olacağım diyerek gerçek niyetini açığa vurmuş.
Boğazından bir hançer darbesi alan adam, "Hiç kimse görmez, kimse şahitlik yapmaz sanma. Gün gelir, şu yelkovan dikenleri şahitlik yapar" demiş. Arkadaşı, şu dikenler mi şahitlik yapacak diyerek gülüp geçmiş. Öldürmekte kararlıymış. Son darbeyi vurarak şah damarını kesmiş.
Katil, akşama doğru elini, kolunu sallayarak köyüne dönmüş. Arkadaşının nerede olduğunu soranlara, yolda ayrıldıklarını, nereye gittiğini bilmediğini söylemiş. Hatta komşularıyla beraber o da aramaya çıkmış. Günler sonra cesedi bulunmuş. Ama ceset, zor tanınacak durumdaymış.
Katil, aileyi taziyeye ilk gidenlerdenmiş. Eşine ve çocuklarına elinden geldiği kadar yardım etmiş. Aradan epey zaman geçmiş. Vakti geldi deyip dul karısına evlenme teklif etmiş. Maddi sıkıntı içinde kıvranan dul kadın, bir süre düşündükten sonra evlilik teklifini kabul etmek zorunda kalmış. Ama ilk eşinin aşkını hiç unutamamış."
Ben, bunları dinlerken atı alan Üsküdar'a geçmiş, diye düşünmeye başladım. Babam devam etti.
"Yeni kocası, böylece aşkına kavuşmuş. Mutluymuş. Eşinin her istediğini yerine getirmeye çalışıyormuş. Bir gün eşiyle birlikte köyün dışında bir yerde piknik yapmaya gitmişler. Yemekler hazırlanmış, çaylar demlenmiş. Güle eğlene, neşeli vakit geçiriyorlarmış.
Adamcağız, birden bire gülmeye başlamış. Kadıncağız, buna bir anlam verememiş. Sebebini sormuş, adam kahkaha atarak gülüşünü sürdürmüş. Kendisini biraz topladıktan sonra gülüş sebebini anlatmaya başlamış:
"Hanım, şu rüzgarın önünde yuvarlanan yelkovan dikenlerine bakıyorum. Bunlar, şahitlik yapabilir mi?"
Hanımı yelkovan dikenlerine bakmış ama kocasının sözlerindeki esrarı çözememiş. Neye şahitlik yapacak ki diyebilmiş. Adam on yıllık  evliliğinden ve yeni doğan iki çocuğundan da cesaret alarak hikayeyi baştan sona anlatmış.
Kadın, yıllar sonra kocasının katiliyle evlendiğini anlamış. Anlatılanları tek tek zihnine kaydetmiş. Kocasına bir şey sezdirmeden günlerce sabretmiş. Bir vesileyle şehre indiğinde jandarmaya olan biteni ayrıntılarıyla anlatmış.
Katil, yıllar sonra da olsa yelkovan dikenlerinin şahitliğiyle yakayı ele vermiş."
Babam bu hikayeyi anlatırken ben pür dikkat dinliyordum. Yıllar sonra hikayenin mahiyetini daha iyi anlamaya başladım. Gizlilik kuralına uygun olarak işlenen nice suçlar ve ihanetler var ki devir değişince ya itirafçılar yoluyla ya da karşıt belgelerle ortaya çıkıveriyor. Hakikatlerin er geç ortaya çıkma huyu vardır, derler ya aynen gerçek. Sabretmek, direnmek, sebatla sonuca odaklanmak lazım.