Bir önceki yazımızda Kur’an-ı Kerim’in önemle üzerinde durarak mesajlar vermeye çalıştığı konulardan birisinin de peygamberlerin verdiği mücadeleler, helak olan kavimler ve helak olma nedenleriydi.

Kur’an-ı Kerim’in mesajlarını bizzat uygulama alanına koymak sureti ile yaşayarak, tebliğci konumunda olan peygamberleri, helak olan kavimleri ve helak olma nedenlerinden en önde gelenleri, peygamberimize teselli sadedindedir. Bak sıkıntıyı sadece sen çekmiyorsun senden önceki peygamberlerde şu sıkıntıları çekerek ağır imtihanlardan geçtiler. Verilmek istenen önemli mesajlardan biriside ortaya konulan olaylardan ibret alın, dersler çıkarın, hatalar yapmayın, dünyanızı da ahiretinizi de karartmayın vurgusudur.

Anlatılanlarla ilgili, Kur’an da ki asıl amaç bilgi vermek değildir. Yüce yaratanımızı, kendisinin gücünü, kudretini ve ilmini görerek, ilahi adaletin mutlaka tecelli edeceği gerçeğini ve sorumluluklarımızı hatırlatmaktır. Kıssalara dikkatle bakıldığı zaman gerek konularında gerekse anlatımlarında esas gayenin sorumluluklarımızla ilgili mesaj vermekle beraber, çok yönlü sanatsal özelliklerinde, anlam ve manalarla birlikte yüklendiğini görürüz. Kur’an-ı Kerim de kıssalar sunulurken, Kur’an-ın ifadeleri, ortaya koyduğu sahnelerde insanın yaratılış amaçları, sorumlulukları ile birlikte edebî gaye ile birleşerek insanın ruhuna sanat güzelliği ile hitap ettiğini de görürüz. Diğer bir yönüyle de Kur’an tarihsel süreç içerisinde peygamberlerin tevhit akidesinin tebliğlerinde insanların tutumlarını ve tevhid akidesi karşısında ki tepki ve tavırlarını ibret alıp dersler çıkarabileceğimiz bir şekilde sunmuştur.

Yine Kur’an-ı Kerim’de ki kıssalarda verilen mesajlardan biride peygamberimizin ilahi vahye muhattab olduğuna vurgu yapılarak nübüvveti doğrulanmıştır. Kur’an da ki kıssaların bir kısmı benzer şekillerde Tevrat’ta da vardır. Buda bütün peygamberlerin ilahi vahye muhattab olarak aynı kaynaktan beslendiklerini gösterir. Çünkü bütün peygamberler insanları doğru yola kılavuzlamak için, Allah tarafından gönderilen ilahi vahye muhatap, ismet sıfatına sahip tebliğcilerdirler. “Andolsun biz, her ümmete, ‘Allah’a kulluk edin, tâğûttan da kaçının’ diye peygamberler gönderdik. Allah, onlardan kimini doğru yola iletti; onlardan kimine de (kendi iradeleri sebebiyle) sapıklık hak oldu. Şimdi yeryüzünde dolaşın da peygamberleri yalanlayanların sonunun ne olduğunu görün” (Nahl 36) Ayrıca bütün peygamberlere iman etmek imanın şartlarından birisidir. Enbiya suresi 48-92’de, Araf sur. 59-85’te, Hud sur. 25-99’da, Şuara 10-191 ayetlerinde bu mesajlara dikkatlerimiz çekilmiştir.

Bütün insanlar Yüce Rabbimiz tarafından iman fıtratı üzerine yaratılmışlardır. Fakat buluğ çağından sonra kişi kendi hür iradesi ile ya yaratılış fıtratı üzerinde devam eder veyahut ta yaratanına ve rızık verenine nankörlük ederek haktan uzaklaşıp batıl yolu seçer. Bundan dolayı insanları koruma amaçlı olarak kıssalar ibretlik bir şekilde sunulmuştur. İnsanlara güzel şeyler anlatıldığı zaman kalpleri yumuşar rikkatli ve merhametli bir hale gelir. Peygamberimizde; “Din nasihattir.” buyurmuştur. İnsan kıssalarda anlatılan iyi karakterleri takdir edip onlara özenerek benzemek isterken, kötülerden de nefret edip uzak durmaya çalışır. Kur’an da bir taraftan muttakilerden, cennet nimetlerinden bahsedilirken diğer taraftan da kötülerin akıbetlerini ibret alabileceğimiz bir şekilde sunmuştur. Toplumlar değişik özellikleri ile tarihin uzak bir köşesinde seyirci konumunda, gelip geçen varlıklar değil, sorumlukları olan tevhitten yana rol üslenmesi gereken varlıklardır. Kur’an-ı Kerimde de hep bu mesaj verilerek kıssalardan hisseler çıkarıp ibretler almamız, sorumluluklarımızı yerine getirmemiz, haktan ve haklıdan yana olmamız, günahlardan ve haramlardan kaçınmamız istenmiştir.

İbretin bir başka yönü ise peygamberlerin mücadelelerinde rastlanan ilmî gelişmeyi teşvik edici niteliklerin tezahür etmesidir. İslam âlimlerinin bazen ayetlere değişik anlam ve manaları da yüklediklerini görmekteyiz mesela Sebe 12. Ayetinde “Süleyman'ın emrine de, sabah esişi bir ay, akşam esişi de bir ay (lık yol) olan rüzgârı verdik. Erimiş bakır ocağını da ona sel gibi akıttık. Cinlerden de Rabbinin izniyle onun önünde çalışanlar vardı. İçlerinden kim bizim emrimizden çıkarsa ona alevli ateş azabını tattırırız.” Buyrulur. Hamdi Yazır, Hak dini Kur’an dili tefsirinde, bu ayetten hareketle Hz. Süleyman’ın bir günde 1800 km mesafe kat ettiğini hesaplar. Bu ayetten aero-dinamik kanunlarından faydalanmaya gizli bir teşvik görülebilir. Mucize olmasına rağmen Hz. Süleyman bu işi vasıtasız olarak yapmış değil (Peygamberimizin miraç olayında olduğu gibi) hava (rüzgar) vasıtası ile bu mucize gerçekleşmiştir. Havanın hareket kanunlarına dikkat çekmek hikmeti olmasaydı Yüce Rabbimiz onu vasıtasız olarak o mesafelerden aşırtır ve kitabında da havayı sebep olarak bu mucizeyi gerçekleştirdiğini bildirmezdir. Ayetin son kısmında bakırı sel gibi akıtmayı Hz. Süleyman hakkında ilahi bir lütuf olarak zikretmezdi. Sebe 10. Ayette ise Hz Davud’a demirin yumuşatıldığı beyan buyurulur. Yine Hamdi Yazır bu ayetle ilgilide ilmi irşada dikkat çekmek için “Biz bunun bir atiyye-i ilahiyye olan bir ilmin sanatla akıtılmış olmasını daha ehemmiyetli buluyoruz.” Der. Kur’an-ı Kerim de, demiri işlemeyi ve bakırı eriterek sel gibi akıtmayı ilahi bir lütuf olarak bildirerek madenleri bulup işletmeye işaret ederek bu nimetten yararlanmaya teşvik etmektedir. Kur’an- Kerimde bu tür olaylarla ilgili bilgiler verildikten sonra ayetlerin sonunda “siz hiç düşünmezmisiniz” ifadesini sıkça görürüz.

Kıssalar, peygamberlerin ve ümmetlerinin kalplerindeki imanı takviye ederek tebliğde karşılaştıkları meşakkatlere karşı sabırlarını güçlendirirken, sebatlarını da arttırmıştır. Çekilen çilelerden sonra Allah’ın yardımının önceki peygamberler ve ümmetlerine geldiği gibi peygamberimiz ve müminlere de geleceğinin müjdesi verilmiştir. Bizlerde yeter ki Allah’a dayanalım, Allah’a güvenelim ona kul olmaya çalışalım ve Allah’ın iradesine tam teslim olalım. O zaman her konuda Allah’ın nusretinin üzerimize sağanak halinde yağdığını bariz bir şekilde görürüz.